Ablam kontağı çevirdiğinde planımı son bir kez daha kafamda şekillendirdim. Okuldaki tek arkadaşım Okan'la beraber yaptığımız gizli laboratuvarımıza gidecektik. Okul dışındaki vaktimi genellikle burada geçirirdim, hatta çoğunlukla okulu asar burada deneyler yapardım. Buna mecburdum çünkü üstünde çalıştım bir formül vardı hayati önem taşıyan.
Sığınağa giden ormanın girişinde durduğumuzda ablam şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Arabadan indiğimizde gözlerinin etrafı inceleme hızına yetişemiyordum bile. Merakını gidermek adına "ormanı aşmamız gerekiyor" dedim. Başıyla beni onaylayıp önden yürümeye başladım. Peşimden gelirken içimde tarif edemediğim bir korku vardı. Çok sık gelirdim buraya ve ilk defa sanki takip ediliyormuşum gibi hissettim. Hızlı hızlı ormanın içinde ilerlerken sonunda sığınağın girişine gelmiştik. Sığınak kapısından indiğimizde ezbere bildiğim laboratuvarın kapısının şifresini girdim. Etrafta yankılanan tık sesiyle kapıyı ittirip ablamın geçmesini sağladıktan sonra bende girdim ve kapıyı kapatıp tekrar kilitledim.
Sığınak şehrin kuzeybatısında biraz şehir merkezinin dışındaydı. Dağlık bölgede bir yamacın altında yer alıyordu. Dışarıdan hiçbir şeye benzemeyen bu yerin içi dışının aksine mükemmeldi. Girişte ilk önce dikkat çeken şey devasa deney masasıydı. Bu masayı özel olarak yaptırmıştık, burslarımız ve harçlıklarımızı beş ay kullanamasakta buna değmişti. Masanın bir ucunda mikroskop ve deney tüpleri, cam pipet, otoklav hemen onların yanındaki masada da Okan'ın deney notlarını tutmak için kullandığını tahmin ettiğim eski bir bilgisayar vardı. Ben genellikle kendi tabletimde notlarımı tutardım. Okan'ın bilgisayarı toplama parçalarla bir araya getirdiğini biliyordum. Bence fazlasıyla gereksizdi bu bilgisayar ama Okan için bir hazine niteliğindeydi. Masanın diğer tarafında biyogüvenlik kabini vardı. Çalışmalarımız genellikle mikro organizmalar ve onların genetikleri üzerine olduğu için güvenlik kabinleri laboratuvarımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Tepkime yaratacak organizmaların ciddi sonuçlar doğurduğu bilinen bir gerçektir sonuçta. Masanın karşı kısmındaki duvarı da boydan boya bir masa kaplamıştı ve masanın üstünde minik deney hayvanları vardı. İki tane hamster ve dört tane deney faresi. Farelerden biride benim sevimli Mickey'mdi. Fareleri laboratuvar ortamında biraz eğitip öyle kullanırdık deneylerde. Fare, deneylerimizde vazgeçilmez bir kobaydır bizim için çünkü farelerin memeli grubunda yer alması ve insanlarla benzer genetik özellikler taşıması bunun en büyük sebebidir. Laboratuvarı incelemeye devam ederken her şeyin en son bıraktığım gibi olduğunu görmek beni endişelendirmişti. Demek ki Okan hala buraya gelmemişti. Gözüm ablama takıldı. Şaşkın ördek yavrusu gibi etrafa bakıyordu. Haksızda sayılmazdı, muhteşem bir sığınağımız vardı. Kimsenin aklına gelemeyecek bir yerdeydi Öğrencilik hayatımız boyunca tek tek oradan buradan ama çoğunluğu okulun laboratuvarından çalınmış olan araç-gereçlerden oluşturulmuş muhteşem bir laboratuvardı. Okuldakinden bile daha iyiydi. Ablam farelerinin yanına yaklaştığında panikle bağırdım.
"sakın dokunma onlara"
"sadece bakıyorum Aylin. Siz bu zavallı farecikleri öldürüyor musunuz?" Ah Ablamın yine havyan sevgisi kabarmıştı. İğrenç farelere bile sevimli ev hayvanı muamelesi yapıyordu. Gözlerimi devirip bıkkın bir sesle cevapladım onu,
"Hayır, sadece üstlerinde birkaç test yapıyoruz. Pek zararlı değil zaten yaptığımız deneyler. Şey,dinlemek ister misin? Arka tarafta yataklar var."
"çok iyi olur aslında" dedi hemen ablam "ama önce karnımızı mı doyursak çok acıktım ben.".
"tamam olur ama burada çok bir şey yok." Onunla beraber arka tarafa yatak odasının yanındaki mutfağa girdik. Ablam mutfak dolaplarını hızlı hızlı karıştırırken bende buzdolabına yöneldim. Buzdolabında biraz peynir, buzlukta bir tane donmuş pizza ve bir paket açılmamış süt vardı. Bulduklarımı ortaya çıkarttığımda ablamda bulduğu gevreği koydu masaya.
"yeraltına göre pek de kötü sayılmaz ha bulduklarımız? Hem senin sevdiğin gevrek bile var." Bilmiyordu ki vaktimin çoğunu burada geçirdiğimi ve o gevreği zaten benim aldığımı. Bir şey belli etmeyen bir ses tonuyla,
"kesinlikle" diyerek onayladım onu. Pizzaları mikrodalgaya attım hemen, onun buzu açılırken bizde bir yandan ablamın kâselere koyduğu gevreği yiyorduk. Yaklaşık beş dakikalık bir süreden sonra pizzalarımızı da yemeğe koyulmuştuk. Yemek zarfında ikimizde hiç konuşmadık. Yemekler bittiğinde ablama dönüp "hadi gel içeriye odaya geçelim. Biraz dinleniriz hem." Ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıp konuşmaya başladı.
"Aylin, acil bir plan yapmamız lazım, bu çocuğa güvenebiliriz dedin ama içim hiç rahat değil."
" Endişelenme abla, Okan'ın ağzı sıkıdır. Zamanında bana çok yardımı dokunmuştu, şimdi de sorun olacağını sanmıyorum. Hem baksana ortalarda bile yok, gelip gelmeyeceği bile meçhul."
"umarım dediğin gibidir. Gizli saklı insanların mekanına giriyoruz, bilemiyorum içim hiç rahat değil." Tabi sevgili ablam buranın bana da ait olduğunu bilmediği için endişenmekte haklıydı.
"endişelenme lütfen. Okan anlayışlı biridir ve ben buraya istediğim zaman gelme hakkına sahip tek kişiyim" dedim ablama göz kırparak. Ablamın kaşları anında çatıldı.
"pardon ama sen hangi ara buraya geliyordun onu anlamadım? Bütün gün okuldasın hadi diyelim okulu astın bu seferde elinden animeler düşmüyor. Nasıl oluyor bu iş aklım almadı."
"üf Abla, evet biraz fazla rahat bir insan olabilirim ama kabul et ki başarılıyım." Kendimle övünen bir ses tonuyla konuşmuştum. Tabi bu sırada kolundan tutup çekiştiriyordum ablamı bir yandan da. Biraz uyuması lazımdı.
"peşimizde adamlar var ve hala uyku diyorsun"
"evet uyuyalım ki kafamız boşalsın." Diyerek iki tane tek kişilik yatağın ve bir tane küçük gardırobun olduğu odadaki yataklardan birine uzandım. Ablam da çaresizce karşımdaki yatağa uzandığından aceleyle gözlerimi kapattım. Bir an önce uyumasını sağlamam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATIMIN DENEYİ
Fiction généraleHer zaman madalyonun bir de ters yüzü vardı. Tıpkı kişiliklerimiz gibi. Önemli olan ise diğer tarafını da görmektir.