9. Bölüm: "Tuvale Düşen Ölüler"

877K 32.5K 230K
                                    

Bölüm Şarkısı: Can Kazaz - Bunca Yıl

9. Bölüm: "Tuvale Düşen Ölüler"

Zamanın omuzlarıma bıraktığı bozuk bir cümleydi yaşamak.

Sessizlik trafiği, zihnimin kaldırımlarında ilerleyen ölülerin içindeki karşıdan karşıya geçme isteğini sinsice onaylayan ölümcül bir kazanın habercisiydi. Duvarın önüne oturmuştum; dışarıdan gelen sesleri, avucumdaki kırık bardağı duvara bastırıp, kulağımı bardağın kırık ağzına yaslayarak dinliyordum.

İçimde asla başlamayacağım bir yolculuğun heyecanını taşıyordum; içimde hiç yaşamamış bir kadının ruhunu saklıyordum; içimde biri göğsümün valizinin fermuarını açıp kapıyordu; içimde biri göğsümün valizinin fermuarını bozuyordu.

Nevrotik bir baş ağrısı. Kafamın içinde taşıdığım ağırlığın kısa açılımıydı bu.

Damarımın içini dolduran kanın yüzeyinde sırtüstü yatmış şekilde yüzen o kelimelerin cesetleri, benim zamanla susturduğum cümlelere aitti. Bir kadının hayalleri ölmeye başladığında, o kadın gerçeklere daha sıkı tutunmayı seçiyordu. Bir çocuğun hayalleri ölmeye başladığında ise, o çocuk gerçekleri hayali olarak görmeyi öğreniyordu.

O nevrotik ağrı beynimin içinde kaygıdan sandalıyla yüzerken, avucuma doldurduğum o buz gibi suyu tekrar yüzüme çarptım. Tekrar, tekrar ve tekrar... Kafamı kaldırıp karşımda asılı duran aynaya baktığımda, yüzümün camını dolduran su damlacıklarının çoğu orada asılı duruyor, çoğu yavaşça aşağı doğru akarak boynuma ulaşmaya çalışıyordu. Su akmaya devam ederken yalnızca yüzümü izledim.

Akşam olup biten hiçbir şeyi biraz olsun hatırlamıyordum. Uyandığımda yatakta yalnızdım, beni uyandıran başıma saplanan bu ağrı olmuştu. Kartal'ın sesi salondan geliyordu, muhtemelen yine telefonla konuşuyordu; ona gidip dün gece olanlar hakkında sorular sorarak bir şeyler koparmaya çalışsam hakkımda ne düşünürdü? Aslında ne düşüneceği zerre umurumda değildi ama bir yanım da akşam olup bitenleri öğrenmek istemiyordu.

Sadece onunla uyuduğumu biliyordum.

Hatırlamıyordum, biliyordum.

Sonunda suyu kapattım ve ıslak ellerimi lavabonun tezgâhının kenarlarına yaslayıp aynadaki yansımamı izlemeye devam ettim. Kartal telefonu kapatmış; sessizlik, evin içine tıpkı bir şehrin tamamını kaplamaya çalışan o ağır sis örtüsü gibi yayılmıştı. Biraz sonra banyonun kapısına sertçe vuruldu.

"Musluktan içki akmıyor, Lavinia," dedi alay dolu bir sesle. "Eğer hâlâ içecek bir şeyler arıyorsan şişeler salondaki dolapta."

Karnıma ağrı gibi saplanan utanç hissi hızla bedenime yayılırken, yüzümdeki su damlalarının birer kor parçasına dönüştüğünü hissettim. Alt dudağımı ısırıp yansımama baktım. Beyaz tenimi oluşturan o deri, yüzümdeki su damlalarına rağmen kızarmaya başlamıştı.

"Hiç komik değilsin!" diye bağırdım sinirle.

"Amacım seni güldürmek değil zaten. Hadi, çık artık yoksa kapıya işeyeceğim."

Bir an duraksadım, bakışlarım kapıya doğru kaydı. Neden benimle askerlik arkadaşıymışım gibi rahat konuşuyordu ki bu adam? "İşe altına da gör o zaman," diye söylendim ama beni duyduğunu biliyordum.

"Kapıya işemek konusunda ciddiyim, Lavin," dedi bu kez, sesine yayılan ciddiyet kaşlarımın çatılmasına neden oldu. "Artık oradan çıkacak mısın?"

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin