Arena o kadar kalabalıktı ki içime çektiğim hava Afrika'dan gelmişcesine sıcaktı. 0-0 beraberlik vardı ve adamlar doğru düzgün oynayamıyorlardı. Canım sıkılmaya başlamıştı.
"Can!" diye seslendim sağ tarafa doğru. Gürültüye rağmen sesimi fark etti.
"Ne oldu?" dedi gözlerini sahadan ayırmadan. Bana bakması için yanımdaki su şişesini ona fırlattım. Ama bilin bakalım ne oldu? Şişe Can'ın kafasını sıyırıp öndeki adamın kafasına gitti. Sakarlığıma sessiz bir küfürle karşılık verdim. Evet kendime küfür ediyorum, malım ben çünkü.
"Kim attı lan o şişeyi?" adam bağırmadı, resmen haykırdı. Yemin ediyorum mal bunlar.
"Ben attım ama yanlışlıkla oldu, pardon." dedim sıkılgan bir sesle. Özür dilediğimi duyan Yiğit ve Can'ın dikkati de bana yönelmişti.
"Bana bak kızım, anaokulu değil burası. Bir daha atarsan seni..." adamın tehditi Can'ın ayağa kalkmasıyla kesildi.
"Ne yaparsın? Allah aşkına söyle, ne yaparsın?" Can'ın beni koruması hoşuma gitmedi tabii ki, saçmalamayın.
"Sen karışma bücür," dedi adam alaycı bir şekilde. Can ona daha da kötü ölümcül bakış atmaya başladı.
"Kime atar yapıyorsun sen? O kız benim kız kardeşim lan. Asıl sen bir daha ona sataşırsan ben senin ebeni severim." Can adamdan iki yaş kadar küçük gösteriyordu ama boyları ve cüsseleri aynıydı. Kavga çıksa tabii ki Can döverdi. Benim kankam sonuçta.
"Şimdi güvenliği arayayım da, atsınlar sizi dışarı. Seviyenize inemeyeceğim valla." Oha deminki atarlının içinden bir travesti çıktı. Tamam gülmeyeceğim.
"Si.. Sevdiğimin güvenliği," diye mırıldandı Can tekrar yerine otururken. Bana bakıp göz kırptı. Şu grupta kimse ego kasmadan duramaz mı yahu?
"İyi ki bir korudun, şimdi iki yıl başıma kakarsın." bugün huysuzluğum tutmuştu galiba.
"Tabi koruyacağım, Kandeşimsin sonuçta." dedi mal mal hareketler yaparak. O sırada arkadan iki tane hayvan gibi adam geldi. Oha cidden güvenlik geldi. Yuh.
"Can," diye mırıldandım sessizce. Mal hareketlerine devam ederek 'ne' dercesine kaşlarını kaldırdı.
"Sizi rahatsız eden adam bu muydu Engin Bey?" diye sordu kolunda dövme olan güvenlikçi Can'ı göstererek. Adam bir Can'a bir de bana alaycı bakışlar attı. Bu kim oluyordu da insanlar bunun adını biliyordu yahu?
"Şu mavi gözlü kızı da alın dışarıya atın." diye emretti adam. Ona ölümcül bir bakış attım.
"Siz nasıl isterseniz," diye karşılık verdi adam. Nah atarsınız siz beni.
"Sen kim oluyorsun da paramızı verdiğimiz yerden bizi artırabileceğini sanıyorsun lan? Kızım diye ses çıkarmayacağım falan mı zannettin?" diye bağırdım Engin denen zırtapoza doğru.
"Ben kim miyim? Güzel soru. Bak şimdi, hani şuan sahada yarışan takım varya, yeşil formalı olan," sabırsızca sözünü kestim.
"Biliyorum gerizekalı Bursaspor." demesem olmazdı. Adam ona bir şey dememişim gibi anlatmaya devam etti.
"Heh işte o takım varya,"
"Senin götüne girsin." dedim ve Yiğit ve Can aynı anda anırmaya başladı.
"Bak çocuk, bir şey anlatmaya çalışıyorum şurada bir daha lafımı kesme. Ben o takımın teknik direktörünün oğluyum ve sizi pekala buradan atabilirim." Oha. Demek oğlusun. Buradan ya güvenlikle çıkacaktım ya da kendi yöntemlerimle. Tabi ki ikincisini seçtim. Arkamı döndüğümde bütün grubun bizi izlediğini gördüm. Hatta arka sıra da süper heyecansız maç yerine bizi izliyordu. Kerem'e her şey yolunda dercesine göz kırptım ve yanımda oturan Çağan'ın deminden beri içemediği kolasını aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİLEKLİ LİMONATA #Wattys2016
Hài hước"Hadi takım heyecan yok. Asla heyecan yapmayın. Heyecan kim biz kim? Ya kazanamazsak? Tabii ki kazanacağız. Kazanamayanı döv-" derken Çağan elini omzuma koyarak; "Sakin ol. Çok iyi oynuyoruz. Kazanacağız." diyerek içtenlikle gülümsedi. Eyvallah Çağa...