2.BÖLÜM : YAĞMUR

1.1K 584 73
                                    



Ve yine bir okul sabahıydı. Erkenden uyanmış, kıyafetlerimi giymiştim bile. Annem aşağıda kahvaltının hazır olduğunu söylerken, bende başımın görünen kısmında ki morlukları saçlarımla kapatmaya uğraşıyordum. Ve gayet başarılı bir imtihandan sonra saate gözüm ilişti. Yok, hayır, olamaz. Geç kalmıştım. O koşmayla evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum bile. Durağa gittiğimde otobüs gelmiş, son yolcusu biniyordu. Ki ben durağa koşana kadar da otobüs kaçmıştı bile.

Okula yürüyerek gitmek zorunda kaldım. Hatta ilk derse geç kalmıştım. Ama nedense bugün pek havamda görünüyordum. Moralim gayet iyiydi. Ta ki o bisikletli çocuğu görene kadar. O da beni görmüş olmalıydı ki, bana doğru hızlı hızlı yürümeye başlamıştı. Bir anda tüm benliğim ile gerilmiştim.

"Hey ! Merhaba, bugün nasılsın?"

"İyiyim, sağ ol !"

"Hala kızgınsın sanırım, gerçekten bilerek yapmadım." demişti yüksek sesle konuşmasına engel olamayarak.

"Pardon ama biraz daha dikkatli davranabilirdin. Neticede önünde karınca yürümüyor". diyerek sert çıkmıştım. Arada sırada içimden nasıl bu benzetmeyi yaptım diye düşünürken kıkır kıkır gülüyordum. Fakat anlamasın diye yüzümü başka yöne çevirip, bu açığı kapatmaya devam ediyordum.

Ve kısa bir sessizlik..

Ağzımdan çıkan cümleler sanki gerginliğim kadar kasılarak çıkıyordu. İçimden düzgün ve nazikçe konuşmayı dilerken, dışarı hep kaba çıkıyordu. Hatta o kadar gerilmiştim ki ellerimin titrediğini fark ettiğim de direk cebime daldırmış, nefesimin kesik kesik çıkardığı sesleri gizlemek için de öksürmüştüm.

"Pekala, kusura bakma biraz aşırı tepki verdim özür dilerim."

"Sorun değil, bir nevi haklısın da asıl ben özür dilerim."

Bu çocuk ilk defa cana yakın gelmişti. Ayrıca tahmin ettiğim gibi birine de benzemiyordu. Yine de ben vurdumduymaz davranamazdım. Adımlarımı daha hızlı atmaya başladığımda o da bana yetişmek için hızlanmıştı. Okula geldiğimde ilk dersin ortasında dalmıştım sınıfa. Edebiyat hocamızdan utana sıkıla özür diledim. Ve yerime oturmak için yöneldiğimde Öykü ile göz göze geldik. Kaydını bizim okula aldırmış ve aynı sınıftayız. Bu da demek oluyor ki okulun son günleri olmasına rağmen gırgır şamata yeni başlıyor. Son yazılı haftasını da atlattıktan sonra hepimize bir rahatlama gelmişti. Düzenlenen çeşitli faaliyetlere katılıyor, en uygun zamanda ise piknikler ayarlıyorduk. Arada okuldan izin almak zorunda kalıyordum. Hastaneye kontroller için gidiyor olmama rağmen şu sıralar bir enerji vardı üstümde. Bunun sebebinin psikolojik olduğunu bilsem de yine de hayırlısı diyerek susuyordum. Artık hayatıma sağlam temel atma yaşım geldi de geçiyor gibiydi.

Son derslere doğru yaklaşıyorduk. Havanın kararmasına az bir zaman kalmıştı. Sınıfın camına hafif hafif vuran yağmurun sesiyle bozuluyordu tüm sessizlik. Pencere kenarında oturduğumdan etrafı rahatça seyredebiliyordum. Yağmur hızlanmaya başlamıştı bile. Sokakta bulunan insanlar koşa koşa yağmurdan korunacak bir yer arıyorlardı. Şu kısacık zaman diliminde caddeler sele dönmüştü sanki. İçimden çıkıp o yağmurun altında deliler gibi ıslanmak geliyordu. Ta ki, arkamdan Öykü dürtene kadar.

"Hayırdır Fıstık, daldın gittin uzaklara." dedi fısıldayarak.

"Benimle uğraşmak mesleğin haline gelmiş güzelim, dikkat etmelisin bence."

Birbirimize anlamsızca bakarken ikimizde kıkırdayarak gülmeye başladık. Zil çalmıştı ve eve dağılma vakti gelmişti. Günün yorgunluğunu uyuyarak atmak için can atıyordum resmen. Yağmur biraz daha hafiflemiş olmasına rağmen bulutlar daha da koyulaşmaya devam ediyordu. Dilşah ile durağa doğru ilerlerken eve yürüyerek gitme kararını almıştık. Havanın soğuk olmasına hiç aldırış etmesek bile ikimizde tir tir titreyerek eve gideceğimizden hiç şüphemiz yoktu. Annelerimizin kızacağını bildiğimiz halde böyle bir yolu tercih etmek delilik olsaydı gerek.

 O yağmurda eve doğru ilerlerken yanımızdan geçip giden arabanın üstümüze sıçrattığı su birikintisi ile daha çok sudan çıkmış balığa dönmüştük. Arabadakilerin kim olduğunu tam kestiremediğimi düşünürken, buharlaşan camını açıp bize dönüp bakan şu kız. Bizim sınıfın sözde "cool" takılan havalı kızlarından birisiydi. Onunla hiç yıldızlarımız birleşmemişti. Sınıfta da pek sevilen birisi olduğunu da zannetmiyorum. Herkesi hor gören, çok bilmişin tekiydi. Bize imalı bir bakış attıktan sonra önünde ki adama -muhtemelen bayan çok bilmişin özel şoförüydü- bir işaret yaptıktan sonra yollarına devam ettiler.

Yağmur etkisini daha çok göstermeye başlamıştı ve eve gidene kadar ikimizde sırılsıklam olmuştuk. Evin önüne geldiğimde,kapının biraz önünde bekleyip kulağımı kapıya yaslamıştım. Amacım içerideki sesler uzaklaştığında içeri girmekti, hem sessizce üst kata çıkardım hem de anneme görünmemiş olurdum. Ama ne yazık ki canım anneciğim kapıyı açması ile yere yıkılmam bir olmuştu. Ne kadar merak ettiğini anlatan annemin yanağına bir buse kondurup hemen odama çıkmıştım. Aşağıda hala annemin söylenmelerini duyuyordum. Hak veriyordum açıkçası. Bizde bir ara boş bulunup bu kararı göze almıştık. Ama yağmurda yürümenin de güzelliği çok ayrı bir şey.

Kıyafetlerimi değiştirdikten sonra yatağıma uzanmıştım. Kulaklığımı takıp, şarkının sözleri arasında kaybolduğum da zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Hava tamamen kararmış, sokak lambaları o cazip rengini almıştı bile. Yağmur şiddetini daha da artırmış olmasına rağmen, tatlı bir rüzgar yaprakları usulca harekete geçiriyor,narin bir el değmiş gibi geri yere bırakıyordu. Kulaklığımı bir kenara çıkarmıştım. Penceremin kenarında bulunan kitaplığımdan, aralara sıkıştırdığım şiir defterime uzandım bir an. Kaç hafta olmuştu açmayalı ? Kaç mısra, bir gemi misali ulaşamamıştı hasret kaldığı limana ?. Ve ilk sayfasını açıp okumaya başlamıştım. Uzunca baktım o simsiyah işlenmiş bembeyaz kağıda. Sanki her harf, bir sonraki harfin gölgesine saklanmıştı. Her mısrada kendisinden önce ki mısraya...

BAHAR YILIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin