A L T I

3.3K 304 64
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM....

6.BÖLÜM

Birkaç gündür sürekli belim tutuluyor ve uykusuz kalıyordum, Rasim Bey ile sohbetlerimiz güzel ve hoş gidiyordu. Onunla konuşmak içimi rahatlatıyordu ve şu kış gibi mahzen de bahar getiriyordu. Aslında doğruyu söylemek gerekirse Rasim Bey'i babam kadar çok seviyorum, onun kadar üstümde emeği kalmış biri, oysaki kısa zaman içerisinde tanışmıştık.

Aklım Adniye'deydi, onu düşünmeden duramıyordum ya da onu düşünmek bana iyi geliyordur? Onu, en son o gün ağlarken gördüm, sonra ise sırra kadem bastı. Avukatım, Seda Hanım ile de görüşemiyorduk, dava ile ilgileniyordu.

"Feyyaz oğlum, yine daldın gittin, hadi çayını içte ferahla." Güldüm, bu konuşmalar gündelik hayatımda hiç yoktu.

"Çay sıcacık, aslında soğuk şeyler içini ferahlatmaz mı?" Rasim Bey, gülüp dostani bir şekilde omuzuma vurup sıktı fakat sadece bu benim canımı acıtmıştı.

"Haklısın oğlum, fakat çay daha çok ruhunu ferahlatır. Yoksa doğru dediğin, soğuk su ne yangınları söndürür." Bu adam, edebiyat öğretmeni gibiydi ya da bir şiir kitabı bilemiyorum fakat fazlalıkla edebiyat yapmayı seven biri, belli.

"Ee Feyyaz, anlatta biraz dinleyelim seni." Birkaç gündür, burada iyi anlaştıklarımdan birisi Sefa'ya döndüm. Burada tanıdığım ikinci bir isimdi ve Rasim Bey kadar iyi birine benzediği doğrudur.

Sözüme başlamadan demir kapının gürültüsü doldurdu hapishanenin sönmüş duvarlarını;

"Rasim Özbek, Ziyaretcin var!" Rasim Bey, bardaktaki çayını hızla bitirip yanımızdan kalktı, heyecanlı gözüküyordu. İster istemez gülümsedim, çocuk gibi gözüküyordu koca adam.

Oturduğum yerden kalkıp ranzama geçtim, biraz uyursam düşüncelerimden kurtulabilirdim, öyle değil mi?

...

Rasim Bey'in hararetli sesiyle gözlerimi açmak durumunda kaldım, kiminle böyle konuşuyordu bu sakin adam. Yattığım yerden rahatsızca gerindiğimde masanın orada kendi kendine konuştuğunu gördüm, bu adam fazla ilginçti.

"Rasim Bey, iyi misiniz?" Gülümsedi, iyi miydi? Kendisine bile yabancılaşmış gibi gözüküyordu adam.

"Oğlum, senden bir şey isteyebilir miyim?" Gülümsedim, bu adam bana; kuran okumayı, namaz kılmayı hatta dua etmeyi bile öğretmişti, sorması hataydı.

"Tabii ki." Gülümsedi, sanki kelimemde demet demet çiçek varmış gibi huzurlu bir gülümsemeydi.

"Benim bir kızım var, eğer çıkarsan ona sahip çık." Gülümsedim, tabii ki sahip çıkardım.

"Kız kardeşim gibi sahip çıkarım." Gülümsemesi soldu, sanki sahildeki kadından aldığım çiçekleri suya koysam solmuş gibi, umutsuzdu.

"Ona karın, hayat arkadaşın gibi sahip çık istiyorum oğul." Tebessümüm yüzümde soldu, galiba, ben; çiçekleri sularla dolu kavanoza koyarken demir parayı koymayı unutmuşum da çiçekler ondan solmuş gibiydi.

"Benim gönlümde biri var, Rasim Bey." Herkesin uyuması bizim için iyiydi, çünkü biliyorum ki Rasim Bey kimse duysun istemezdi bu konuşmaları.

"Oğlum, çok ihtiyacım var. Senden başka güveneceğim kimse yok." Başımı salladım.

"Peki, Rasim Bey." Omuzlarım düştü, kendime inancımı böyle kaybedivermiştim.

Adniye Hanım; benim yarasız gönlüm, çiçek bahçem, gönlümün en güzel köşesindeki kadın, seni hep güzel seveceğim.

Onu hep seveceğim, haberi olmasa da şu enkaz gibi hayatımda o koca bir saraydı bende o saray'ın kapısının önünde bekleyen mecnun bir garibandım.

Ailem bana, bu hayatta senin hayatına dokunmuş bir insanı, asla yarı yolda bırakma, derdi. Ailemin sözünü çiğnemeyi geç, yapamazdım ben. Rasim Bey, bana burada en güzel öğrettiği şey, her şeyde bir hayırın olacağını söylerdi, bunda da vardır bir hayır.

"Merak etme, Rasim Bey; kızınızın her zaman yanında olacağım. Ona; iyi bir yuva, eş ve güzel bir bahçe olacağım." Gülümseyip yanıma geldi ve omuzunu sıktı.

"Allah razı olsun, güzel oğlum." Gülümsedim.

"Yarın onunla tanışmak ister misin?" Adniye Hanım, kapısız bahçem; neden onu yüzüstü bırakmış gibi hissediyordum?

"Olur, Rasim Bey." Daha çok konuşmadan ranzama geri uzandım, kalkmasaydım bu gece acaba böyle bir olayı yaşar mıydım?

"Rasim Bey, nasip ne?" Gülümseyip ranzanın üst tarafına çıktı.

"Mesela; küçük marketlerin olduğu yerlerde para atıp da sakız aldığın küçük yuvarlak cam fanuslar vardır; sakız almak istersin, sen kırmızı istersin, o sana sarı atar ama sen yine çiğnersin. İşte nasip o, aslında ikisi de sakız fakat çiğnersin sonra sadece renk ayrımı yaptığının farkına varırsın. Nasip, çok güzeldir." Benim nasibim kızıydı galiba?

(Nasipten kastım sadece sevda değildir, bu bir iş ya da bir ayrılık olabilir yani benzetmem yanlış anlaşılmasın :) )

"Benim nasibim kim?" Güldü.

"Kızım galiba oğul." Güldüm.

"Kızınızın adı ne?"

"Zülfü"

"Allah rahatlık versin, Rasim Bey."

"Sana da güzel oğlum."

...

Ellerimi birbirine dolamış bir şekilde Rasim Bey'in kızını, Zülfü'yü bekliyordum. Bu kadar gecikmesinin sebebi kötü değildir umarım.

Kapının açılmasıyla içeriye kahve bukleleri çenesinin biraz altına kadar uzanmış bir kız girdi, tebessümünden kaynaklı yanaklarındaki çukurlar kendini gösteriyordu ve esmer tenine nispeten yanakları kırmızıydı.

"Özür dilerim, hava fazla kötü, bu yüzden geciktim." Gülümsedim.

'Hayatımı bahardaki sıcaklara çevirecek insan, işte hayatıma böyle girivermişti.' Güzel gönüllü Zülfü'm.

08/02/2020

Desteklerinizi bekliyorum, lütfen okuduğunuzu belli edin.

Birilerinin okuduğunu gördüğüm vakit daha çok yazıp sizinle paylaşasım geliyor, insana umut oluyor.

Kendinize iyi bakın,

Allah'a emanet olun.

:)

Güzel bölümdü değil mi?

Fi Sebilillah - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin