Resim : ARAS ❤❤
Bu bölümü başından beri yanımda olan @sudegugercinoglu'na ithaf ediyorum. -Düzenlendi-
Hatırlatma:
"Ben mi öldürdüm?" dedi. O an aklında kendisinin bir katil olduğu düşüncesi belirmişti. Peki ya nerdeydi annesinin güzel oğlum diye sevdiği çocuk? Şimdi o güzel bir çocuk muydu?
................
Ölüm acıtırdı, belki de hiç tahmin edilemeyecek kadar. Kırıp dökerdi insanı, paramparça yapar yok ederdi. Peki ya birini öldürmek? Saflığından bir parça kopartır, vicdanını hafifçe törpüler. Özellikle ölümün geride kalanlar için ne kadar acı olduğunu bilen biri için birini öldürmek onların yok oluşlarıdır. Sessizce giden ruhunun ardından bakakalırsın sadece. Durdukça o an aklında bir alarm gibi çalar ve "Katil!" diye bağırır sana. Aras annesinin ölümünün ne kadar acı verdiğini biliyordu ama şimdi o birini öldürmüştü. Ayakları tutmuyordu hatta düşünceleri yok olmuştu. Ormanda kendini zor götürüyordu. Ruhunu bir kafese kapatmışlardı sanki, dışarı çıkıp bağırmak istediği birçok şey varmış gibiydi. İlerledikçe gözleri kararıyor gözkapaklarına dünyanın bütün yükleri biniyordu. Kamp alanına yaklaştığını belirten bir ışık gördüğünde burnunda garip bir şey hissetti. Parmaklarını burnuna değdirip geri çekti. Zar zor da olsa kan olduğunu gördü. Vücudu kampa yaklaştıkça küçüldü. Mavi gözleri ise artık ışığı göremez oldu. Sonunda olduğu gibi yere yığıldı. O hiç birine zarar vermemişti şimdi ise bir katildi. Bu ağır hissi taşıyamamıştı bedeni belki de.
......
Aras'ı öyle görünce içi titremişti hatta çıldıracak gibi olmuştu. Hareketsiz bedeni onu ölü gibi göstermişti. Annesinden sonra ikizini kaybetmek düşüncesi bile hayatını bitirmeye yeterdi. Bembeyaz olan elinin üstüne koydu elini. Sessizce
"Uyan artık! Seni çok özledim." dedi ses tellerinin cızırtısıyla. Ağlamaktan sesi kısılmıştı. Bafra, Berin ve Melin Hanım dışarıda bekliyorlardı. Saatlerce Aras'ın uyanmasını beklemişlerdi. Melin'in söylediği tek şey ise "Uyanacak!" olmuştu.
Asya'da çadırdan çıktıktan sonra gözlerini açtı. Başında keskin bir ağrı vardı. Nerede yattığına baktığında büyük çadırların bir tanesinin içindeydi. Ne olduğunu hatırlamıyordu. Elini başına koyup biraz düşündü. Aklına bir adamın önünde belirdiği geldi daha sonra da onu öldürdüğü. Hissizce çadırın tavanına baktı. O adamı bildiğin canlı canlı yakmıştı nasıl yaptığını bilmiyordu ama yapmıştı işte. Ellerinden çıkan o şeyler hiç hoş şeyler değildi. Aslında kendini bir yandan da iyi hissetmişti. İçindeki o boşluk artık yoktu yine de bir şeyler eksik gibiydi. Ellerinden çıkan şeyin ne olduğunu çok merak ediyordu. Her türlü o bir katildi! Bir yandan Melin'e anlatsa nolur diyordu bir yandan da ya benden nefret ederlerse diye düşünüyordu. Çok zor bir ikilemin arasında kalmıştı.
Birkaç dakika sonra Asya elinde bir suyla geri geldi. İçeri girer girmez
"Aras uyanmış!" dedi. Koşup yatakta yatan Aras'a sarıldı. Arkasından Bafra, Berin ve Melin geldi. Melin, Aras'ın gözlerine dikkatlice bakarken sanki "Ne yaptığını biliyorum." der gibiydi. Biliyor muydu peki? Nasıl bilebilirdi ki?
Asya geri çekildiğinde
"Ne oldu sana öyle?" dedi. Gözleri büyümüştü. Aras ne diyeceğini bilemez şekilde Asya'nın suratına baktı. Kendisinin kız halini gösteren bir aynaya bakıyormuş gibiydi. Göz renkleri arasında çok az fark vardı. Yüz tipleri benziyordu. Sadece Asya'nın dudakları birazcık küçüktü. Normalde ikisinin de saçları kumraldı ama anneleri öldükten sonra ona benzemek için saçlarını beyaza boyatmışlardı. Aras elini yavaşça kaldırıp Asya'nın saçlarına dokundu, pamuk kadar yumuşaktı. Hafif bir gülümseme edinip
"Nasıl oldu bende anlamadım. Burnumdan kan geldi sonra da yere yığıldım gerisi yok." dedi. Asya alt dudağını ısırıp
"Acaba hastaneye mi gitsek? Bir bakarlar." dedi. Arkadan Melin tok sesiyle
"Çok önemli bir şey olduğunu sanmıyorum Asya. Minik bir bayılma, tekrarı olursa götürürüz olur mu?" dedi. Ne kadar küçük bir şey olsa da aklındaki endişeler gitmiyordu. Önemli bir şey olmadığını bilmek içini rahatlatırdı ama yine de "Peki." deyip içini rahatlatmaya çalıştı. Aras onun için önemliydi.
...........
Sabah Asya, Aras, Bafra ve Berin yurda geri dönmüşlerdi. Aras duşa girip vücudunu rahatlattıktan sonra yatağa uzandı. Gözleri kutuyu aradı sonradan hatırlayıp yatağının altına baktı. İşte oradaydı. Şekli sandığa benziyordu. Elini uzatıp çekti. Kutunun üstünde ellerini gezdirdi, işlemelerini görünce küçük bir an hatırladı.
........
"Anne!" dedi bir ses. Bu kendi sesiydi,önünde ise annesi arkasını dönmüş bir biçimdeydi. Onun sesini duyunca arkasını döndü ve Aras'a gülümseyerek
"Efendim tatlım!" dedi. Bu gülüşü hiç unutmak istemiyordu. Şefkatle bakan güzel gözlerle birlikte harika görünüyordu. Annesinin yanına yürüyüp kutuyu gösterdi.
"Bu ne?" Annesi çenesini parmaklarıyla sıkıştırdıktan sonra
"Bu yanınızda ben olmadığımda sizi koruyacak sihirli bir kutu." dedi. Küçük Aras'ın gözleri kocaman açılırken
"Gerçekten mi? Nasıl koruyacak peki?" dedi. Annesi de kutunun üstündeki Ş harfine işaret parmağını koyup kutuyu açtı.
"Bak gördün mü? Beni tanıyor, seni de tanır. Getir bakalım elini" Küçük Aras'ın kendisi gibi küçük olan ellerini aldı ve kutuyu kapatıp Ş harfine bastırdı. Kutu tekrar açıldı. Aras gülümseyerek
"Beni de tanıdı! Ama anne sen niye bizim yanımızda olmayasın ki?" dedi suratı asılmıştı. Annesi tekrar ona gülümsedi ve
"Ben hep sizin yanınızda olacağım ama kısa bir süreliğine gitmek zorunda kalırsam bu kutu aynı benim gibi sizi koruyacak." dedi. Aras yine de üzülmüştü annesinin bir yere gitmesini istemiyordu. Annesine sarılıp kokusunu içine çekerken
"Olsun sen yine de gitme! Olur mu?" dedi. Cevap yoktu. Etraf kayboldu ve Aras gerçek hayatına geri döndü. Sanki annesinin kokusunu almak istiyormuşçasına derin bir nefes çekti ama yoktu... Artık yoktu... Gitmişti...
Kutuya baktı işaret parmağını Ş harfine koydu ve kutu açıldı. İçinde iki beyaz zarf vardı. Birinde "Asya'ya" diğerinde ise "Aras'a" yazıyordu. Zarfları eline alıp üstlerine baktı, annesinin el yazısıydı. Buruk bir gülümsemeyle kendisine olan zarfı alıp Asya'ya olanı kutuya koydu. Yatağa yatıp zarfa baktı içinde kötü şeyler yazsa bile sevinçli ve heyecanlıydı. Annesinin içindekileri yazdığı bir mektuptu her türlü onu mutlu ediyordu. Yavaşça zarfı açıp mektubu çıkarttı. Kalbinin hızlanmasıyla ellerinin titremesi de başlamıştı. Mektubu açıp kendini derin bir sessizliğin içine bıraktı. O an onun boşluğuydu içinde kaybolduğu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARASYA
FantastikBir deniz düşünün, uçsuz bucaksız sevgiyle ve iyilikle kaplanmış; bir de gökyüzü düşünün, hırçınlık ve üzüntüyle dolup taşmış. Birbiriyle alakası olmayan ama yine de her seferinde birbirine tutunan deniz ve gökyüzü. Her an birbirine karışacak gibi d...