-İki hafta sonra-
Yun'a bunun gereksiz olduğunu yeniden söylemek için ona doğru döndüm. Beni dinlemeyeceğini biliyordum, sadece şansımı deniyordum. "Yun, lütfen gitmeyelim. Evde oturmak istiyorum. Lütfen..."
Yun, Jung'un ona verdiği parfümü vücudunun her tarafını sıkmayı bitirip bana o delici, kahverengi gözleriyle dik dik baktı. Sadece bakacağını düşünüyordum ki, o azarlamaya bir tık daha üste taşımayı tercih ederek, elini belinde sabitledi. "Evde oturup ne yapacaksın, Haneul? Yine mi ağlayacaksın? Senin bu kadar güçsüz olduğunu bilmiyordum." Gözlerimi ondan kaçırdım. "Hem onunla konuş demiyorum ki. Gelecekte çalışacağım yeri görmek istiyorum belki sana ne?"
"SM'de çöpçü olmak gelecekteki amacın mı?" diye sordu Hana, umursamaz bir laf çakmayla. Yun, Hana'nın kafasına yastık fırlattı; ama gülerek yapıyordu bunu. Ben de hafifçe gülümsemekten kendimi alamadım.
Yun'un kuzeni ve babası, bizi şirkete sokacaklardı. EXO'nun tüm gün boyunca şirkette olduğunu öğrenen Yun, gezimizin bugün olması için ısrar etmişti. Baekhyun'u görmek istemeyen beni hiç ama hiç anlamıyorlardı.
Jung'un da hazırlanmasını bekledikten sonra, hepimiz Yunların arabasına doluştuk ve Hana'nın açtığı şarkılar eşliğinde sohbet ederek şirketin binasına doğru yol aldık. Daha doğrusu, Hana iğrenç şarkılara kafasını sallayarak ritm tutuyor, Yun ve Jung da EXO'dan birilerini görmenin ne kadar harika olacağını konuşuyorlardı. Ben de tabii ki kusmamak için kendimi tutuyordum.
Beyaz binanın önünde duran araba, hepimizin inmesi için bekledi; sonra da şoför basıp gitti. Arabadan inmemeyi, o an hayatımda hiçbir şeyi istemediğim kadar çok istedim.
"Hadi içeri girelim," dedi Jung, heyecanlı bir sesle. Yun, kuzenini beklemeden de girebileceğimizi söyleyip cevap beklemeden otomatik kapıdan geçti. Aradan sıvışmak için bir fırsat bulduğumu fark edince kenardaki kafelerden birine yönelsem de, Hana koluma girip beni de içeri soktu.
Yun, güvenliklerden biriyle kısa bir konuşma yapıp bizi hızlıca içeri sokmayı başardı. Otomatik kapıya hasretle bakıp son şansımın da tuzla buz olduğunu idrak etmem pek de uzun zamanımı almadı.
Beraber, yemekhane tarzında bir yere geçtik. Buranın Taeyeon ve Baekhyun'un yemek yedikleri yer olup olmadığını merak ettim. Kenarda birkaç otomat ve yemek alabileceğiniz tezgahlar vardı. Menüdeki şeylerin oldukça pahalı olduğunu görünce şaşırmadım. Bu şirket resmen para basıyordu.
Masalardan birine oturmak yerine, başka bir kapıya yöneldik. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum ellerim ve ensem terden sırılsıklam olmuş haldeyken.
"Öylesine geziyoruz," dedi Yun.
O esnada olan oldu.
Chanyeol oppayı gördüm. Bize doğru geliyordu ama bize gelmiyordu tabii ki. Yanımızdan geçip gidecekti; ama son anda gözleri Yun'a kaydı. Yüreğim hoplarken duraksayıp hepimiz ona döndük.
"Sen..." dedi Chanyeol oppa, Yun'u işaret ederek. "O manyak fansın! Bana elli tane soru soran! Burada ne yapıyorsun?! Sakın çalışmaya başladığını falan söyleme! Ölmek için çok gencim!" Chanyeol oppanın parlak hafızasına şaşıran tek kişi bendim anlaşılan.
"Yah, oppa! Seni gördüm, günüm güzelleşti! Söylesene, Haneul'ü tanıyor musun?"
Chanyeol oppa bana baktı ve gözlerini kıstı. "Bizim Haneul mü? Seol Ha Neol olan?" Sonra güzel bir kahkaha patlattı. Jung'un eridiğini göz ucuyla görebiliyordum. Chanyeol bir anda ciddileşti. "Neden Baekkie'yi engelledin ki? Çocuk melankoli yaşıyor şu an."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
× Five Months × Byun Baekhyun
FanfictionYanlışlıkla aradığım numarayı hiç tanımadığımı düşünürken, aslında tüm kirli çamaşırları gözümün önünde olan biriydi o. Ve ben beş ay boyunca ona katlanmak zorundaydım.