OLANLARI UNUTSAK?

300 42 29
                                        


"Deniz ve orman ne kadar uyumlu. Maviyle yeşilin birbirine en çok yakıştığı ikinci yer."

"Birincisi neresi" diye sordum safça. Benim sorumla gülümsemesi genişleyip sırıtmaya dönüşürken cevapladı. "Gözlerinin mavisiyle gözlerimin yeşili."

Boş gözlerle ona baktım. Benim bakışlarımı görünce onunda gülümsemesi yavaş yavaş solmaya başladı. Ne bekliyordu? Gidip boynuna sarılmamı mı?

Tanımadığım bir yabancıydı. 

Ayağa kalkıp üzerimdeki kumları silkeleyip yüzüne baktım. Eski Alis sonunda dönmüştü. Sesimin soğuk çıkmasına dikkat edip konuştum.

"Beni evime bıraksan iyi olacak."

"Mavi, bak özür dilerim çok ani oldu sen daha beni tanımıyorsun ama konuşabiliriz." Adamın sesine yansımıştı pişmanlık. Ama beni hiç etkilememişti. Hatta midemi bulandırdı.

"Önemi yok. Evime gitmek istiyorum."

"Tamam" deyip önünden yürümemi işaret etti. Ben ne mallıkla bu adamla buraya gelmiştim. Ona sarılmış herşeyimi anlatmıştım. İyi halt etmiştim. Arabada oturup evime yetişene kadar dışarıda geçen arabaların markalarına modellerine kaç yıllık olduklarına bakarak oyalanmaya çalıştım. Evet bildiniz bu hanım hanımcık görüntümün altında bir araba delisi yatıyordu.  Ama ehliyet alsam da şuan işime yaramayacağından bir işim olana kadar beklemeye karar verdim.

Arabalardan artık sıkılmaya başladığımda hazır aklımda yerindeyken düşünmem gereken sorunlara bir göz attım. Bu adama hicbir şey sormamaya karar verdim. Tek kelime konuşmak istemiyordum şuan da.

Bir abim vardi ve bu şuanda kabullenmeye yanaşmayan beynim tarafından reddediliyordu. Onunla konuşmak bir tarafa yüzünü bile görmek istemiyordum.

Ama kendileri öğretmenimdi. Ve ben ne yöne adım atacağımı bilmiyordum. Üstüne üstlük bir aydan daha kısa bir süre sonra YGS ye girecektim. Konu eksiğim olmasa da karışık bir kafayla sınava girmek istemediğimden bu sorunları düşünmemek bunlardan kurtulmak adına birşeyler yapmalıydım.

Evimin önünde arabasını durdurmasıyla (Audi a9 kendisi) kendimi  arabadan aşağı attım.

"Mavi bugün olanları unutsak?" dediğinde umutla gözlerime bakıyordu. Bu saçma günün unutulmasını ben de çok istiyordum. Hatta mümkünse onu bir daha görmek istemiyordum.

Gözlerimi onaylar manada kapatıp geri açtım ve kapıyı kapatıp eve yöneldim.

Kapıdan girince bana doğrlan gözlerle önce çığlık attım sonra kızlarda evin anahtarlarının olduğunu hatırlayıp derin bir nefes verdim. Esra hemen konuşmaya başladı.

"Alis seni ne kadar merak ettiğimizi biliyor musun? Hocayla konuşuyorsun sonra derslere girmiyorsun. Sınav olduğu halde. Üstelik bu hafta ikinci okulu ekişin ve huyun değil. Telefonun kapalı. Evine geliyoruz kapı kitli değil ve masada iki  kirli kupa var. Ve sen ortalıkta kirli bardak bırakmazsın ki iki taneler. Nerdesin kızım sen?" Ay Esra şaka mısın sen? Ne bu çene. Başım agriyor zaten.

Bıkkın bir sesle "Bitti mi?" diye sordum. Oradan Yağmur lafa atıldı.

"Alis sacmalama da ne döndüğünü anlat. Hem Ali Hoca niye bizi senin hakkında sorguladı? "

İşte burda çizgiyi aşmıştı. Ne hakla beni sorguluyordu. Bor zamanlar tanımaya tenezzül etmediği kardeşini tanıma  çabaları da neydi?

Kızlar sinirlenmeme şaşkınlıkla bakarken "Artık ne olduğunu söylemeyi düşünüyor musun acaba?" diye soran Yağmura bakıp başımla onayladım. Bugün anlatma günümdü sanki.

Kızlarla  sohbetimiz bittiğinde onlara salonda yatak hazırlayıp duşa girdim. Yarin sevgili ağabeyim (!) ile konuşmam gerekecekti.

HARABEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin