7.BÖLÜM : KOLYE

454 282 28
                                    


Kamptan ayrılmamıza sadece 1 gün kalmıştı. Yavaş yavaş toparlanırken herkesin üzüntü ve sevinçleri birbirine girmişti. Havanın o narin ve temiz kokusu bizi içine çekiyor aynı zamanda bir girdap gibi daha da büyüyordu etkisi. Çocukluğumun şehir hayatında geçmesi böyle sessiz sakin yerlere ilgimi çekmesini sağlıyordu sanki. Bir yandan neler kaybettiğimi düşünürken, öteki yandan 1 haftalık da olsa böyle bir yere gelme şansım olmuştu. Güneşin eşsiz ışıltısı ve sıcaklığı ile kahverengi olan uzun ve dalgalı saçlarıma ilmek atıyor gibiydi. Başımı kaldırdığımda, saçlarımın tonundan biraz daha açık kahverengi olan gözlerimin rengi biraz daha açılıyordu.

Bir daha gelmek için başka bir fırsatım olmayabilirdi. Buralara yakın bir yerde sevimli ve cana yakın insanları olan bir köye gitmiştik. Gider gitmez çevremizdeki dükkânlar da bulunan hediyelik eşyalar dikkatimi çekmişti. Dilşah'ı da kolundan tutup oralara sürüklerken başkalarına çarpıp geçmeden edemedik. Karşımda hoş renkleri olan biblolar, sevimli rengi olan maketler, değişik tarzda ve şekilde olan kolyeler, o yöreye ait kıyafetler ve güzel renkleri olan takılar. Parıldayan yıldız gibiydiler hepsi. Aileme bir hediye almayı, onları mutlu etmeyi görevim gibi benimsemiştim hep. Herkese güzel ve hoş hediyeler aldıktan sonra gözüm tezgâhın altına düşmüş, kırmızı taşlı ve çeşitli metalleri olan bir kolye bulmuştum. Her bir zerresi özenle işlenmiş olmalıydı. El emeği göz nuru olan bu kolyenin fiyatını sormak için yerden doğrulduğumda Öykü bir hışımla elimden alıp;

"Vay be! Adamlar neler yapıyor Melisa baksana."

"Aç kurtlar gibi bakmasana kolyeye öyle."

"Aman da aman kıskandın mı sen? "

"Dalga geçmenin sırası değil, bir dur da fiyatını öğrenelim." Dedikten sonra esnaf adama dönmüştüm.

"Fiyatına ne kadar demiştiniz ?"

"Bu kolyenin fiyatı 300 TL, bu tarzdan tek kolye olduğu için ve kullanılan kırmızı taş hakiki olduğu için güzel bir hediyelik eşya olarak kullanılabilir." kolyeyi almak için içim gidiyordu fakat yanıma o kadar para almamıştım üstelik diğer hediyelerimi de geri iade etmeye hiç niyetim yoktu. Dükkâna arkamızdan giren Anıl'da bir şeyler bakmaya gelmişti.

"Ne yapıyorsunuz burada? Girdiniz bir daha çıkan yok." dedi tebessüm ederek elimde ki kolyeye kaymıştı gözleri.

"Vay! Güzel kolyeymiş. Zevkinize güveniyorum hanımefendi Melisa." derken gülüşleri büyümüştü. Ellerine aldığı kolyeyi incelerken biz de yavaşça çıkıyorduk dükkândan. Biz çıktıktan sonra bir süre daha içeride kalmıştı Anıl. Grubumuza doğru ilerliyorduk. Etraftan gözlerimizi alamamamıza rağmen, hoş bir havayı içimize çekiyorduk. Buralarda ağaçlar yapraklarını dökmüşlerdi fakat arada sırada çıkan güneş ile yeniden dipdiri kesiliyorlardı sanki. Arkamızdan yetişen Anıl'ın sesi tüm dükkânlarda yankılanıp geri dönmüştü. Öykü yanımda sessizce duruyordu. Onda bir şeyler olduğunu anlamış olmama rağmen ilk başlarda sesimi çıkarmamıştım fakat gittikçe huzursuzlaşıyordum. Boğuk bir sesle;

"Canım neyin var senin ne oldu anlatır mısın?"

"Bir şey olmadı kuzum. Sadece biraz başım ağrıyor o kadar."

"Emin misin? Bak bir sorun varsa hemen söyle bir şeyler yapayım. Seni böyle görmek beni üzüyor Dilşah."

"Ya ben bir şey olsa sana anlatmaz mıyım? Kampa geri dönemez miyiz? Uyumaya ihtiyacım var biraz."

Bizimle birlikte gelen grup hocalarımızın yanına gidip kampa dönmek istediğimizi söylemiştim. Herkes yavaş yavaş toparlanırken, ileride güzel görünümlü, ihtişamlı bir çeşme vardı. Öykü'yü  de kolundan tutup oraya götürmüştüm.

"Gel de bir elini yüzünü yıkayım senin bayan nazlı." yüzünde beliren gülümseme ile tüm olumsuz düşüncelerim silinmişti. Başı da ağrısa, bir şey de olsa yine de o benim arkadaşımdı. Yanında olmadan yapamazdım ki.

Ateşinin olduğunu fark etsem bile yine de yüzünü yıkamaya devam etmiştim. Yüzünü de peçetelerle kuruladıktan sonra bir şey söyleyecek gibi duruyordu.

"Söyle Öykü Hanım çekinme hiç." diyerek gülmüştüm.

"Annemin yokluğunu aratmıyorsun kız, iyi ki varsın."

"Sende kardeşim gibi davranıyorsun bazen, ben sana söylüyor muyum hiç? Hayır."

Herkes bizi bekliyordu. Çeşmeden biraz da su içtikten sonra otobüslerimize binmiştik. Havanın kararsız oluşu bizi de etkiliyordu sanki. Otobüste bulunan herkesi bir ciddiyet kaplamıştı. Yavaşça atıştıran yağmurun cama huzurlu vuruşları Yağmuru görme, sadece hisset dercesine akıp gidiyordu. Her damlayan yağmur tanelerinin zerresi bile düşüncelerimize bulanıp kayboluyordu gözlerde. 

BAHAR YILIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin