4.Bölüm

831 66 16
                                    

Fotoğraf ; Ayşe



( Kavin'inin Anlatımı )

Her güne yeni bir umutla başlamak gerek derdi dadım ama ben yeni güne miğde bulantısı ile başlamıştım. Sabahın yedisi bile olmadan benim yataktan uçarak kalkmamın nedeniydi. Doktorum şiddetli baş ağrılarımın olacağını ama bunu dert etmemi sadece migren için verdiği ilaçları kullanmamı istemişti ama miğde bulantılarım olacağından bahsetmemişti bile.

Bu sabah kendimi çok yorgun hissetsem ve durmadan miğdemdekileri çıkarsam da bugün ilk iş günümdü ve hastalığımı bahane edip işe gitmeyi erteleyemezdim. Bu Emre'nin bana karşı olan bakışını olumsuz etkileyebilirdi. Gerçi benim için ne düşündüğünü tahmin etmem şuan için imkansızdı ama bana bakarken gözlerinin parladığını görebiliyordum . Belki de saçmalıyordum sonuçta başkalarının yanında da gözlerinin parlayıp parlamadığını bilemezdim ki.

Kahvaltı edecek halim kalmadığı için hazırlanmaya başladım. Üzerime beyaz dizlerimin biraz üzerin de bir elbiseyi geçirdim ve saçlarımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptım. Ayakkabı olarak spor olmayı tercih ettim. Zaten elbise de spor tarz da bir elbise olduğu için çok uyumlu durmuşlardı. Pembe sırt çantamı da sırtıma taktıktan sonra evimin anahtarlarını oturma odasında ki küçük cam sehpanın üzerinden alarak kafeye doğru yürümeye başladım. Halsiz olduğumdan mı yoksa yol mu fazla geldi anlayamadım ama yürüyecek gücüm dahi yoktu. Bir de bu halde bütün gün çalışacaktım ! Ah ne kadar da güzel...

Kafenin kapısına kadar geldiğim de derin bir nefes alarak ciğerlerimi sakinleştirmeye çalıştım zira nefessizlikten ölmek üzereydim. Özellikle nefesi mi tutmamıştım tabi ki ama Amerika'da ki enerjimi hissedemiyordum. Çabuk yoruluyor ve kendimi toparlamam uzun zamanımı alıyordu. Belki bunun için bir hastaneye gitmem gerekirdi ama ben hastaneleri hiç bir zaman sevememiştim. Babamın hastanesi olması bu durumu değiştirmeye de yeterli olamamıştı. Eğer Türkiye'ye gelmeden önce bayılıp da isteğim dışın da ' KAMER HOSPITAL' a tedavi amaçlı gitmeseydim hastaneye gitmeyeli yıllar oldu diyebilirdim.

Kafenin mavinin açık tonlarını taşıyan kapıyı ittirip içeriye girdiğim de kafenin sandalyelerini yan yana dizip üstüne kıvrılmış bir Emre beklemiyordum. Biran ne yapacağımı şaşırsam da kendime gelip Emre'nin uzandığı yere doğru gittim ve önüne geldiğim de dizlerimin üzerine çöküp Emre'ye seslendim. bir seslendim iki seslendim ama bir türlü sesimi duyurmayı başaramadım.

Ellerimi kararsızca Emre'nin yumuşak ve anlam veremediğim derecede güzel kokan saçlarını buldu. Hafif bir şekilde okşayarak ''Emre hadi kalk sırtın ağrıyacak '' diye mırıldandım. Mırıldandım çünkü bu sefer uyanmasını istemiyordum. Çok bencilce bile olsa ellerimi onun ipeksi saçlarından çekmek istemedim.

Ellerim usulca yeni çıkan sakalların elime batmasına müsaade ettiğim yanaklarına kaydı. Daha önce de erkek arkadaşım olmuştu ama ilk kez bir erkeğe dokunurken bu kadar kendimi tamamlanmış hissettim. Sanki tenim onun teninden ayrılsa yeryüzünden silinecekmiş gibi hissettim...

Avuçlarım hala onun yanağı sarmış bir haldeyken gözlerini bir an da açtığın da hızla elimi çektim.

''Sen ne yapıyordun ? '' diye sorarken onun da şaşırdığı belliydi. Eee haklıydı da aslında.

''Sen burada uyuyakalmışsın , seni uyandırmaya çalıştım ama başarılı olamadım ben de tam seni uyandırmak için yanağına hafifçe vuracaktım ki uyandın işte. Sorun çözüldü '' dedim bir nefeste . Yanaklarım filan kızarmamıştı evet ama yüzümün alev aldığını hissettim.

''Yani beni dövmek üzereyken kalktım '' dedi kaşının birini hafifçe yukarı doğru kaldırarak.

''Ha-hayır yani tamam vuracaktım da dövmek için değil. Hem canını acıtmak için değildi ki uyan diye. Ayrıca ben nasıl seni dövebilirim ki bir bana bak bir sana . Deve ve cüce gibiyiz . Üstelik kas yığını bir deve ve çelimsiz bir cüce. Ay kas yığını derken kötü durduğundan değil de işte şey için...'' derken ne kadar saçmaladığı fark edip susarak kafamı aşağıya eğdim. Ben neler demiştim böyle de kendimi rezil etmiştim. Hep heyecanlandığım da ya çok uzun konuşur ve saçmalardım yada hiç konuşamazdım . Ben de orta çizgi denilen bir kavram yoktu ki.

Birden çenemin yukarıya doğru kaldırılmasıyla gözlerim Emre'nin gözlerine takıldı. Yüzlerimiz çok yakındı hatta nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Emre'nin gözlerinin arzu ile yandığını görmüş olamazdım değil mi ?

''Çok masumsun ama keşke gerçek olsaydın '' dediğin de ne demek istediğini çözememiş olsam da bana sonuçta masum demişti. Benim alev almış yüzüm şimdi daha çok yanmaya başlamıştı ama şuan ki bulunduğumuz durum beni çok zorluyordu. Dün bir bugün iki gördüğüm adamla hangi ara bu kadar yakınlaşmıştık .

Benden uzaklaşarak arkasını dönüp '' Hadi işinin ilk günün de tembellik yapma da masalarının tozunu al Kavim , bir de şu sandalyeleri sana zahmet düzelt ben mutfakta olacağım poğaçaları fırından çıkarsam iyi olacak '' diyerek uzaklaştı .

Bir kaç saniye tanıdım kendime toparlanabilmek için çünkü kendimi Emre kadar hızlı toparlayabilmem imkansızdı. Kendime geldiğim de hafif baş ağrım da boy göstermeye başlamıştı ama umursamadım çünkü beni etkileyecek boyutta değildi ve eğer ağrım artarsa doktorun verdiği ilaçlarımı yanım da getirmiştim . İçerdim ve iyi olurdum bu kadar .

Bütün gün Emre özellikle benden uzak durmaya çalışıyormuş gibi mutfaktan çıkmamıştı. Gelen müşterilerin siparişlerini hazırlatmak için mutfağa girdiğim de konuşmuş ve daha fazla bir diyalog içerisine girmemiştik. Sabah ki halimizle akşam ki halimiz arasın da o kadar çok fark vardı ki .

Kafenin kapanmasına son bir saat kala kefede sadece gazete okuyan yaşlı bir amca kalmıştı. Emre mutfakta kendine oyalanacak bir şeyler bulmuş onlarla ilgileniyordu ben ise masaların tozunu alıyordum. Kafenin kapısı açılıp içeriye muhtemelen bir doksan boyların da Emre kadar olmasa da hoş bir fiziğe sahip sarışın mavi gözlü bir adam geldi . Göz rengine kadar dikkat etmemin tek nedeni gözlerini üzerimden bir saniye bile çekmiyor olmasıydı.

Adam adımlarını bana doğru yönlendirerek yürümeye başladığın da bir iki adım geri gittim. Nedenini bilmediğim bir şekilde kalbim sıkışmaya başladı. Bu duygu hoşlanma veya korku değildi . Çok çok başka bir şeydi ama ne olduğunu çözemiyordum.

''Sen de kimsin ? Emre nerede ? '' diye sorduğun da sesimi toparlayarak ''Mutfakta'' diyebilmiştim. Belli ki Emre'yi tanıyordu ama bana dikkatli bakması benim ürpermeme sebebiyet verdi.

'' Hala kim olduğunu açıklamadın ? '' diye sordu.

''Ben buranın yeni çalışanıyım '' dedim bu kez sesim titrememişti ve ürpertim geçmişti.

''Benim bundan neden haberim yok acaba '' diye söylendi ve daha sonra tekrar gözlerime bakarak '' Muhtemelen Emre seni önemsememiş olmalı '' dediğin de kalbimin acıdığını hissettim. Tabi ki önemsemeyecekti sadece onun için kafesinin yeni çalışanıydım ama kendimi neden bu kadar önemli görmüştüm ki onun için.

''Ben kafenin diğer ortağıyım yani diğer patron da diyebilirsin '' diyerek göz kırptı. Burasının sadece Emre'ye ait olduğunu düşünmüş olsam da yanıldığımı şimdi anlamıştım. Karşımda ki adam ellerini uzatarak '' Ceyhun Sağlam '' dedi .

Ellerimi tereddüt ederek el sıkışmak için uzattım ve ''Kavin Kamer '' dedim. Ellerimi zorla ellerinden çektiğim de mutfağın kapısı açıldı ve Emre ne olduğunu anlamaya çalışarak bize baktı.

''Kavin seninle tanıştığım için çok memnum oldum ve hoş geldin hayatıma '' dediğin de anlamayarak gözlerimi Emre'den çekip Ceyhun'a baktım. Ne demek ' Hoş geldin hayatıma ' ? diye düşünsem de üzerin de durma niyetin de değildim.









PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin