Sorumluluk

20.7K 810 22
                                    

Beş yıl sonra:

Alina'nın anlatımından:

- Teyzee? Teyzeeee. Ya teyze uyanır mısın?
Gözlerimi aralayıp yatağımda zıplayan Hazal'a baktım. Kafamı yastığa gömüp uykuma devam etmek istedim, fakat Hazal bu defa benim üzerimde atlamaya başladı.
- Ya aşkım teyzem kalksanaa. - diye bağırdı
Kafamı kaldırıp derin bir nefes aldım. - Hazal uykum var beni rahat bıraksana teyzem. - dedim onu tutarak
- Ama annem git uyandır o pısayı dedi. - dedi kucağıma oturup boynuma sarılarak
- Pısa değil o sıpa. - dedim gülerek
- Hayır pısa. Aşkım teyzem ben seni çok seviyorum. - dedi yanaklarımı öperek
- Hı, öyle mi? Söyle bakalım ne istiyorsun yine?
- Bu gün seninle pastaneye gelmek istiyorum.
- Ama aşkım senin kreşe gitmen lazım.
- Ama bu gün cumadan sonraki gün, kreş yok.
- Günleri halâ öğrenmedin mi?
- Ben onları biliyorum. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, pazar, zıbartesi. Bu kadar. - dedi ellerini açarak
- Sana bunları kim öğretti?
- Musti abi.
- Hay Allah'ım. Çocuğum ben sana ne dedim? Musti'yi dinleme dedim ya.
- Ama öğretti, sen benimle artık oynamıyorsun bile.
- Aşkım çalışmaktan vaktim mi kalıyor? - dedim onu kucağıma alıp yataktan kalkarak
- O yüzden beni de pastaneye al. Ben seni çok özledim teyze. - dedi boynuma sıkıca sarılarak
- Aşkım benim, annen izin verirse gelirsin. - dedim
Kucağımda Hazal ile alt kata indim. Ablam, babam ve eniştem salonda oturmuş muhabbet ediyorlardı. Ben girince bana baktılar.
- Günaydın. - dedim
- Günaydın. - dedi eniştem
- Alina saat kaç oldu ya? Hiç kalkmayacaksın sandım. - dedi ablam
- Sabaha kadar çalıştım. - dedim omuzlarımı kaldırarak
- Kızım sen iki haftadır böylesin. Gece yarısı geliyorsun sabah erkenden çıkıyorsun. Yüzünü gören cennetlik. - dedi babam
- Baba hesaplarda bir karışıklık var. Kerem çalışanlardan birinin para çaldığını düşünüyor.
- Pastaneden mi? - dedi ablam
- Hayır, toplam banka, kulüp, pastane ve klinikten hesaplar hiç uyuşmuyor. Neredeyse iki yüz bin hesaptan eksik.
- Oha. - dedi eniştem
- Annem nerede? - dedim
- Üçüzler yine huysuzlanmış, Masal'a yardım etmeye gitti. - dedi babam
- Hı, e bende işim bitince onların yanına giderim.
- Anne, ben teyzemle pastaneye gidebilir miyim? - dedi Hazal kucağımdan inip ablamın kucağına oturarak
- Sordun mu teyzene bakalım seni istiyor mu? - dedi ablam
- İstiyor tabi benim gibi bir prensesi kim istemez? - dedi Hazal
- Hı, öyle mi prensesim? Oyuncaklarını aldın mı peki?
- Almaz mı? Arabadaki çantayı görmedin mi?. - dedi eniştem
- Ya baba!
- O çantanın içinde ne var bilmek istiyor muyum? - dedi ablam
- Hayır, sadece oyuncaklar.
- Peki git bakalım.
- Evet, teyze hadi hemen gidelim! - diye bağırdı Hazal
- Ya aşkım dur biraz bi kendime geleyim. Kahvaltı yapınca çıkarız. - dedim
- Tamam ya. - dedi ve gidip babamın kucağına oturdu
- Dedem, ben seni çok seviyorum. - dedi yanaklarını öperek
- Kim bilir ne isteyecek? - dedim gülerek
- Bende seni çok seviyorum prensesim. - dedi babam
- O zaman beni pastaneye götür. Hemen gitmek istiyorum. - dedi
- Bu çocukla başa hiç çıkılmıyor. Dur üzerimi değişip geliyorum. - dedim odama giderek
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra üzerime bir elbise giydim. Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra çantamı ve bilgisayarımı alıp alt kata döndüm. - Hazal hadi. - dedim ayakkabılarımı giyerken
- Geldim teyze. - diye bağırdı yanıma koşarak
- Alina Hazal'ın koltuğunu arkaya yerleştirdim. Çantayı da koydum. - dedi eniştem arabamın anahtarını vererek
- Peki.
- Hazal teyzene sorun çıkartnak yok tamam mı kızım? - dedi ablam
- Tamam anniş.
- Kahvaltı etmeyecek misin? - dedi babam
- Ya baba durmuyor ki prenses torunun. Pastanede atıştırırım bişeyler.
- E hani çıkıyorduk teyze. - dedi Hazal
- Hadi başımın belası. Yürü. - dedim elinden tutarak
Evden çıkıp önde park edili arabanın yanına gittik. Hazal'ı arka koltuklara iyice bir bağladıktan sonra yerime geçip çalıştırdım arabayı. Ablamın uyarısı üzerine yavaş ve dikkatli sürerek on dakika içinde zor vardık. Arabadan inip Hazal'ın ve kendi çantamı alıp girdik pastaneye.
Hazal beni bırakıp diğer çocukların yanına gitti oynamaya.
- Günaydın Alina. - dedi çalışanlardan bir kız yanıma gelipte
- Günaydın İnci. - dedim
- Kahveni nereye getirmemi istersin?
- Kahve değil de bir portakal suyu getirsen daha iyi olur. Küçük farede benimle geldi. Ondan gözden kaçırmayayım.
- Peki. Hemen getiriyorum.
Elimdeki çantalarla köşedeki masaya oturdum. Bilgisayaramı çıkarıp açılmasını bekledim. Açılınca hem kafenin hesaplarıyla, hem de üniversite sınavlarıyla uğraşıyordum. Hesapları kenara koyup gelecek haftaki sınavım için çalışmaya başladım. Bir süre sonra Hazal'ın sesiyle dikkatimin dağıldığını hissettim.
- Teyzeem. - dedi
- Söyle bitanem. - dedim gözlerimi bilgisayardan ayırmadan
- Ben meyve suyu istiyorum.
- İnci ablana söyle o sana verir bebeğim.
- Ya bana ne ben İnciş'ten değil senden istiyorum.
Okumayı bırakıp baktım ona. Dudaklarını bükmüş bana bakıyordu.
- Güzelim, bak benim haftaya çok önemli bir sınavım var ve çalışmam gerek. Sana meyve suyu verirsem beni rahat bırakır mısın? Sana söz veriyorum haftaya seni istediğin her yere götürürüm, tamam mı? - dedim
- Tamam. - dedi bana bakmayarak
- Yapma Hazal.
- Kızlar, merhaba. - diyerek girdi Mustafa pastaneye
- Hoşgeldin. - dedim
- Hoş buldum. Prenses, bana sarılmayacak mısın?
- Hayır! - dedi Hazal
- Ne oldu? Kim küstürdü benim bebeğimi?
- Ben. - dedim
- Ne oldu?
- Ona ilgi göstermediğim için bana küstü.
- Haa. Hazal, ne istiyorsun bebeğim gel bana söyle. Teyzen dersini bitirince bize katılır. - dedi Hazal'ı kucağına alıp uzaklaşarak
Hazal'a haksızlık ettiğimi biliyorum, onu yanıma oyun oynayalım diye almıştım, ama bu sınav benim için gerçekten çok önemli. Geçersem istediğim mesleğe bir adım daha yaklaşacağım, ama eğer ki geçemezsem beş yıllık direniş, emek boşa gitmiş gibi olacaktı.
Bu günlük bu kadar yeter diyerek kapattım bilgisayarı. Saat geç olmuştu yine. Kalkıp Musti ve Hazal'ın yanına gittim. Hazal diğer çocuklarla oynarken Mustafa onu izliyordu. Yanına oturup baktım ona.
- Teşekkür ederim, gerçekten birinin yardımına ihtiyacım vardı. - dedim
- Bir şey değil. Hem Hazal benim yavruşum, konuşmadan anlıyoruz birbirimizi. - dedi elini omzuma atarak
- Evet. - dedim gülerek
- Çalışabildin mi?
- Hıhı.
- Ya Alina korkma. Ben sana güveniyorum ve bu sınavı kolaylıkla geçebileceğini biliyorum.
- Teşekkür ederim.
- Ee, müstakbel kocan ne yapıyor? Hesapları düzene sokabildi mi?
- Bilmiyorum, bu gün hiç konuşmadık.
- Nasıl ya? Siz üç hafta sonra evleniyorsunuz, nasıl konuşmadınız?
- Ya ben bütün gün ders çalışıyorum, o da işinde. En son pazartesi günü görüştük.
- Pazartesi? Alina siz beş gündür görüşmüyor musunuz?
- Hayır, ama sen öyle söyleyince özledim sevgilimi. - dedim
- E git hadi!
- Ama Hazal var.
- Ya Hazal'ımı ben bırakırım. Git sen.
- Gideyim mi ya? Bilemedim şimdi.
- Alina git. - dedi Mustafa
- Tamam ya. - dedim kalkarak
İlk önce Hazal'ın yanına gittim.
- Hazal? - dedim
- Efendim teyze? - dedi bana bakarak
- Aşkım benim biraz işim çıktı gitmem lazım. Seni sonra Mustafa mı bıraksın, yoksa şimdi giderken ben mi bırakayım? - dedim
- Musti bıraksın. Sen nereye gidiyorsun?
- Kerem abinin yanına.
- Tamam. - dedi gülerek
- Öp bakalım kocaman teyzeyi.
Hazal beni öptükten sonra çantamı ve bilgisayarımı alıp çıktım pastaneden. Arabayı binip en yakın AVM'ye gittim. Akşama giyecek bir elbise ve yiyecek şeyler aldıktan sonra çıkıp yine arabaya bindim. Çalıştırıp Kerem'in evine doğru sürdüm. Oraya varınca arabayı garaja sokup eve girdim. Kerem işteydi, ama Koray burada mıydı bilmiyorum.
- Koray? - diye seslendim
Ses gelmedi. Bir kaç defa daha seslendikten sonra evde olmadığını anlayıp yemek yapmaya koyuldum. Tabi bu geçen beş sene içerisinde yemek yapmayı öğrenmiştim. Elimdeki yüzüğe bakıp gülümsedim. Kerem'in evlilik teklifinden tam beş yıl geçmişti. Evet çok, ama ikimizde o zaman evlenmek için küçüktük, nişanlı kalmayı tercih etmiştik. Ama şimdi evleniyorduk. Üç hafta sonra evleniyorduk. Gülerek yaptığım yemeği fırına verdim. Yukarı çıkıp elbisemi çıkarıp az önce aldığım şık siyah elbiseyi giydim. Maşamın ısımasını beklerken annemi aradım.
- Efendim yavrum. - dedi
- Ne yapıyorsun anne? - dedim
- Yemek yapıyorum kuzum.
- Eve gelebildin mi?
- Az önce geldim. Sen neredesin? Pastanede mi?
- Yok anne ben Kerem'deyim. Bu akşam buradayım haberin olsun diye aradım.
- Tamam kuzum.
- Bişey olursa ben ara.
- Tamam yavrum, hadi yemeğim yandı.
- Peki anne. - dedim gülerek ve kapattım telefonu
Saçlarımı yaptıktan sonra mutfağa gidip sofrayı hazırladım. Kapının açılma sesini duyunca ortada duran iki mumu yaktım ve Kerem'i karşılamaya gittim.
- Hoş geldin sevgilim. - dedim yanına gidince
- Alina? Sen ne yapıyorsun burada? - dedi sırıtarak
- Beş gündür görüşmediğimizi fark ettim ve sana sürpriz yapmaya karar verdim.
- Çok güzel bir sürpriz. - dedi dudaklarımı öperek
- Seni çok özledim. - dedim zorla öpücüklerin arasında
- Bir de gel bana sor. - dedi ve boynumu öpmeye başladı
- Aç değil misin? Sana yemek yaptım.
- Hayır, şu an tek istediğim şey sensin.- dedi beni kucağına alıp odaya kadar taşıyarak
- Kerem mutfakta mum var git söndür bişey olmasın. - dedim
Beni öpmeyi bırakıp koşarak mutfağa gitti ve iki saniye sonra geri geldi. Kapıyı kapattı ve yanıma gelip yine sertçe dudaklarımı öptü.
- Bu elbise yeni mi? - dedi ellerini bedenimin üstünde gezdirerek
- Evet, az önce ald-
Kerem'in elbisemi yırtmasıyla şaşkınlıkla ona baktım.
- Kerem? - diye bağırdım
- Birazdan da işte tam böyle çığlık atmanı istiyorum. - dedi sırıtarak
- Ya ben buna kaç para verdim biliyor musun?
- Ben sana daha güzelini alırım sevgilim. - dedi ceketini çıkararak
- Niye yırttın ki oğlum sen onu?
- Beğenmedim çünkü.
- Deseydin ben kendim çıkarırdım. - dedim elbiseden kalan parçayı yere atarak
- Sen çok yavaş soyunuyorsun.
- Öyle mi? Gör bakalım bu yavaş mı! - dedim ve gömleğinin iki taraftan tutup kopardım
- Tahrik olunca içinden çıkan o vahşi kadına bayılıyorum Alina. - dedi beni kucağına alarak

Baş Belası KüçüğümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin