ÖZEL BÖLÜM

116 11 11
                                    

-8 yıl önce..

Sitemizin parkında yine Anıl,  ben, Kerem, Can ve Asya beraberce oturmuş oyun oynuyorduk. Kerem ve Can'ın aptal kavgalarına kahkaha atan Anıl'ın gülüşüne güldüm.

"Bunlar hiç değişmeyecek." dedi gülerken. Şimdi fark ediyorum da ne kadar haklıymış. Nerden bilebilirdik ki bunun onun son gülüşü olduğunu?

İlik kanseriydi Anıl. Çok çabuk yoruluyordu. Hastalığı ileri düzeye ulaşmıştı, hastanede olması gerekiyordu ama istemiyordu. Kim isterdi ki son nefesini hastane köşelerinde vermeyi? Hele çocukken. Kimse.

Doktorlarda kabul etmişlerdi yapabilecekleri bir şeyin kalmadığını. Ailesi de son günleri olduğunun farkındaydı, bu sebeple istediğini yapmasına izin veriyorlardı. Bu hepimizin için sonunu bile bile beklediğimiz acı bir bekleyişti.

Can koşarak arkama geçtiğinde kaşlarımı çattım.

"Defne koru beni." dedi eliyle çamura bulanmış Kerem'i göstererek. Asya da Kerem'e çelme atarak arkama geçti.  "Benide." dedi o da gülerek. Bende gülümsedim. O an gerçekten mutluydum. Istediğim her şeye sahiptim. Arkadaşlarım yanımdaydı, her zamanki sıradan şeylere kahkaha atabiliyordum. Tek derdim Kerem'in çamurlu elleriydi. Neden mutlu olmayaydım ki?

"Kerem tamam, sakin olursan sana dondurma alırım. " dediğimde kaşlarını kaldırdı.

"Bir dondurmayla beni kandıramazsın." dedi üstünü göstererek.

Gülümseyerek "Ama magnum." dediğimde o da sırıttı. "Anlaştık o zaman." Anıl gülerek salıncakta oturup bize bakıyordu.

"Defne." dedi bana bakarak. "Gelir misin?" Onu ikiletmeden yanına gittim.

"Bir şey mi oldu?" Gülümsedi, sonra düşünürmüş gibi yaptı.

"Odamda bir kitap varya hani en başta. Abimin kitabı. " dedi hatırlatmak istercesine. Kafamı salladım.

"Onu almanı istiyorum. Tabii bana birşey olursa. İçinde bir de not var. Hep beraber okuyun ama kitap sende kalsın olur mu? Kitapları çok sevdiğini biliyorum." dediğinde gülümsedim.

"Sana bir şey olmayacak,  istersen kitabı yinede alabilirim. Ama sana bir şey olmayacak tamam mı?" dedim. Doğrusunu bildiğim bir yalanı söylemek fazlasıyla üzüyordu.

O anda bir patırtıyla yerimizde sıçradık. Birkaç kişi hızla yanımıza geliyordu. Bizden oldukça büyüklerdi, yirmi yaşlarında falanlardı.

Şaşkınca onlara bakarken yüzlerinde bir sırıtışla yanı başımızda dikildiler.

"Anıl Kıran hanginiz?" dedi içlerinden biri. İstemsizce hepimiz Anıl'a baktık. Keşke bakmasaydık o an. Keşke.

Çocuk sırıtarak Anıl'a doğru yürüyünce önüne geçtim. 

"Ne oluyor?" dedim onu korumaya çalışarak.  Beni sertçe ittirerek cebinden beyaz bir mendil çıkardığında, bacaklarına tekmeler atmaya başlamıştım. Küçük bir kızın darbeleri onu durdurmaya yetmezdi. Arkadaşlarından biri cebinden parlayan bir metal çıkardı. Parıltılıyı görmemizle binaya ulaşmamız bir olmuştu. Çocuktuk daha. Kapıyı kapamadan önce son duyduğumuz şey Anıl'ın çaresiz haykırışlarıydı.

"Beni bırakmayın. Korkuyorum. Gitmeyin!" Adımı andığı an durup arkama bakmak, ona doğru koşup gerekirse onun için ölmek istemiştim. Ama gitmiştik, çünkü lanet olsun ki bizde korkuyorduk. Eve çıktığımızda hiçbir şey yokmuş gibi davrandık. Ama hepimiz hala olayın şoku içerisindeydik. Anıl'ı kaçırmışlardı. Hemde gözlerimizin önünde.

ÇİLEKLİ LİMONATA #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin