Tüm vücudumu saran korku tıpkı Mavi'ye olan özlemim gibiydi; büyüdükçe sarmış vücudumu ve ayak parmak uçlarıma kadar karıncalandırıyordu bedenimi. Korkuyordum. Peki bu neyin korkusuydu ? Ölmekten mi korkuyordum ben yoksa onu bir daha göremeyecek olmam mı artırıyordu korkumu ? Kendimi koruduğum şey bir cam şişe miydi sahiden ? Karşımdaki her kimse daha güçlü bir silahı olmalıydı. Bu defa ölümle tanışan ben olacaktım galiba.Arkamdan belime dolanan kollar kalbimi ağzımda atıyor gibi hissetmeme sebep oldu. Tecavüzcü bir hırsız ! Elimdeki silah ne kadar da küçük olsa belki işe yarar düşüncesiyle kolumu başımın üstünden arkaya doğru savurdum. Başına denk geleceğini umarak yaptığım eylem sonunda silahın küçük olsa da işe yarayacağını öğrendim. Şişenin kırılma sesiyle birlikte kalın ses tellerinden çıktığı bariz olan çığlıkla karşılaştım. Belim serbest kaldığında hemen arkama döndüm. Elimde kalan, şişenin ağzıma dayadığım baş kısmını yere fırlattım arkama dönerken. Gözlerimin birleştiği gökyüzü, kızıla boyanmıştı. Az önce başına şişe geçirdiğim adam Alper'di. Şaşkınlığım hareket etmeme engel oluyordu sanki. Alnında açılan yara yüzünü kana boyamıştı. Korkuyla birleşen şaşkınlık ellerimi ağzıma götürmeme sebep oldu. Kızgınlıkla küfürler savuran adama nasıl yaklaşabilirdim ki ? Güçlükle aralanan dudaklarımdan ellerimi çekmemle bir kaç kelime döküldü;
" İyi misin ? Ben... Senin olduğunu tahmin edemedim. Üzgünüm. "
Hala yüzüme bakmayışından canının acıdığını fark ediyordum. Nasıl oluyor da başkasının acı çekmesinden haz duyarken Mavi'nin acısı benim acım oluyordu. Başını ellerimin arasına aldım; ilk defa elime bulaşan kan yüreğimi burkuyordu. Yüzüme bakmıyor başını ellerimden kaçırıyordu. Bu daha çok canımı yakıyor. Titreyen ellerime bulaşan kanı üzerime sildim. Koluna girip;
''Gel içeri geçelim, ben yüzünü temizleyeyim. ''
Ses tonuna aşık olduğum adam, acısından mı kızgınlığından mı lütfetmiyordu güzel sözlerini bana ? Az önce onu düşünerek kendimi içkiye emanet ettiğim odaya taşıdım onu. Kollarımdan koltuğa bıraktım. Hemen banyoya koşup bir kaba su doldurdum ve hızlı bir şekilde gazlı bezi de alıp yanına gittim. Hiç konuşmadan kanlarını temizledim yüzünden. Haklıymışım. Onun silahı benimkinden daha güçlüymüş. Ben onu yaraladığım halde benim canım daha çok yanmıştı. İçim acıya acıya temizledim kanları ve yarasının olduğu yere bant yapıştırdım. Az önce kızıla boyadığım gökyüzünü avuçlarımın arasına aldım.
'' Çok üzgünüm. Çok korkmuştum. Sen olduğunu bilmiyordum. ''
Gözlerimden yüreğime ulaşıyormuş gibiydi bakışları. Acıyı unutmuş dudaklarıyla gülümsedi bana. Yine ağzından tek kelime çıkmadı. Sanki konuşsa sevgime batacaktı sözleri, konuşsa sabahı gelmeyecekti siyahlarımın. Kollarını belimden geçirip kendine çekti bedenimi, kalplerimiz birbirine değiyordu, hissediyordum. Bir adamı ilk defa kalbimde hissediyordum. Bana sarılmasına kollarımı boynuna dolayarak karşılık verdim. Benim kadar o da özlemiş. Kokumu ciğerlerine hapsetmesinden belli. Peki özlüyorsa neden gidiyordu ?
'' Neden ? ''
Fısıldayarak ağzımdan çıkan kelimeyi duyması için dua ettim içimden. Bu defa konuşması için saniyeler içinde defalarca yalvardım Allah'a. Sarılmayı bırakmadan yıllarca öylece kalmak istiyordum kollarında. Hayatım boyunca yaşadığım hiç güzel an yokmuş gibi hissediyordum. Onu defalarca kaybetmiştim ve tekrar gitmesini istemiyordum. Bir kaç anı vardı hafızamda. Mesela; gidişi... Daha çok küçüktüm hayal meyal hatırlıyorum.
Sadece o vardı arkadaşım başka da kimsem yoktu. Evlerimiz de öyle uzak değildi. Babam fotoğrafçı olduğu için ara sıra dükkana giderdim yardıma, Alper'i de orada tanımıştım ilk. Bir kaç defa babasıyla geldiler. Babalarımız sohbet ederken bizde oyun oynar ortalıkta koştururduk. Sonra bir gün yine sokakta koştururken bir anda durdu. 'Gideceğiz biz. ' dedi, 'Babamın işi yüzünden gitmek zorundayız.' elimdeki bebeği yere atıp koşarak eve gittim. Aradan geçen bir kaç gün içinde hiç konuşmadık. Ben o küçücük bedenimin sahip olduğu kocaman yüreğimle gideceği günü düşündüm gecelerce. Pencereden bakarken bir sabah, kasası kendinden büyük olan bir kamyon gördüm. Tüm eşyalarını toplamış gidiyorlardı. Benden ilk gidişiydi bu. Yüreğimi de alıp ilk gidecek oluşu. Koşarak indim aşağı. Betona değen ayaklarımdan farkettim ki ayakkabı yoktu ayağımda ama bir önemi yoktu benim için. Koşarak kamyonun arka tarafında olan Alper'in yanına vardım. Minik bedenimi ona teslim etmek istercesine, bir daha görmeyecekmişim hissinin verdiği cesaretle sarıldım ona. Üzgün olduğu konuşmayışından belliydi. Kollarını bana sararak cevap verdi. Sonra yine tek kelime etmeden bıraktı beni. Arkasına döndü ve eşyalar tamamlanınca bindi kamyona. Kamyonun çalışmasıyla doldu gözlerim. Annemi hiç tanımamış olsam da o da gitmişti. Gitmeler bu yüzden çok canımı yakardı. O gün bu gündür hiç görmedim Alper'i. Yine tek kelime etmeden gidecek gibiydi. Bu yüzdendi ona olan bağım. Hiç suçu yokken gitmek zorunda kalmıştı.
" Nedenini sorma Toprak. Ben gitsem de yine geliyorum. Gökyüzü güneş olmadan yapabilir mi ? Yapamıyorum. "
" Gitme o zaman. Hiç gitme. Karanlıkta kalırsın bensiz. "
" Siyah olan sen değil misin ? Gökyüzü hep gece olamaz. "
" Sen benim gökyüzümsün. Bırak biz siyah olalım. Hep gece kalalım. "
" Unutma Güneş'im; gökyüzünde sadece sen yoksun binlerce yıldız var. "
Yıldızlar ! Oysa benim yüreğim gökyüzüne emanet, onun yıldızları var. Kelimeler kalbimden dökülse gözyaşlarım eşlik edecekti. Sustum.
Kollarımdan tutarak sarılmamızı sonlandırdı. Gözlerimi gözlerinin hizasına getirdi. Ellerimden tutup, özenle yaratılmış kusursuz dudaklarına götürdü, avuç içlerimden öptü.
" Avuç içlerine aşık olduğum kadın. Bir kadının avuç içlerine kadar özlenir mi ? Özlüyorum. "
Az önce haklıydım. Onun silahı daha güçlüydü. Onun silahı aşktı.
Merhabalar arkadaşlar. Bu bölümü geç yayımladığım gibi diğer bölümler de haftada bir yayımlanacak. İlginiz için teşekkür ederim. Umarım beğenmişsinizdir. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IZDIRAP KOKAN KADIN
General FictionKanlı ellerime kalbini böyle cesurca emanet etmesi endişelendiriyordu beni. Evet. İlk kez bir adam için endişeleniyordum hem de ona zarar verebilme ihtimalimi düşünerek. Başkasının acılarıyla beslenen bir kadına nasıl güvenilir? Aşk mı bu saçmalığın...