2. Bölüm: "Küllerinden Ölen Anka"

816K 40.8K 182K
                                    

Bölüm Şarkıları: Boy Epic – Filthy

Ben Cocks – So Cold

2. Bölüm: "Küllerinden Ölen Anka"

Bir başıma olduğum yüksekliğin en ucundaydım, rüzgâr sert sillelerini tıpkı bir kamçı gibi yüzümün ince derisine indirirken, aşağı inmenin yolunu bulamıyordum.

İnemiyordum. Kendimi boşluğa bırakamıyordum. Yaşayamıyordum. Ölemiyordum.

Kendi ellerime güvenip, bir dala dahi tutunamıyordum; beni koruma zorunluluğu olmayan bir dalı da koparıp yanımda götürmeye hakkım yoktu.

Ön yolcu koltuğuna bindiğimde, arabanın kapısını kapatmama izin vermeden çarparak kapıyı kapattı ve arabanın önünden dolaşarak, kendi tarafındaki kapıyı açıp sürücü koltuğuna yerleşti. Hiç tanımadığım bir adamın arabasına, kaybettiğim şeyin kanının da bu damarlarda dolaştığının bilmenin güvencesiyle binmiştim.

Arabanın motorunu çalıştırıp, direksiyonu hafifçe kırdığında; sırada neyin olduğunu sorgulayan tarafım bir kenara geçmiş, olayları en başından analize başlamıştı.

Sesimizi sessizlik yutmuştu.

Sessizliğe düşürdüğüm gölge, tekerleklerin altında yağ gibi kayan yolun gri yüzeyini kendi rengine boyuyordu. Emniyet kemerini beceriksiz bir tavırla bağlarken, tek kaşımı kaldırarak yan gözle ona baktım. Altın kahve gözler yan profilden seçilebiliyordu, kısık bakan gözlerinin hareleri iriydi ve uzun kirpikleri, siyah cübbe giymiş gardiyanlar gibi gözlerinin bekçiliğini yapıyordu.

Bir anlığına acının bu adamın üzerinde pahalı bir smokin gibi durduğunu düşündüm.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum, sakin bir tavırla.

"Başlatıyorum," dedi Kartal, mekanik bir sesle. "Bugün başlatıyorum."

Bir an duraksadım, yan profilini ekseni altına almış karanlık aura o kadar netti ki, yutkunma isteğimi geri itemedim. Ona baktığımda, tanıdık bir yabancılıkla çarpışıyordum ve bu çarpışmanın sonucunda esiri olduğum gerçek beni parçalara ayırıyordu.

O, Kardelen'in ağabeyiydi.

"Bu, sorumun cevabı değil." Sesim kısık çıksa da, ona karşı takındığım mesafe bizim sınırımızı belirleyen tebeşirin rengini veren beyaz toz zerrecikleriydi.

Alaşan cevap vermedi. Bunun yerine radyoya doğru uzandı ve gözlerini yoldan bir an olsun ayırmadan radyoyu açtı. Aniden arabanın içini dolduran yüksek sesli müzik kanımın içinde baskı oluştururken, damarlarımın zonkladığını hissetmiştim. Yüzümü buruşturarak önce radyoya, ardından da bu yabancıya çevirdim gözlerimi.

Hızlı bir şekilde üstündeki takım ceketini çıkarıp, arabanın arka koltuğuna fırlattı. Direksiyona kısaca dokunduktan sonra bir anda gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı; tek eliyle direksiyon hâkimiyetini korurken, diğer eliyle de gömleğinin düğmelerini çözüyordu.

Bu herif ne yapıyordu?

Tek kaşımı kaldırdım ve dehşet içinde, hızla hareket eden kemikli parmaklarını izledim. Çözdüğü her bir düğme gömleğin kumaşını geriye yatırırken, altındaki siyah tişörtün kumaşını görebilmiştim. Gömleği de çıkarttıktan sonra arka koltuğa attı ve o an yaşadığım şaşkınlığı, 18 yıllık hayatım boyunca hiç yaşamadığımı fark ettim.

Tek kolunun tamamı, diğer kolunun ise yarısı dövmelerle kaplıydı.

Beni şaşırtan ise dövmelerden ziyade, boynunda ve tişörtün gösterdiği kadarıyla göğsüyle, kollarında sıralanmış, gökyüzünü tenine indirmiş gibi görünen benlerdi.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin