"O neden hala hazır değil?"
Yeniçeri Ali, telaşlı bir şekilde sormuştu bu soruyu. O anda bakışları bana yönelmişti ama soru, aceleyle arkasından içeri girmiş olan şişman esirciye gelmişti.
Tüm bunların anlamı neydi! Neden Kerem'in eline dokunduğumda bu adamın yüzünü görmüştüm ki!
"Ah, kızcağız açlıktan hasta düşmüş. Por favor, anlayış gösterin."
Ali, şimdi yanımdaki esmer kıza döndürdü bakışlarını. Olabilir miydi gerçekten? Bu adam... Hareketlerinde ya da ifadesinde Kerem'e dair bir şeyler arıyordum ama görebildiğim tek şey, telaşlı bir askerin yüzüydü.
"Bu kim?" dedi ifadesiz bir tonda.
"Efendim, kız bayılınca ona bakması için... Kız şifadan anlıyor o yüzden... Ama kızıl saçlı hemen hazırlanacak, emin olabilirsiniz."
Esircinin kopuk kopuk açıklamasından sıkılmış olan Ali, aceleyle lafını kesti.
"Her neyse; harcanacak vakit yok; Bu ikisi derhal benimle geliyor."
Şaşkınlıkla benimle beraber işaret ettiği Adel'e çevirdim bakışlarımı; o da en az benim kadar şaşırmış görünüyordu. Adel'in bizimle gelmesi benim için zorluk oluşturabilirdi. Üstelik bunun nedenini de bilmiyordum ama; ne olursa olsun, bu adamın kim olduğundan emin olmam gerekiyordu.
"Efendim, kızlar halen parçalanmış kıyafetler içindeler. Hem bana sadece kızıl saçlı olanı..."
Yeniçerinin seri bir hareketle yere attığı para kesesinin yankısı, tüm sesleri bastırdı. Onlarca altın sikke çadırın zeminine yayılırken, esirci de parlayan gözlerle yere atıldı. Ali ise bir çırpıda yanımıza gelmiş ve bizi ayağa kaldırmıştı bile.
Yeniçeri kolumuzdan tuttuğu gibi bizi çadırın dışına sürükledi. Ne olduğunu anlayamadan bir anda çadırın dışında bulmuştum kendimi.
"Dur!"
Ben ne diyeceğimi bilemezken, Yeniçeri Ali gözlerinde sakin bir ifadeyle bana döndü. Bu bakışları tanıyordum. Onlar, beni her zaman koruyacağına ve her şeyin doğrusunu bildiğine inandığım kişinin bakışlarıydı... Yanılıyor olamazdım değil mi?
"Sen... sen, benim kim olduğumu biliyorsun değil mi?"
Neredeyse isterik bir şekilde sorduğum soru, havada asılı kaldı. Ne kadar deli gibi gözüksem de umurumda değildi.
"Ah, estupita cicha!"
Adel, gözlerini devirirken, Ali de bakışlarını ona doğru çevirmişti şimdi. Gerçekten de bu adam düşündüğüm kişi miydi? Belki de yanılıyordum ve benim kim olduğum hakkında en ufak bir fikri bile yoktu bu adamın.
Tam o anda yaklaşmakta olan at sesleri hepimizin dikkatini yeniden kamp alanına çevirdi. Bir grup atlı bizim olduğumuz yöne doğru hızla yaklaşıyordu ve ben, grubun önünde ilerleyen gece rengi atı hemen fark etmiştim.
Kahretsin!
Bu adam niye en olmadık zamanlarda karşıma çıkmak zorundaydı. Tam her şeyin düzeleceğine inandığım zamanlarda üstelik! Aceleyle yanımdaki yeniçeriye döndüm. Başka şansım yoktu; atışımı yapmalı ve sonucunu görmeliydim.
"Kerem, bana yardım etmelisin!"
Beni sadece onun duymasını umarak kısık sesle konuşmaya devam ettim. Ümitsizce beni tutan koluna sarıldım.
"Lütfen, kim olduğumu biliyorsun..."
Ali kaşlarını çatarak sıkıntılı bir ifade ile bakıyordu şimdi bana. Ne düşündüğü hakkında en ufak bir fikrim yoktu bu sefer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNENCE - Zamanın Ritmi
FantasyBoş gözlerle bakarken, bana yaptığı açıklama tekrar zihnimde yankılandı. "Sen aslında o gün öldün!" Gecenin serin havası ve üzerimde sabitlenmiş soğuk bakışlar ürpermeme neden oldu. "Ve gördüklerin sadece zamanın yansımaları..." diye devam etti. A...