8.BÖLÜM -İLK KIVILCIM-

212 11 5
                                    

Medya Çisem. İyi okumalar.

Sessizlik... Çisem'in üstüne kahve döküldükten bu yana sessiz bir şekilde konuşuyorduk birbirimizle. Ilınmış olan kahvemden Bir yudum daha aldım. Pamir, kafasını cama çevirmiş insanların koşuşturmalarını izliyordu. Bazen gözleri bana kayıyordu. Sonra hemen çekiyordu üzerimden yeşillerini. Konuşsun istiyordum. İçimde ki şu soru işaretlerini çekip alsın üzerimden rahatlatsın beni istiyordum. Ama bunu dile getiremiyordum. O da konuşmuyordu. Ah şu gurur mudur? yoksa korkaklık mıdır? Bilmediğim bir duygu sormama engel oluyordu. Söyleyemiyordum dilimin ucunda ki zehirli kelimeleri. Ama soracaktım. Ağzını aramalıydım en azından. Yoksa kaybolacaktım. Yitirecektim anlamlı kıldığım duyguları...

-Pamir?

Korkarak seslendim Pamir'e. Kafasını bana doğru çevirdi. Kaşları Efendim dercesine kalktı yukarı doğru. Hem korkudan hem heyecandan ellerim terlemişti.

-Hani geçen gün oyun almak için hastaneden çıkmıştık ya o gün bana anlattığın o kızı çok mu seviyordun?

Dedim gözlerimin içi yanarken. Ben ne zaman böyle duygular besleyecek kadar benimsemiştim onu? Hangi ara etkilemişti beni bu kadar?  Belkide yaptığım,düşündüğüm,hissettiğim şeyler bir aptallıktan ibaret. Pamir söylediğimi işittikten sonra gözleri buğulandı. Yüzünde afallama vardı. Kendini biraz toparladıktan sonra gülümsemeye çalışarak konuşmaya başladı.

-Çok seviyordum. İlk aşkımdı o benim ve son aşkım olarak kalacak. En azından şimdilik...

İşte bu sözler sol yanımı yakmıştı. Geriye sadece kanlı kül kalıntıları bıraktı. Evet, "en azından şimdilik." dedi. Ama benim hakkımda böyle bir şey düşünseydi neden yüzüme söylerdi bu kadar açık? Ama olsundu. Benim olmayacaksa bile başkasınında olmayacaktı. En azından ben onunla konuşabiliyorum değil mi? Dudaklarımda buruk bir gülümseme belirdi ilk başta. Sonra gözlerim yandı usul usul. Ama dökülmedi inci tanelerim. Her zaman ki gibi içime hapsettim onları.

-Eğer yaşasaydı...  Onunla tanışmak isterdim. Çok şanslı biri olmalı.

Dedim. O da bana yolladı bir gülümseme. Aklına bir şey gelmiş gibi parıldadı gözlerinin içi bir anda.

-İstersen hala tanışabilirsin onunla. Canlı olmayacak belki ama mezarından da olur en azından o görür seni-

Dedi Ve yarıda kesti sözünü. Sanki söyleyemiyordu , kalan sözleri. Meraklanmıştım açıkçası. Sonra ağzında bir şeyler geveledi ama yarısını bile zor anladım. "En azından benim aşık olduğumu hissederdi. Ve mutlu olurdu. Öyle umuyorum yani." Demişti. Gerisini anlamamıştım. Gerekte yoktu zaten. Anlaşılan bu kız sevdiği hayattan kopmasın diye onu başka bir kızın eline emanet edebilecek kadar çok seviyordu onu. Meraklı gözlerle o'na bakarak konuşmaya başladım.

-Olur tabii. Ama sen...?

Dedim ve sustum. O da bana güldü sadece. Sonra önemi yok dermiş gibi kafa salladı. Ne zaman gideceğimiz sormadım, sormayacaktım da. O ne zaman isterse o zaman götürsündü beni.

Aşk, ne anlatılmaz şeydir ki bir anda hem acıyı tadarsın bir ölçek, hem mutluluğu tadarsın acı gelene denk. Ben bugüne kadar acıyı sevdim. Bana acıyı sevmem öğretildi çünkü. Mutluluk ise, okuduğum kitaplarda, izlediğim toz pembe filmlerde gördüğüm kadarıyla hayatımda vardı. Sahi, Ben aşık mıydım Pamir'e? Yoksa beğenmekten öteye gitmedi mi bu lanet duygu? Hala daha emin olamadığım bir hissiyat için mi bu kadar acıdı sol yanım? Bu muydu karşılığı? Sadece acı. Etrafımda olan insanlardan görünmez olan ellerimi açıp kimseye fark ettirmeden sevgi ve bir gram tebessüm dilenirken, görünmez bir şekilde uzatılmış olan ellerimi, gizliden gizliye tutulan ellerle dilenciliği bırakıp sıkı sıkı tutundum o hayat veren hislere. Benim için hayat veriyordu, nefes aldığımı hissediyordum ama o ne hissediyordu? Belki de arkadaşça uzatılan bir eldi onunkisi. Sadece arkadaşını bataklıktan kurtarmak için... Düşüncelerimle boğuşurken Pamir'in şiir gibi sesi çıkardı beni düşüncelerimden.

Mutluluğu Yakaladım DerkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin