6. Bölüm: "Çiviye Takılıp Sökülen Uyku"

836K 35.5K 192K
                                    


Bölüm Şarkıları:
Cihan Mürtezaoğlu - Bitsin Bu Delilik
Red - As You Go
Jefferson Airplane - White Rabbit
Mansionair - Speak Easy

6. Bölüm: "Çiviye Takılıp Sökülen Uyku"

Gökyüzünün zemin ile buluştuğu çizgide idam edilir hayaller.
Ve insanlar bunun adına yeryüzü derler.
Yer yüzünü, ruh aşeren katiller.
Ve gün gelir, yemek için ikiye ayırdıkları yüzün yüzünden, sana ikiyüzlü derler.

Göğsümde bir bahar yağmuru yağsın isterdim. İlk damlası buz gibi, ikinci damlası serin, üçüncü damlası sıcak bir nefes gibi. Eğer kendimi bir şeye benzetmek zorunda bırakılsaydım, nisan yağmuruna benzetirdim. Buz gibi, serin, sıcak, ortası yok gibi. Benim adım Lavin, ismimin anlamı çığ, heyelan. Neden isimlerimizin anlamı kaderlerimizin tenini döven iğne olmak zorunda ki?

Ölü kül yere düştü. Botumun tabanıyla yere serdiğim külün üstünden geçip külü ezdim ve yok ettim. Boş bakışlarım hemen karşımdaki binadaydı, herkes derse girmişti. Damaklarımı geren nikotin tükürme isteğimi tetikliyordu. İfadesiz bakışlarım binadan ayrıldı, omzumun üstünden sol tarafıma baktım. Yağmur yeni dindiği için etraf ıslaktı, toprağın Kartal'ı anımsatan kokusunu alabiliyordum.

Uyu, bal gözlü. Kaşlarım çatıldı. Bunun yalnızca bir rüya olduğunu biliyordum. Bunun yalnızca bir rüya olmasını diliyordum. Kuru bir öksürük boğazımı yaktı, elimin dış tarafıyla ağzımı kapatarak öksürürken otomatik cam kapının aralandığını gördüm. Emir, soğuk havaya rağmen üstü çıplak bir şekilde okulun içinden çıktı. Sağ omzunun üstünde sarı bir tişört, tıpkı havlu gibi asılı duruyordu. Açık renk saçları terden koyulaşmıştı. Altındaki siyah eşofman kıçında o kadar eğreti duruyordu ki, bir an düşeceğini sandım.

"Sabah zehirleriniz hayır olsun efendim," diye dalga geçti Emir bana doğru yürürken. Elimin tersiyle burnumu sildiğimde yüzünü buruşturdu, umursamadım ve sigaradan büyük bir duman daha aldım. Dudaklarımın baskısıyla çatırdayan ateşin, ciğerlerime süzdüğü dumanın tadını alınca gevşedim. Emir hemen çaprazımda duran ağaca sırtını yasladı. "Kartal derste mi?"

"Evet," dedim kuru bir sesle; duman yavaşça iki dudağımın arasından süzüldü, burun deliklerimden aşağı akan dumanla birbirine karıştı.

"Ve sen hâlâ bir bölüm seçmedin..."

"Hatırlatma şunu," diye homurdandım, sigaranın külünü yavaşça silktikten sonra ona baktım. "Üşümüyor musun sen böyle?"

Emir iki kolunu göğsünün üstünde toplamıştı. Kaşlarını kaldırdıktan sonra başını iki yana sallayarak, "Hayır," dedi. "Neden üşüyeyim ki?"

Ona aval aval baktım. "Çünkü hava soğuk Emir?"

"Hava soğuk olabilir ama ben dans ettim, bedenim yanıyor şu an." Omzuna attığı tişörtü işaret etmek ister gibi sağ omzunu hafifçe oynattı. "Birazdan giyerim."

"Hasta olacaksın."

"Neden annem gibi konuşuyorsun sen şimdi ya?"

Durdum. "Annen böyle mi konuşur?"

"Her anne böyle konuşur kızım, seninki konuşmuyor mu sanki?"

Bıçağı yalayan dilim kan içinde kalmıştı sanki. Bakışlarım Emir'in yüzünde asılı kaldı ama gözlerimin gördüğü o değildi. Annem konuşmuyordu. Bunu ona söylesem planımıza bir darbe indirmiş olur muydum? Annemin konuşmadığını bilmesine gerek yoktu. Annem susmuştu. Bir daha ağzını bıçak açmayacaktı. Onun ağzını açamayan o bıçak, benim ağzımı parçalıyordu.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin