Nefesim kesilmiş bir halde, gecenin içinden gelen korkutucu yabancıya baktım sessizce.
"Şaşırtıcı" diye fısıldadı, o anda beni toprağın üzerine sabitlemiş olan adam.
İnsan, bu adamdaki korkutucu ve tehlikeli gücü anında hissedebiliyordu. Ama ilginç olan, aynı zamanda etkileyici bir yanının olmasıydı. Hayal gücüme hayran kalmaya başlıyordum. Rüyam, kesinlikle her an daha da ilginçleşiyordu!
Ben, karşımdaki adamın tutarsız bakışlarını incelerken, yüzünde tehditkar bir gülümseme belirdi. Üzerimdeki ağırlığını, elimdeki hançere doğru yöneltirken, bir yandan da korkutucu ses tonuyla devam etti.
"Önce, şu elindekinden kurtulalım. Kendini savunman takdire şayan ama seni, bu cesaretinden dolayı; yalnızca, bir defaya mahsus affedebilirim."
Yüzünde ciddi bir ifadeyle devam etti;
"Kesinlikle ikinci bir şansın olmayacak."
Tehdit; soğuk bir tonda, ürperterek yüzüme çarptı. Elimdeki hançer ise gitmişti. Ne yapıyordum ben? Niye aptallaşmıştım? Bir şeyler yapmak umuduyla çırpındım ama kedinin kapanındaki bir fareden farksızdım. Bedeni bir gram bile yerinden oynamamıştı. Üstelik bağırmak için sesimi de bulamamıştım; sadece acı bir hırıltı çıktı boğazımdan yakarak.
"Tamam. Sakin, sakin..." Boşuna süren uğraşlarım onu eğlendirmişti. Hafifçe güldü. Şimdide korkutmak yerine alay etmeyi tercih ediyordu sanırım.
"Şu an ne dediğimi bile anlamıyorsun zaten değil mi?" dedi gözlerinde tehditkar bir ifade belirerek.
Neden anlamadığımı düşünmüştü ki? Benim de biraz önceki kız gibi yabancı bir esir olduğumu sandığını fark ettim korkarak.
Açıklama yapmak için ağzımı açtım ancak acıyla yutkunabildim sadece. Yapabileceğim bir şey yoktu. Şu an ancak işaret diliyle anlaşabilirdim ya da yazı yoluyla belki ama büyük ihtimalle arap alfabesi kullanmam gerekecekti.
Dışarıdan bakıldığında esmer bir Türk kızıydım aslında... Gözlerimin ela renk olması mı farklıydı acaba, ya da kıyafetlerim?
"Pekala, şimdi yavaşça kalkıyoruz." dedi.
Bedeni, tüm bedenime yaslanmış halde; ellerimi vücudumun arkasında birleştirerek, beni oturur pozisyonda doğrulttu. Bu kadar yakın olmamıza gerek yoktu kanımca, yine de istifimi bozmadım ama sert ifademi de korudum. Sessizliğimi yanlış anlamasını istemiyordum.
İçgüdülerim bana saldıracak bir adam olmadığını söylüyordu ama aynı içgüdüler bu adamdan korkmam gerektiğini de söylüyordu. Bir eli, iki bileğimi vücudumun arkasında sıkarken; diğer eliyle giydiği kıyafetin iç kısmından bir kumaş parçasını çıkarttı. Bir yandan da benimle süren karşılıksız sohbetine devam ediyordu.
"İkimizin de gereksiz uğraşlara girmemesi için böylesi daha iyi olacak. En azından hançer kullanabildiğini biliyoruz ve bir daha ki sefere ne olacağını Allah bilir."
Değil mi ama? Tabii, beni bağla; yoksa, senin gibi iri yarı bir adama, şu çelimsiz, zayıf vücudumla kim bilir neler yaparım!
Hem zaten beni bir daha böyle bir şey denersem öldürmekle tehdit etmemiş miydi az önce... Bir an için titredim. Yapar mıydı gerçekten? Ellerim o anda kumaşın bileklerimi sertçe germesiyle acıdı ve ben kumaş parçası derimi tekrar sıkıştırdığında acıyla inledim. Hemen yanımdaki yüz, yüzüme dönerken gereksiz bir gururla, acımı belli etmemeye çalışıyordum. İşte, gereksiz aptallık benimki de...
"Biraz gevşetelim o zaman." dedi.
Elleri, bileklerimdeki kumaşı gevşetirken, acım azaldı ve rahat bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNENCE - Zamanın Ritmi
FantasyBoş gözlerle bakarken, bana yaptığı açıklama tekrar zihnimde yankılandı. "Sen aslında o gün öldün!" Gecenin serin havası ve üzerimde sabitlenmiş soğuk bakışlar ürpermeme neden oldu. "Ve gördüklerin sadece zamanın yansımaları..." diye devam etti. A...