Bölüm Yirmi " Hoşgeldin Oğlum"

4.1K 257 48
                                    

Selam güzellerim! İyi misiniz? Umarım iyisinizdir. Önceki bölümü okuyamayanlar olmuş, özür bölümünden hemen önce yayınlandı. Eğer göremediyseniz kitabı kütüphanenizden çıkarıp tekrar ekleyin. Bir de şey, finale yaklaştığımızı söylemiştim ya..  Tekrar soruyorum? Bu hikayeden sonra yeni bir hikayeye başlasam, okur musunuz?  Neyse, sizleri seviyorum.

İyi okumalar!

Selin'den...

Gözlerimi araladığımda evde olmadığımı fark ediyorum, gri duvarları olan koca bir fabrikadayım. Tek başıma.
Gerinmek için kollarımı yana doğru açıyorum, daha doğrusu açmaya çalışıyorum. Olmuyor. Ellerim sandalyeye bağlı, kolumda hafif bir sızı var. Sızının kaynağını bulmak için koluma bakıyorum, küçük bir yara bandı yapıştırılmış.

Neler olduğunu hatırlamak için hafızamı zorluyorum..

Biraz hava almak için evden çıkıyorum. Ve çıkmamla, zorla siyah bir arabaya giriyorum.
Bağırıyorum, haykırıyorum. Kafama geçirdikleri aptal şey yüzünden önümü göremediğimi hatırlıyorum. Sadece bir adam bana Ali ile ilgili bir şeyler fısıldıyor. Tekrar bağırmamla beraber koluma sivri bir şey batıyor. Sonrası yok zaten.

Kurumuş dudaklarımı yalayıp bağırmaya çalışıyorum, ama boğazım o kadar kurumuş ki onu bile yapamıyorum.

" İmdat!"

Aklıma gelen ilk kelimeyi haykırıyorum, ne kadar gereksiz olduğunu bile bile.
Siyah takım elbiseli bir adam yaklaşıyor. Bu.. Resimlerden gördüğüm kadarı ile Haluk Mertoğlu.

" Se- Sen Ali'nin babasısın!"

Gülerek karşılık veriyor. Manyak adam.

" Sevgili gelinim beni nasılda tanırmış."

" Bizden ne istiyorsun! Ali'den ne istiyorsun?!"

Aptal aptal sırıtmaya devam ediyor.

" Biliyor musun Selin, Ali'ye bundan bir kaç yıl önce Melisa ile ilgili bir şey söylemiştim. O beni dinlemedi, bende onu cezalandırmaya geldim."

Gülümsemesi beni rahatsız ediyordu, sinirden kendimi sıkmaya başlamıştım.

" Ah bu arada, sonunuz aşk filmlerindeki gibi olmayacak."

" Ne saçmalıyorsun sen?"

" Yani yakışıklı prensin seni kurtaracak durumda değil."

Gözlerim fal taşı gibi açılıyor. Aliye bir şey mi yapmıştı!
Çığlık atmak için ağzımı açtığım sırada eli ile bastırıyor beni.

" Güzelim, böyle olmaz ama.''

Yerde duran koli bandından bir parça koparıyor. Ağzıma yapıştırmaya çalıştığı sırada elini ısırıyorum.

'' Bana bak! Hareketlerine dikkat et, senin canını yakarım!''

Yerimde kıpırdanıyorum, o ise adamlarını çağırıyor. El birliği ile koli bandını dudaklarıma yapıştırıyorlar. 
Hareket edemiyorum, konuşamıyorum da. Sadece birinin beni buradan kurtarması için sessiz çığlıklar atıyorum.

****

Ali'den...

Sarsıntı eşliğinde gözlerimi açıyorum. Adamın birisi omzumu dürtüyor.

" Çok şükür, uyanabildiniz Ali bey!"

Adamın söylediklerini duymazdan geliyorum, ne olduğunu hatırlamam gerekli.
En son Haluk Mertoğlu'nun iğrenç suratını gördüğümü hatırlıyorum. Sonrasında sert bir şeyle enseme vurdukları aklıma geliyor. Başımda ki ağrının sebebi de bu olsa gerek.
Etrafımı inceliyorum. Bomboş bir fabrika, içeride bizden başka kimse yok. Soğuk. Bir o kadar da büyük.

" Te- Telefon.. Nazlı!"

Selin'i kaçırdılar! Selin buralarda olmalı.
Ellerimi hareket ettirmeye çalışıyorum olmuyor. Sımsıkı bağlanmış.
Bu halime karşımda ki adam gülüyor.

" Çöz lan beni!"

" Olur Aliciğim, başka bir arzun var mı?"

Bana o kadar yakınlaşıyor ki, fırsatı değerlendirip suratına tükürüyorum.
Sinirleniyor, önce cebinde ki peçetesi ile suratını temizliyor. Sonra bana daha fazla yakınlaşıyor ve bam!
Kıl yuvası elleri ile göğsüme yumruk atmaya başlıyor.
Zevk almasını engellemek için acı çektiğimi belli etmemeye çalışıyorum. Bir süre sonra vurmayı kesiyor, derin derin nefesler alıyorum.

" Ulan, keşke biraz daha yukarı isabet etseymiş."

Soran gözlerle ona bakıyorum. Suratına ayrıntılı baktıkça bu adamın, Selin'i taciz eden aynı zamanda beni vuran adam olduğunu fark ediyorum.

" S- Sen..

" O zaman sevgilini isteseydim, alırdım."

Gülmeye başlıyor. Haluk Mertoğlu'nun adamı değil sanki, ondan bir parçaymış gibi davranıyor.

" Haluk Bey'in emriydi. Seni öldürecektik, sevgili kulmuşsun diyeceğim. Değilsin de! Nasıl ölmedin anlamış değiliz."

Söyledikleri o kadar canımı yakıyor ki. Bir babanın oğlunu öldürtmek istemesi kadar kötü ne olabilir?

" Selin'e ne yaptınız. Selin nerede?"

Parmağı ile yandaki kapıyı işaret ediyor, benim hiç fark etmediğim büyük bir kapı.

" Orada. Haluk Bey ile birlikte."

Haluk kelimesini duyduğum an parlıyorum.

" SELİN!"

İnilti şeklinde sesler çıkıyor.

" BIRAKIN LAN KIZI!"

Bir anda kapı büyük bir gürültü ile açılıyor. Haluk Mertoğlu, yavaş adımlarla bana yaklaşıyor. Gözleri ile adamına işaret veriyor. Baş başa kalıyoruz.

" Hoşgeldin, oğlum."

Sinirden titrerken bağırmaya başlıyorum.

" Bana oğlum deme! Bana sakın oğlum deme!"

" Burada senin sözün geçmiyor, kusura bakmazsın umarım''

'' Selin'den ne istiyorsun! O kız ne yaptı lan sana!''

Kaşlarını çattı, ellerini kenetledi. Benim hareketlerimi yapıyordu, ona benzemekten nefret ediyordum.

'' Sana Melisa'dan uzak dur demiştim değil mi? Söylediklerimi hatırlamıyor musun?''

Derin bir nefes aldı.

'' Az önce burada olan adam var ya, benim Melisa'da bulduğumu Selin'de bulmuş.''

Duraksamadan devam ediyor.

'' Melisa ile yaşadığımız ne varsa, Selin'le yaşamak istiyormuş. Kendisini çok sevdiğimden dolayı kıramadım.''

Vücudum baştan aşağı titrerken beni seyrediyor, suratında hiçbir ifade yok. 

'' N- Ne istiyorsun! Adamın Selin'e dokunursa seni gebertirim, duydun mu beni!''

Aynı ifadesizliği ile devam ediyor.

'' Savaş'ı. Şu sıralar çok yakın olduğun Savaş'ı.''

Evet gençler, işler iyice boka sardı. Düşüncelerinizi alalım! :)



Psikopat Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin