Bölüm 3

140 34 3
                                    

SAATLER ÖNCE- NURDANE ABLA

Yorgun bir şekilde evimizin kapısını açmaya çalışırken neden bu kapının tutukluğunun hep bana denk geldiğini düşünüyordum. Yine kapıyı açmakla uğraşırken her zamanki gibi en kısa sürede bir tamirci getirmem gerektiğini aklımda tutmaya çalıştım gerçi kapıyı açıp içeri girdikten sonra beynimden otomatikman silineceğini bildiğim halde. Gereksiz şeylerle zihnimi pek meşgul etmezdim, sanırım zekâm bunu otomatiğe almıştı. Büyük bir savaş sonucu içeriye adım atmıştım ki, sevgili kardeşim yine her zamanki koltuğuna uzanmış gereksiz ne kadar iş varsa onlarla uğraşıyordu. Bıkkın bir sesle "ben geldim" dedim. Gülümseyerek kafasını kaldırdı ve "hoş geldin ablaların bir tanesi, bak anime dergimin yeni sayısı çıkmış bende onu okuyordum" diyerek elinde tuttuğu şeyi bana doğru sallamaya başladı. Ona hayretle bakarken ne zaman aklı başında, yaşının gerektiği şekilde davranacak ve düşünecek diye merak ediyordum. Acaba ben mi çok yüz vermiştim de böyle olmuştu. Hiçbir şeyin eksikliğini çekmesin diye didinip dururken hata mı yapmıştım. Çantamı portmantoya asarken sordum;

"ne yaptın bakalım bugün? Umarım bir şeyler hazırlamışsındır, çok acıktım."

"ne olsun aynı. Şaka mı yapıyorsun! en son mutfağa girdiğimde neredeyse hastanelik oluyordum. Aynı hatayı tekrar edecek kadar aklımı kaybetmedim herhalde. Mutfak beni sevmiyor ve istemiyor işte zorlamanın âlemi yok zira bende kendisinden pek haz etmiyorum."

"evet, o yüzden mi benden çok yiyorsun, ağzın boş kalmıyor."

"ne alakası var, lokmalarımı saydığını da öğrenmiş oldum" ellerini göğüslerinde birleştirip kızgın bir şekilde önüne döndü. Bende fazlasıyla kızgındım ama. Zaten bütün gün beynim davul gibi patlıyordu iş yerindeki sorunlarla uğraşmaktan bir de Aylin hanımın kaprisleriyle uğraşıyordum. Bu kadar sakar ve beceriksiz bir insan daha bu yeryüzünde yoktur herhalde. Sinirle mutfağa geçip makarna suyu koyup, üstümü değiştirmek için odama gittim. Şu an için yapılacak en pratik ve doyurucu yemek oydu. Mutfağımız Amerikan mutfağı olarak tabir edilen mutfak modelinden olduğu için salondaki kanepeye yayılmış Aylin hanımı rahatlıkla görebiliyordum. Aynı anda hem anime okuyor, hem bilgisayarda bir şeyler yapıyor hem de telefonuyla uğraşıyordu. Onu izlerken ben yorulmuştum da o nasıl bu tempoya dayanıyordu anlam veremedim. Yirmi dakika sonra salçalı makarna hazır olduğunda servis tabaklarına alıp masaya götürdüm.

"yemek hazır" diye seslendim ama hiç oralı olmadı. Daha yüksek ve sinirli bir sesle bağırdım bu sefer "yemek hazır diyorum hadisene!"

"ben yeterince doydum az önce sana afiyet olsun" trip mi atıyordu bu bana şimdi. Yanına gidip derdinin ne olduğunu sordum. En gıcık olduğum şeydi bu, açık açık anlatmazsa nereden bilebilirdim ki problemi,

"ne oldu şimdi? Niye böyle yapıyorsun?"

"bilmiyormuş gibi soruyorsun birde. Bana obur dedin daha ne olsun. O kadar da çok yemiyorum ben. Şimdi de yemeyeceğim işte." Küskün küskün, bir çocuk gibi konuşurken dayanamazdım ki ona. Suratını asmıştı yine.

"Aylin neden beni anlamıyorsun. Problem senin yemek yemen değil yemek yapmaya ya da herhangi bir ev işine yardım etmemen. Bak bende çok yoruluyorum bütün gün işte ve sonra da evle uğraşmak daha çok yoruyor beni. Çok fazla bir şey istemiyorum ki senden birazcık yardım. Bunun için küsmesi gereken biri varsa o da benim bence. Hadi şimdi yemeğini ye bakalım yoksa inan bu kadar sakin kalmam."

"tamam, özür dilerim. Elimden geldiği kadar yardım edeceğim sana" deyip sıkıca sarıldı boynuma deli kız. Sessizce yemeğimiz yerken günlük sorularımı sıralamaya başladım,

"nasıl geçti okul? İlginç bir şey var mıydı?"

"çok sıkıcıydı dersler bende üç derse girip çıktım. Birde aklımda bu dergi varken odaklanamadım derslere, yanıma almayı da unutmuşum bende bugünlük ektim dersleri." Dedi söylememesi gereken bir şeyi söylemiş çocuk pişmanlığında. Suçunu bildiği için kafasını tabağından kaldıramamıştı.

"ne kadar hoşmuş, bir anime için okul asılıyor. Hayat sana güzel gerçekten de keşke herkes canı sıkıldı diye işini gücünü bırakabilse. Sen benimle dalga mı geçiyorsun Aylin. Ne demek okulu asmak, ne yaptığını sanıyorsun sen?" Ah bir gün bu kız bana kafayı yedirtecekti. Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirdi.

"ne kadar da çok büyüttün abla, üç ders ektim sadece çok da önemli dersler değildi. İnsanı söylediğine pişman etme." Diyerek tabağını aldı ve lavaboya bırakıp salona geçti. Tabi bende peşinden. Salondaki eşyalarını kucağında toplamış odasının yolunu tutarken durdurdum onu.

"ne zaman büyüyeceksin Aylin? Ne zaman yirmi yaşındaki bir genç kız gibi düşünmeye başlayacaksın? Ne zaman şu hayal dünyasında yaşamayı bırakıp gerçek dünyaya döneceksin? Ne zaman Aylin ne zaman?" kendimi tutamamış bağırmaya başlamıştım ona. Hemen gözleri dolmuştu ve yaşlar yanaklarından akmaya başlamıştı, her zaman ki gibi. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordum ama bir faydası yoktu özelliklede onun karşımda dut yemiş bülbül gibi susması beni çileden çıkartıyordu.

"her zaman ki gibi yine sus. Ama şunu bil ki gerçek dünya çok acımasız. Senin hayallerinde yaşadığın gibi tozpembe değil ve sen bu dünya da vazgeçilmez bir kahramanda değilsin rüyalarının aksine. Süper güçlerin de yok inandığın gibi. Bir an önce kendine gel. Lütfen büyü artık. Lütfen." Benimde gözlerim dolmuştu. Ona belli etmemek için arkamı döndüm ve odama gittim. Biraz kendisiyle ve benim de kendimle kalmamıza ihtiyacımız vardı. Fazla ağır konuşmuş olabilirdim ama buna mecburdum. Kendine gelmesi şarttı. Yoksa çok acı çekecekti. Koskoca üniversite de bir arkadaşı bile yoktu. Tüm hayatı sanal ve animelerdi. Dünyanın böyle bir yer olmadığını ve böyle işlemediğini anlaması gerekiyordu. Umarım söylediklerim biraz aklını açmaya yeterdi. Bu düşüncelerle yorgun bedenimi yatağa atıp gözlerimi kapattım.

umarım umduğunuz gibi devam ediyordur hikaye. ve umarım beğenirsiniz.



HAYATIMIN DENEYİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin