Peşimdeki avcıları atlattığımdan emin olunca ilk gördüğüm benzinliğe daldım. Arabamın benzini bitmek üzereydi ve şehir merkezine varmama daha çok vardı. Arabadan inip bana doğru gelen çalışana arabamın anahtarını verip markete doğru ilerledim. Uzun siyah saçlarım tatlı bir bahar esintisi ile havalanınca cebimdeki lastik tokayı alıp saçlarımı bağladım.
Tam markete girerken rüzgarın taşıdığı kokuyu duyumsadım. Eşsiz bir kokuydu. Bir vampir olsaydım -ki keşke olsaydım belki bir şeyleri değiştirebilirdim- çoktan bu kokunun kaynağını tahmin edebilirdim. Ama bir kurtkız olunca sadece nasıl bir koku olduğunu anlayabiliyordum. Büyükannemin küçükken benim için yaptığı likörleri hatırlatıyordu koku. Burnum çok keskindi buna rağmen kokunun bir insana mı yoksa bir cadıya mı ait olduğunu anlamamıştım. Marketten vazgeçip kokunun kaynağına yani ormana yürüdüm.
Sık ağaçların arasındaki patikadan geçince açıklık bir alanla karşılaştım. Çalılarla çevrili bir alandı ve tam karşımdaki meşe ağacının altında bir kız yatıyordu. Kokunun sahibini bulmuştum. Koşup kızın yanına çömeldim. Göğsünde kocaman bir kesik vardı. Bütün kıyafetleri parçalanmıştı. Nabzının yavaş atım sesini yanına gelmeden duymuştum. Bildiğim tek şifa büyüsünü yapıp ellerimi göğsüne bastırdım. Ellerimde oluşan şifa enerjisi kızın yarasına geçerken yara da tıslayarak kapandı. Kızı burada bırakamazdım. Cadı kokusu yayıyordu ve bütün mistik yaratıkları etiketleyip kontrol altına almak isteyen bir avcıya açık hedef haline gelecekti. Kızı kollarıma alıp ormanın sınırına kadar yürüdüm. Etrafı kolaçan edip kızı çalıların arasına sakladım. Hemen benzinliğe koşup benzinin parasını ödedim ve aracı çalıştırıp çalılara sürdüm. Kimsenin fark etmediğinden emindim. Çünkü dikkat çekmemek için kötü bir feromon yayıyordum.
Feromonlar biz mistik canlıların bazılarının kontrollü kullandığı enerjiydi. Birilerini etkilemek istediğimizde koku veya görüntü olarak kullanıyorduk. Dikkat çekmek istemediğimizde ise tamamen kötü bir enerji yayıyorduk.
Kızı çalıların arasından kaldırıp arka koltuğa yatırdım. Yüzündeki işkence izleri büyük bir badire atlattığını gösteriyordu. Ayrıca her ne kadar yarası kapanmış olsa da tam teşekküllü bir muayeneden geçmesi gerekiyordu. Ancak şehre varana kadar taşralardaki hastanelere giremezdik. Çok kalabalık şehirlerde mistik canlılar arasında bir direniş vardı ve avcılar şehirdeki mistik canlıları bir birine karışan enerji ağlarından dolayı bulamıyorlardı.
Direksiyonun başına geçince bir an başım döndü. İki gündür yoldaydım ve sürekli büyü yapmıştım. Az önce de büyü yapmıştım ve bu beni daha ok yormuştu. Torpidodaki sona kalan iki çikolatadan birini alıp yedim. Bunun gibi tatlı yiyecek ve içecekler çocukluğumdan beri enerjimi toplamama yardımcı olurlardı. Arabayı sürmeye başladım. Hatta hız sınırını aşmayacak şekilde aracı hızlandırdım. Çok hızlı gidiyordum ve bu beni mutlu ediyor düşünmemi engelliyordu. Arka koltuktaki kızın öksürerek uyandığını gördüğümde arabayı bitmek bilmeyen meşe ormanının yanına çektim. Yoldan geçen araçlar bizi göremeyeceklerdi böylece. Arkamı dönüp en güven uyandıran gülüşümü takındım.
"Selam" dedim. Ses tonumu da iyi ayarlamıştım. Benden korkmasını kesinlikle istemiyordum. Acayip bir kurt insandım ben. Ailem bütün kurt klanlarının korktuğu hanedan üyeleriydi. Babam hayattaydı. Ben daha bir yaşındayken soylu bir kurtkadın ile evlenmişti. Leha, babamın eşi yani benim üvey annem kesinlikle çok iyi biriydi. Leha'dan olan kardeşlerimi aynı anneden kardeşlerimmiş gibi benimsemiştim. Ancak diğer kurtlardan farklı iki özelliğim vardı. Yüzlerce yıldır ısırığı kısır olmayan tek kurt insan bendim. Ayrıca tüm kurt insanlar büyü yaptıklarında ham enerjilerini çiğ et yiyerek toparlıyorlardı, ben ise tatlı tüketerek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgar Gezginleri
FantasyBiri yarı kurt yarı cadı, diğeri yarı cadı yarı peri iki kız. Kader gerçekliklerini birbirinden farklı yazmasına rağmen kendi gerçeklikleri için uğraşan iki özgür ruh. Hiçbir yere kendisini ait hissetmemiş yuva kelimesini birbirlerinde bulmuş iki RÜ...