Gözyaşlarını bırakmıştı, ona sarıldım "Ya babamız, o nasıldı?" İkimizde dağılmıştık, kendimi bildiğimden beri ağzıma hiç yakışmayan, her söylediğimde eksik kalan "baba" kelimesindeki yarayı Freya'dan duyacaklarım iyileştirecekmiş gibi beklemeye başladım...
Freya
"Annemiz" Mysrila sanki sorumdan emin olmak ister gibiydi. Onu tanıdığım kadarıyla zorlandığını düşündüğüm bir gülümseme yüzüne yerleştirdi "Anlaşılan o ki ikimiz de gözlerimizi ondan almamışız Freya. Annemizin gözleri biri baktığında kaybolacak kadar derin bir maviydi. O oldukça naif görünen ama güçlü bir kadındı. Ben annemin sinirlendiğine çok nadir şahit oldum. Hep gülümserdi, sorunlarını gülümseme derecesine göre ayırt eder olmuştum. Onun tarif edemeyeceğim bir kokusu vardı her sarıldığımda içime çekmeye doyamazdım. Ah Freya sana onu günlerce anlatsam bitiremem"
Artık kendimi tutamıyordum. Gözyaşlarım aktıkça içimdeki ateş büyüyordu. Çocukluğumda bir anneye sahip olsaydım hayatımda nasıl bir fark olacağını düşlerdim. Etrafımdaki herkesin bir annesi vardı; küçüklüğüm onları izleyerek geçmişti. Bir insanın en zayıf, annesinin yanında olduğunu babamdan öğrenmiştim mesela. Dünya'daki bütün kurtları tek bir hareketi ile durduran, duygularını asla belli etmeyen ulu kurt babam annesinin yanına gelince yavru bir köpek kadar savunmasız oluyordu. Kardeşlerim Koll ve Pol kurt çiçeği olduğu zamanlarda Leha'nın onlara nasıl itinayla baktığını hatırlıyordum. Ben kurt bağlayan olduğumda ise yanımda büyükannem ve saray doktoru ile dadım vardı. Leha'da ilgilenmişti ama sadece şifacımın verdiği iksiri içirmişti. Oldum olası annesizlikten nefret ediyordum ve annesi olanları deli gibi kıskanıyordum.
"Ya babamız, o nasıldı?" Mysrila babamızı sorunca sarılmayı bırakıp yüzüne baktım.
"Hayatımda tanıdığım en duygusuz insandı. Doğduğumda beni dadıların eline bırakmış ve nasıl olduğumu bir kere sormamış biriydi. Her zaman daha güçlü olmam gerektiğini söylerdi. Psikolojim umurunda değildi ama dövüş derslerimi bizzat ondan aldım. Baba kızdan çok, öğretmen öğrenci gibiydik. Avlanmayı, dövüşmeyi ve şekil değiştirmeyi bana o öğretti. Ama hiçbirini severek yapmadı. Her zaman yüzünde alışamadığım korkunç bir maske vardı ve ben içinde iyi biri olduğuna inandım. Kendimi bildim bileli katıydı bana. Buna rağmen Leha ile evlendiğinde onu kıskandım çünkü daha 3 yaşındaydım ve babamın beni sevmediğine inanmayı reddediyordum" derin bir nefes aldım. "Öz olmayan insan babam Thomas ise tam tersi aşırı duygusaldı. Üniversitede tarih öğretmeniydi. Benim için canını bile verirdi. İnsan annem Asya beni kıskandığını söylerdi ama bu bir şakaydı. Hayatımın en güzel yıllarını onların yanında geçirdim! Saraya sadece önemli bayramlarda ve babam bana dövüş dersleri vereceği zaman giderdim. Beni sarayda görmeye tahammülü yok diye düşünürdüm. Ama kardeşlerim Koll ve Pol'u da insanların yanında yetiştirdi. Onları da sevmediğini düşünebilirsin ancak onları sürekli ziyaret edip telefonla sürekli aradığını biliyordum" ağlamam tamamen durmuş babama olan öfkem içimi doldurmuştu. Bu kadar öfkeliyken aynı zamanda biyolojik babamı nasıl özleyebilirdim.
"Benim babamda yani beni büyüten babam Eric de bana ters davranırdı ama bu kadar kötü değildi bana karşı" dedi.
Daha çok konuşmak istiyordum ama boğazım kurumuştu. Bardağımı alıp kahve makinesine yürüdüm. Melek aklımıza girmişti bu makine için ve kesinlikle faydasını görüyorduk. Kahve için suyun ısınmasını kahvenin pişmesini beklemiyorduk. Kardeşim için raflardan bir bardak aldım. Bardaklara kahveleri doldururken Mysrila buzdolabından Kramisha'nın yaptığı üzümlü keki çıkartıp masaya koydu. Sanırım, ben David ile gidene kadar Mysrila bana eşlik edecekti. Kahvesini uzatıp tekrar sandalyeme geçince istemediği ama beklediği soruyu sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgar Gezginleri
FantasyBiri yarı kurt yarı cadı, diğeri yarı cadı yarı peri iki kız. Kader gerçekliklerini birbirinden farklı yazmasına rağmen kendi gerçeklikleri için uğraşan iki özgür ruh. Hiçbir yere kendisini ait hissetmemiş yuva kelimesini birbirlerinde bulmuş iki RÜ...