Cebimde kalan bilekliği çıkarıp tekrar tekrar baktım. Ben bu acıları çekmeyi hak etmiş miydim? Kalbim böyle teklemeyi hak ediyor muydu? Hem de aynı kişi yüzünden, defalarca, tekrar ve tekrar. Bunu artık kaldıramıyordum.
Üç gün olmuştu. Upuzun, sonsuzluk gibi geçen üç gün. Herkes atlattığımı sanıyordu ama bunu atlatabileceğimi nasıl düşünürlerdi? Ben, hayatımın aşkını kaybetmiştim. Böyle bir aşkı tekrar bulmam da imkansızdı.
Üç gün, kulağa öyle çok da uzun gelmiyor, biliyorum. Yetmiş iki saat, dört bin üç yüz yirmi dakika ve iki yüz elli dokuz bin iki yüz saniye. Ben tüm bu zaman boyunca yalnızdım. Tüm bu zaman boyunca telefonuma bakıp ondan gelen mesaj görememek, her zil çalışında -imkansız olduğunu bilmeme rağmen- onun geldiğini sanmak, geceleri gözlerimi, eskisi gibi bir mutlulukla kapatamamak canımı yakıyordu. Onu özlüyordum.
Onunsa umurunda değildi.
Her gün televizyonda görüyordum grubu, anlaşılan dolu bir döneme başlıyorlardı. Baekhyun gayet mutlu ve eskisi gibi görünüyordu. Evlerine gidip özür dilemek istiyordum ama özür dilemesi gereken taraf ben değildim. Onunla birçok kez küsüp barışmıştık. Acaba bu kadar çok kavga etmemiz birbirimizi sevmediğimiz anlamına mı geliyordu? Benim ona değer verdiğimden emindim, ne yazık ki onun duygularını bilemezdim. Gözlerine her baktığımda doğruyu söylediğini hissetsem de, usta bir yalancı olup olmadığından asla emin olamayacaktım.
Bilekliği fırlattım göremeyeceğim bir yere. Ona tekrar bakmak istemiyordum, üzerindeki Baekhyun yazısını tekrar okumak istemiyordum. Hatta öyle ki, kendimi sosyal medya ve televizyondan soyutlayarak onun yüzünü görmek istemiyordum.
Sırıttım, benim için imkansızdı bu. Bu yüzden ayağa kalkıp bilgisayarımı açtığımda, arama motoruna "Byun Baekhyun" yazdığımda şaşırmamıştım.
Baktım, baktım ve baktım. Fotoğraflarına baktım. Yüzündeki gerçek gülümsemeleri, ağzının kenarındaki ufak beni ve gözlerindeki parlaklığı inceledim. Sonra videolara girip sesini dinledim. Bir günüm daha böyle geçmişti.
--
"Baekkie, iyi misin?" diye sordu Chanyeol, ellerimi dizimin üstüne koyup nefes almaya çalıştığımda. Son birkaç gündür hem programım hem de kafam çok doluydu. Zayıf bir bünyem olduğundan değil de, gerçekten çökmüştüm diyebilirdim.
Gülümseye çalıştım bir koltuğa çökerken. "İyiyim. Sadece yoruldum, beni bilirsin." Kafasını sallayıp bana bir bardak su uzattı. Bu suları millet nerelerinden çıkartıyorlardı? "Teşekkür ederim."
O esnada Suho hyung içeri girdi. "Hey, bir sorun mu var?" dedi klasik liderliğini yaparken. Onu seviyordum; bizi daima korumaya çalışıyor, eksiklerimizi kapatmak için canını dişine takıyordu. Kafamı hayır manasında salladım, ben iyiydim.
İyi. Tabii.
İkisi de zoraki bir gülüş attılar, sonra Suho hyung, Chanyeol'e hafif bir işaret yaptı ve beraber çıkışa yöneldiler. Onlar gidince kafamı, ellerime gömdüm. İyi miydim? "Kıçımın iyisi," diye mırıldandım gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalışırken.
Etrafa dağıttığım sahte gülüşlerin, "Sizi seviyorum" ve "İyiyim"lerin arkasında, ağlayan bir kalbim vardı. Haneul'se hala yoktu. Onu özlemiştim, ne olursa olsun onu seviyordum. O bir sasaengti ve bana karşı saplantı dışında hiçbir şey hissetmemişti belki, yine de aklım ondaydı. Ne olursa olsun onunla olmak istiyordum. Bu durumda, gururum devreye giriyordu işte. Gururuma yedirip de, gerçekleri henüz bilmeden özür dileyemiyordum işte.
Kafamı kaldırıp arkama yaslandım ve derin bir iç çektim. Ne olurdu Tanrı bana bir işaret gönderseydi? Haneul'ün beni gerçekten sevdiğini, sasaeng olmadığını anlatan bir işaret sadece. Bu, kendi kendine yanan bir lamba bile olabilirdi. Kapalı ışığa baktım. Yanmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
× Five Months × Byun Baekhyun
Fiksi PenggemarYanlışlıkla aradığım numarayı hiç tanımadığımı düşünürken, aslında tüm kirli çamaşırları gözümün önünde olan biriydi o. Ve ben beş ay boyunca ona katlanmak zorundaydım.