O gün, geri kalan hayatıma Irene olarak devam etme kararını verdiğim o güne geri dönebilseydim, onu arkamda bırakarak kaçardım.
Soo Joo ile kuzen olmamızdan dolayı bir yakınlığımız olsa da, aramızdaki resmiyet hiçbir zaman çok fazla samimi olmamıza izin vermedi. İkimizin de hayali sanatçı olmaktı, beraber çalışır, dans ederdik ancak gerisi yoktu.
O benden çok daha başarılıydı.
Onunla her açıdan benziyorduk, biraz da olsa sesimiz ve görünüşlerimiz... Yine de, insanlar arasında güzel bulunan kişi ben olurdum, onun bu konuda ne denli zorlandığını biliyordum.
Beraber seçmelere gittiğimizde, birbirimize iyice bağlanmamızı, ya da çok daha uzaklaşmamıza sebep olacak şeyi öğrenecektik.
Onun ünlenmesi için bana ihtiyacı vardı, tabi benim de ona... Ünlü olan ben olacaktım, fanlarım, çekimler ve programlar... Tek eksiğim olan ses konusunda o devreye girecekti. Ben sadece sahnede görünen kısım olacaktım, o ise görünmeyen iç kısmı...
Aslında bunu neden kabul ettik, hala sorguluyorum.
Soo Joo şimdi yanımda olsaydı, onu anlayamadığım her saniye için özür dilerdim.
1.Bölüm
Etrafımda yükselen çığlıklar arasında gülümsemek zorunda kalmak canımı sıkıyordu, burada saatlerce beklemelerinin hiçbir anlamı olmadığı halde neden burada bekleme zahmetine giriyorlardı ki?
Binaya girdikten sonra kısa bir süre gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Soo Joo yaklaşık beş metre ötemdeki masada makyaj malzemeleriyle uğraşıyordu.
"Başım ağrıyor."
Başımı ellerimin arasına alarak ileri geri sallanmaya başladım. "Ve çok açım."
Menajer Kim'in bakışları üzerime dikilirken kaşlarını çattı ve masaya yaslandı. "Aç mısın? 2 kilo almışsın." Aynada kendine bakarken kaşları hala aynı şeklini koruyordu. "Sen kilo aldığın için benim maaşımı kesecekler."
Menajer Kim'in söylediklerini göz ardı ederek bizi süzmekte olan Soo Joo'ya çevirdim bakışlarımı. Kısa bir süre göz göze gelmiştik, ona baktığımda içimdeki suçluluk duygusunu bastıramıyordum.
Aslında içimdeki bu duygu tam olarak neydi, neden böyle hissediyordum, bu his pişmanlık, nefret veya neydi ...
Sanırım baskın olarak sıyrılan duygu nefret oluyordu. Ona ihtiyaç duymaktan nefret ediyordum. Hissettiğim bu suçluluk duygusundan nefret ediyordum. Bu işe başladıktan sonra suskunlaştığı ve aramıza bir duvar ördüğü için ondan nefret ediyordum.
O kısa süre için dahi bana katlanamamış, gözlerini kaçırmıştı. Bu işe başlayalı 1 yıl olmuştu ve oturup 2 saat konuşmaya tahammül edemez hale gelmiştik.
Menajer Kim koltukta oturup kendi kendine söylenmeye devam ederken, odadan çıkmaya karar vererek kapıya yöneldim.
"Bir yere gitmiyorsun." Menajer Kim bir yanda saçlarımdan çekiştirirken, diğer yandan söylenmeye devam ediyordu.
"Yah! Canımı yakıyorsun!"
"Seninle ilgilenmekten bıktım usandım, kafana göre hareket etmeyi bırakacak mısın?"
Sonunda saçlarımı bıraktığında yavaşça kafamı ovuşturdum. Cidden, bu adam ne yiyip bu kadar besleniyordu?
"Birazdan fan buluşman var, hiçbir yere gidemezsin."