10. Bölüm: "Parmak Uçlarına İntihar Bulaşan Kadın"

675K 32.6K 187K
                                    

10. Bölüm: "Parmak Uçlarına İntihar Bulaşan Kadın"

Bölüm Şarkıları:
The Fray – Heartless
The Fray – How to Save a Life
Haluk Levent - Zifiri

Damarlarım Canşikâr*, dolansın damarlarına,
Kanım aksın mavi koridorunda, kanım aksın yeşil bir odada.
Kemiklerim Canşikâr, kaynasın kemiklerine,
İskeletim büksün boynunu, eğe kemiğime* göm yüzünü.
Zihnim zihnine bulaşsın,
Düşüncelerim o şeytani fikirlerine karışsın.
Dokun bana, Canşikâr,
Ne kadar dokunulmuşluklarımız varsa,
Silinsin, bitsin, gitsin, hapsolsun çoktan sönmüş bir kora,
Nigârin bir tabloda,
Kefenim ol, sarıl bana.

*Canşikâr: Öldürücü. Can avlayan, can alan, öldüren. Sevgili, mahbub, aşk.
*Eğe kemiği: Kaburga kemiği
*Nigârin: Resim gibi güzel sevgili. Resimlerle ve nakışlarla süslü.

Dışımda bir balon, içimde bir mayın patladı.

Bir tüfeğin namlusuna narin parmaklarımla yerleştirdiğim o süngünün ucu tıpkı göğsüme saplanan, göğsümün içindeki kan odacıklarını patlatarak kana bulanan o kılıca benziyordu. Belki de oydu.

Artık acıyan canımdan bahsetmek, cehenneme ait bir kumarhanede şeytan ile kumara oturup, şeytanın bahse yatırdığı görevini ondan kazanmak gibiydi.

Parmaklarının arasında tuttuğu sayfayı bir kez daha çevirdi o yazar, parmak uçlarına bulaşan mürekkep sayfanın üstünü kirletti ama zaten az önce o sayfadaki cümleleri yine bu yazar, parmaklarına bulaşan mürekkebi ona armağan eden kalemle işlemişti. Sanki o kadının, yani kelimeleri yavaşça sayfaya işleyen bu yazarın arkasında dikilmiş, kalemi bastıra bastıra çizdiği kelimelerin oluşturacağı cümleleri izlerken elim kalbimde öylece bekliyordum.

Hayatını bir mürekkebe bağlamak ne garipti. Eğer bir mürekkepsem, benim kefenim bir kurgu, mezarımsa kelimeler mi olacaktı?

Olduğum yerde parmaklarımın ucunda yavaşça döndüm, bedenim lirik bir kıvrımla yavaşça kendini şekillendirdi ve alnımdaki ter, tıpkı bir gözyaşı damlası şeklini alarak şakaklarımdan aşağı doğru usulca kaydı. Parmaklarımın ucunda yükseldim, tekrar yavaşça döndüm ve bacağımı kaldırıp aynanın önüne monte edilmiş uzun, yatsı şekilde duran çubuğun üzerine koydum. Ellerimi de çubuğun kenarlarına yerleştirip aynaya baktığımda, boynumu saran damarlar şişmişti ve tenimin altındaki kanın nasıl harekete geçtiğini çok net bir biçimde görebiliyordum.

Eğer orada, o adam olmasaydı düşündüğüm şey mi gerçekleşecekti?

Dişlerimi sıkınca, yanaklarım içeri çöktü ve kendi kazdığı mezarların içine zihnimdeki kimsesiz kelimeleri döktü. Kelimelerin kaburgaları yoktu. Hissettiğim şeyin beni ne denli büyük bir strese soktuğunu bilemezlerdi. Ruhumun, ait olduğu bu bedene acıyan gözlerle baktığını fark ettiğimde zihnimdeki kelimeleri ruhumun üzerine örterek ruhumu kendimden saklamaya çalışmıştım.

Bacağımı çubuğun üstünden indirirken gözlerimi yansımamdan çekmedim, sınıf bomboştu, neden burada olduğumu bilmiyordum ama belki de yıllar önce olduğu gibi tüm düşüncelerimi bedenime uzatarak o düşünceleri eritmesini istiyordum, sırf bu yüzden dans ediyordum. O adamın göğsünü kaplayan dövmeyi tekrar hatırlayınca kalbimin sızladığını hissettim. Gözlerimi sıkıca yumdum, parmaklarımı âdeta demire sokmak istiyormuş gibi çubuğa bastırdım ve o an sınıfın kapısı açıldı.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin