Jongin gelen tıkırtılardan eve hırsız girdiğini düşünmüştü. Derin bir nefes aldı ve tekrar yatağa bıraktı kendini. En kötü ne olabilirdi ki? En değerli varlığı, kalbi kendisinden çalındığından beri hiçbir şeyin bir anlamı yoktu. Bir insan kalpsiz yaşayamazdı, Jongin kendisininkini verdiğine göre kalp dudaklı çocuğunkini almalıydı ki hayatı devam etsin ama gel gör ki her şey ficlerdeki gibi olmuyordu. Tekrar derin bir nefes aldı ve uykusuna geri döndü.
-----------------------------------------------------------------------------------
Baekhyun, yeni konumundan oldukça memnundu. Taksinin ön koltuğunda oturmak onun için seviye atlamak gibi bir şeydi ve Chanyeol'un yan profili de kesinlikle kusursuzdu.
"Bu haksızlık, sen beni izleyebiliyorsun ama ben seni yola bakmak zorunda olduğum için izleyemiyorum." Chanyeol mızıldandı (o nedemekse artık).
Baekhyun kıkırdadı. "Tabi ki de yola bakmak zorundasın, en mutlu günümde ölmek istemiyorum."
Chanyeol dudağını ısırdı ve fısıldadı. "Seni daha çok mutlu etmek istiyorum, daha yeni başladık."
İstikamet Baekhyun'un eviydi.
-------------------------------------------------------------------------------
Sehun derin bir nefes aldı, bu ficte herkes derin nefesler alıyordu çünkü sanırım herkesin akciğer vital hacmi çok düşük, oksijen yetmiyor. Herkesin kafası da bin beş yüz, zaten fark etmişsinizdir.
Lu Han'ın dizindeki elini kaldırdı ve oturduğu sandalyeden kalktı. Eli ayağına dolaşmış gibi hissediyordu. Ne yapması gerektiğinden emin değildi. Tamam, Lu Han'dan izin almıştı ama şimdi ne olmalıydı? Neden her şeyi yazardan bekliyorlardı bilmiyordu ama bir öpüşme iyi olabilirdi. Lu Han'ın stresten yaladığı dudaklarına kaydı gözleri.
Omuzlarından tuttuğu kısa oğlanı kibarca kaldırdı. "Durmamı istediğinde söyle." dedi gün içindeki en yumuşak ve savunmasız sesiyle. Lu Han yutkundu ve başını salladı.
Sehun yavaşça Lu Han'a yaklaşırken sanki ilk öpücüğünü alıyormuş gibi heyecanlıydı. Dudakları karşıdakininkileri bulunca nefesini verdi ve oluşan sıcak hava dalgasıyla Lu Han dudaklarını araladı. Bunun üzerine Sehun fırsattan istifade dilini Lu Han'ın ağzına sokarak orayı keşfetti. (French seviyosa demek ki)
Lu Han'ın eli Sehun'un tişörtüne gitti ve onu sıkıca kavradı. Gözlerini kapatmıştı kısa olan. Sehun ise gözlerini açık tutarak güzelliği izliyordu.
Sonunda ikisi de nefessiz kaldı ve (hayır bu sefer derin nefes almadılar) birbirlerinden ayrıldılar. Sehun gözlerini Lu Han'dan ayıramıyordu. Lu Han bu yoğun bakışlar karşısında gözlerini kaçırdı.
"Sanırım bir daha denemem gerekecek." dedi Sehun Lu Han'ın dudaklarına hipnotize olmuş gibi bakarken.
Lu Han gözlerini devirdi ve tezgaha dönüp kahvaltı hazırlamaya başladı. "Sanıyorum ki kahvaltıya kalıyorsun."
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kyungsoo sonunda temizliği bitirdiğinde aradan üç ssaat geçmiş olduğunu fark etti. "E oha sadece mutfağı temizledim yalnızca." diye mırıldandı çünkü o da kendi kendine konuşmanın delilik olmadığını düşünenlerden. Ki evet delilik falan değil rahat bırakın bizi.
Gerindi ve sırtını çıtlatarak evin merdivenlerine yöneldi. Çevreye fazla bakmamaya çalışıyordu ki kendisini tekrar kaybedip her yeri temizlemesin. İşleri vardı sonuçta. Jongin'i hala görememişti. Bu devasa evde nasıl bulacağını da bilmiyordu zaten.
İlk girdiği oda oyun odası gibi bir şeydi. Playstation ve fifa ve Kyungsoo'nun bilmeyi bırakın adını okumaya üşendiği sürüyle ergen oyunu vardı. Nedense hiç şaşırmayan baykuş gözlü oğlan hedefine ulaşmadığı için iilerlemeye devam etti.
"Jongin?" diye seslendi ikinci girdiği oda da boş çıkınca, muhtemelen misafir odası gibi bir şeydi. Belki de Jongin bu odaya kız atıyordu. Düşünceyle yüzünü buruşturan Kyungsoo çıkıp gitmek istedi ama özlediği -hayır unutun bunu yalan bu- sesi duyunca oraya doğru yöneldi.
"Harika iyice kafayı yedim şimdi de sesini duyuyorum gaipten..." Jongin öfkeyle mırıldanıyordu ki odasının kapısı açıldı.
"Tanrım beni karabasanlara verme, söz iyi biri olucam, söz Baekhyun ile alay etmiycem, söz Lu Han'a kız gibisin demiycem, ne bileyim keşiş rahip falan olucam..." Jongin sıkıca yorganına sarılmıştı ki duyduğu kıkırtı ile şok halinde gözlerini açtı. Bu ses... (hadi la hepimiz biliyoruz)
"K-kyungsoo?"
Kyungsoo tereddütle odaya girdi ama girer girmez odanın camını açmayı ihmal etmemişti. "Bu ne ya ahır gibi kokuyor burası." dedi eski Kyungsoo haline dönüp.
Jongin başını iki yana sallıyordu. "Hayal görüyorum, kafayı yedim, ah aşktan mecnun oldum..." saçmalıkları dökülüyordu dudaklarından.Kyungsoo gözlerini devirdi ve yatakta korkuyla uzanan oğlanın yanına gitti.
"Özür dilerim. " dedi öküzce.Jongin'in hala ona bön bön baktığını görünce de eliyle yanağını okşadı.
"Olamaz yoksa seni bozdum mu?"
A.n// hee ben hala yaşıyorum, şaşırdınız dimi? Nasıl sağ kaldım bi fikrim yok ama 4 gün sonra sınavım var kafayı yiycem, nys sağlık olsun bu fici sınavdan sonra düzenli bi şekilde update edip finallendirmek istiyorum ayıp yani çünkü
Nys chanbaek reel
Ash the shipper
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where to?
FanfictionChanyeol bir taksi şoförü. Baekhyun, üniversitesinden beş dakika uzaklıkta yaşayan bir öğrenci. Neler olacağını anladınız sanırım ;)