Sınavların yerleştirme sonuçları açıklandığında sevinçten deliye döndüm, ayaklarım yerden kesilmişti. Neşeyle ne yapacağımı bilemezken, bir taraftan da sevincimi yarım bırakmaya kararlı endişe ve korku dalgasıyla sarsılıyordum. Biliyordum, artık hayatım da köklü değişiklikler olacaktı.
Kendimi bunlara hazırlamam gerekiyordu. Üstesinden gelmem gereken konu başlığı çok fazlaydı. Birincisi ve en önemlisi; ablamda kaldığım birkaç gece haricinde evden hiç ayrılmamıştım. Tüm Anadolu'nun hayran olduğu yedi tepeli şehirde evden okula gitmek ayrıcalıklıydı elbet. Okulu da yaşadığım şehirde ailemin yanında bitirdiğim için ayrıcalığım katmerliydi. Yalnız kalmanın nasıl olduğunu bilmiyordum. Korkuyordum. İkincisi; meslek hayatıma "Merhaba" deyip her türlü sorumluluğunu göğüslemek ve ağırlığı altında ezilmek daha bir ürkütücüydü. Üçüncüsü... Dördüncüsü... Ve kim bilir neler neler...
Atanma haberi geldikten sonra soluğu İl Sağlık Müdürlüğü'nde aldık. Adana'ya çıkmıştı tayinim, on beş gün içerisinde gidip başlamam gerekiyordu.
Nasıl bir durumla karşılaşacağımızı bilmediğimizden bavullarımızı hazırlayıp, annem ve babamla yola çıktık. İlk defa gördüğüm şehir İstanbul gibi olmasa da mevsim normallerinden soğuktu. Ayrıca manevi anlamda da soğuk hissetmiş, benimseyememiştim. Uyum sağlamak zor mu olacaktı?
Sağlık Müdürlüğü'ne gittiğimizde asıl şoku yaşadık. Ben şehir merkezinde bir hastanede çalışmayı hayal ederken Kozan ilçesine ve daha da kötüsü adını sanını duymadığım bir köyün sağlık evine atanmıştım. Ne kadar uğraşıp dil döktüysek merkeze aldıramadık. Beklemediğimiz durum karşısında üçümüz de hayal kırıklığına uğradığımız için ne yapacağımızı şaşırdık. Bir otele yerleşip düşünme sürecine girdik. Annem ve babamın da canı çok sıkılmıştı, bana belli etmemeye çalışsalar da başaramamışlardı.
Akşam odamızda sus pus televizyon izlerken birden kalktım, kumandayı alıp televizyonu kapattım. O ana kadar hiç olmadığım kararlılıkla karşılarına geçip kendimden emin olarak "Gidelim," dedim. "Orada yaşayanlar da insan ve bana ihtiyaçları var..."
Sabah ilk işimiz otelden ayrılıp Sağlık Müdürlüğü'ne gitmek oldu. Başlayış yazım yazıldıktan sonra gerekli görüşmeleri yapıp memurluğumun ilk mesaisi için Adana'dan ayrıldık. Kozan İlçe Sağlık Grup Başkanlığı'na uğrayıp bilgi verdik ve bilgi edindik. Çok sıcak ve samimi karşılanmıştık orada. Sağlık evinin yıllardır boş kaldığını öğrendiğimde mideme değişik şiddetlerde yumruklar yesem de kararlıydım, artık hiç kimse ya da hiçbir şey beni kararımdan döndüremezdi.
Mesleğim için gerekli olacak sarf malzemeleri ve demirbaşları evrak üzerinde teslim alıp köy yolunu tuttuk. İyi ki annem ve babam yanımdaydı; bir süre benimle kalacak olmaları içimi rahatlatıyordu.
Asfalt yoldan çıkıp şoseye girdiğimizde, hayatım da rayından çıktı ve yeni, yabancı bir dünyanın bilinmeze giden yoluna girdi. Annem, babamın yanında ön koltukta hiç arkasına bakmadan oturdu yol boyunca. Verdiğim karara razı olmasa da saygı duymayı deniyordu. Babam dikiz aynasından sürekli bana bakıp annemi göstererek kaş göz işareti yapıyordu. "O da alışacak, sadece fazla endişeli," demek istediğini adım gibi biliyordum.
Kış günüolduğundan ve fazla yağış aldığından yol çamurluydu.Yaprakları dökülmüş birsürü ağaç vardı köyün içinde,çevrede ise hâlâ "Buradayım" diye dimdik duran iğne yapraklı çamlar. Yol boyunca birçok geniş tarla görmüştük, içlerinde göze hoş görünen düzenle sıralanmış, üstlerinde minik turuncu toplarla süslenmiş izlenimi veren ağaçlar. Alabildiğine ağaç tarlaları... Babam "Narenciye bahçeleri," diye tanımladı hemen. Aydınlatmasından mutlu olduğumu göstermek için gülümsedim fakat ben de az çok içimden yorum yapmıştım. Türkiye'nin neresinde yaşarsanız yaşayın Kozan denilince ilk akla gelen şey tatlı, sulu, mis kokulu portakallar olurdu muhakkak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"AL" KİTAP OLDU
HorrorEfsaneler belki gerçektir, belki de değil.. Kadim lanet, paslı bir çapanın ucuyla yeniden gün yüzüne çıktı. O, gece kadar kara kan kadar kızıldı. Çığlıklarla beslenip, nur topu bebeklerin gülücüklerle süslenecek pembe dudaklarını ve anaların yüreğ...