Alina'nın anlatımından:
- Ne yani Ali denen herif İstanbul da mı? - dedim Mustafa'ya bakarak
- Evet. - dedi Musti etrafa bakarak
Beni okuldan aldıktan sonra kafe tarzı bir yere getirmişti. Dosyaya burada bakmamı söyledi bir de. Şimdi ise etrafa bakınmalar, garip garip davranmalar.
- Ne oluyor? - dedim kaşlarımı çatarak
- Hı? - yaptı kahvesini yudumlayarak
- Niye etrafa bakıyorsun Musti?
- Anlarsın birazdan. Dosyayı incelemeye devam et.
Tövbe tövbe. Adamın dosya dediği şeye bakar mısın? Ali Erez'in bir fotoğrafını koymuş. Beş altı cümleyle onu anlatmış bir de.
Okuduğum şeyden emin olmak için bir kaç defa aynı şeyi okudum.
" Ali Erez kendine Londra bileti alır. Uçuş sabah saat 07:00' dedir. Fakat kendisi havaalanına gelmez. Bilet iptal olur. Bundan sonrada uçak, otobüs, vs. bilet almamıştır. "
Bu demek oluyor ki Ali hala İstanbul da. Ama tam olarak nerede?
Önümdeki çayı alıp yudumladım. Açelya ile konuşmam gerekicekti. Belki de nerelerde takılabiliceğini biliyordur.
- Beklediğimden erken geldi. - dedi Mustafa birden bire
- Anlamadım? - dedim
Benim karşımda oturduğu için benim arkamda kalan bir şeye bakıyordu.
- Arkana bak anlarsın. - dedi
Arkamı dönünce şaşırmadım doğrusu. Kerem sinirle kafeye girmiş bizi arıyordu. Tabi görüncede kırmızı renk görmüş boğa gibi geldi oturduğumuz masaya.
- Sen ne yaptığını sanıyorsun? - dedi Mustafaya bakarak
Bir dakika ya. O repliği bana söylemen gerekiyordu. Bu işte bi karışıklık var.
- Ne yapmışım? - dedi Musti
- Onu böyle yerlere getiremezsin!
Neyi var ya bu yerin? Bildiğimiz kafe değil mi?
- Ali için buraya geldik. Anladığım kadarıyla burda takılıyormuş son günlerde. - dedi Mustafa
- Sana mı kaldı Alina'yı buraya getirmek?
- Sıradan bir kafe Kerem, abartmana gerek yok. - diye atıldım bende
- Sen öyle san. Yukarıda fahişeler var sevgilim. - dedi çatık kaşla
Ou. Neden o adamların şuradaki kapıdan girip te gelmediklerini anladım şimdi.
- Hadi gidiyoruz! - dedi Kerem elimi tutarak
- Hayır gidemeyiz. Ali ile konuşmam gerek Kerem. - dedim
- Gidiyoruz. - dedi üstüne basa basa
- Gitmenize gerek kalmadı, çünkü geldi. - dedi Mustafa kapıya doğru bakarak
Arkamı dönüp baktım. Fotoğraftaki kişiydi. Ama çok değişmişti. Saç sakal karışmış, göz altları mosmor, kaşında ve dudağında yara izleri. Ne olmuş buna?
Elimi Kerem'in elinden çekip onun yanına gittim.
- Ali Erez sen misin? - dedim önüne geçerek
- Sen kimsin? - dedi kaşlarını çatarak
- Sorun çıkarmadan geç otur şuraya. - diye tısladı Kerem önüme geçerek
- Ne oluyor ya? Siz kimsiniz? - dedi
- Geç şuraya! - diye bağırdı bu sefer Kerem
Tüm kafenin bakışları beraberinde oturduk dördümüzde. Konuşmaya nasıl başlasam diye düşundüm. Öyle pat diye Açelya hamile mi desem? Yok ya onun hamileliğini hiç karıştırmayayım. Barışsınlar, kendi söyler.
- Neden İngiltere'ye gitmedin? - diye sordu Mustafa
Ali şaşkınlıkla baktı Mustafa'ya.
- Sen nereden biliyorsun? Siz kimsiniz ilk önce bi onu söyler misiniz? - dedi Ali
- Açelya Kutlay'ı tanıyor musun? - dedim
- Açelya'ya bir şey mi oldu? - dedi birden endişeyle
- Belki evet belki hayır. Neden ayrıldınız? - diye sordum bu defa
- Bu sizi ilgilendirmez. Ne Açelya, ne de ben sizi ilgilendirmiyoruz. Daha kim olduğunuzu bilmiyorum bile. - diyerek kalktı oturduğu yerden
- Neden onu terk ettin? - dedim bende ayağa kalkarak
Ali sinirle bana baktı ve yumruk yaptığı eliyle masaya vurdu.
- Sizi ilgilendirmez! - dedi tıslayarak
Onun bu hareketiyle Mustafa hızla ayağa kalkarken Kerem yerinde oturmayı tercih etti.
- Eğer o elini masadan kaldırıp yerine oturmazsan, seni çok fena yaparım Erez. - dedi Kerem sakin bir şekilde
Sakim derken gerçekten çok sakin. Ama onun içindeki canavarı tanıyorum ben. Bizzat tanışıyoruz.
- Oturmanı tavsiye ediyorum. - dedim dudaklarımı büzerek
Ali etrafa bir göz gezdirip oturdu yerine. Biz de Mustafayla oturduk.
- Sadece konuşmak istiyoruz Ali. - dedim bu sefer daha sakin bir şekilde
- Peki. - dedi
- Ben Açelya'nın arkadaşıyım. Durumunuzu az çok biliyorum. Anlamadığım tek şey neden İngiltere'ye gitmediğin? - dedim
- Onu bırakamazdım. Ayrılmış olmamıza rağmen gidemezdim. Son anda gitmekten vazgeçtim. Çünkü ondan uzak olunca nefes almakta zorluk çektiğimi hissediyordum. Halâ da öyle. - dedi
- Peki neden gitmedin yanına? Neden affetirmedin kendini?
- Cesaretim yoktu.
- Cesaretini fahişe kafesinde mi arıyorsun?
- Ne? Hayır. Onlarla bir alakam yok. İngiltere'ye gitmediğim için işten kovuldum. Bir haftadır burada garson olarak çalışıyorum.
- Anladım. - dedim sessizce
- Açelya nerede? Yani kimin yanında kalıyor?
- Abisiyle.
- Peki o nasıl? İyi mi?
- Iyi, ama sana ihtiyacı var.
- Peki. Bana söylediğin için teşekkür ederim. Belki gidip konuşurum. - dedi
- Belki değil. Gidip konuş. Hem de şimdi. - dedim
- İşten çıkamam.- dedi
- Başlatma işinden Ali. Buradaki fahişeler mi daha önemli yoksa karın olacak kadın mı? - dedim
Ali biraz düşündükten sonra yerinden kalktı ve kafeden çıktı. Bu Açelya'yı seçtiği anlamına mı geliyordu? Galiba öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası Küçüğüm
Teen Fiction- Kerem. - diye başladı Ama bitirmesine izin vermedim. Onu kapıya doğru ittim ve kalçasından tutup kaldırdım. Kollarımın arasında mahsur kaldı. Ellerini korkuyla omuzlarıma koydu. - Beni yere in...- Onu ilk gördüğümden beri yapmak istediğim ş...