Arabanın camlarına çarpan yağmur tanelerine vermiştim dikkatimi. Yağmurlu havalardan o kadar nefret ediyordum ki, sanki düşen her bir damla kafamı parçalayacakmış hissi veriyordu.Sehun'un ısrarcı sorularından kurtulabilmek için ön koltuğa geçmeyi tercih etmiştim. Tae Hyung'un saçma bakışları da, Sehun'un soruları da içimi öyle daraltıyordu ki...
"Dün neredeydin?"
Menajer Kim'e cevap vermediğimde bakışlarını yoldan ayırıp kısa bir süre bana çevirdikten sonra "Uyumadığını biliyorum Joo Hyun." dese de sessizliğimi korudum. O da ısrar etmemişti zaten, en azından konuşmak istemediğimi anlayacak kadar zeki olması gerekiyordu.
Yolculuğu sessiz geçirmiştik. Tae Hyung dünü büyük ihtimalle düzgün hatırlayamadığından hala kavga yüzünden konuşmadığımızı düşünüyor olmalıydı, Soo Joo ise aynıydı. Zaten o hep böyle olmuştu, yanımda gezinen bir ruh gibiydi.
Benim için kendi hayallerini feda eden bir ruh...
Soo Joo'yu düşündükçe içime oturan yumru tekrar geliyordu. Aslında bunun ne olduğunu biliyordum artık. Önceden nefret olarak adlandırdığım duygu tamamen suçluluktu. Ondan hiçbir zaman nefret etmemiştim, yaptığım tek şey nefretimi kendime kalkan edip onu suçlamaktı.
Çekimlerin yapılacağı yere geldiğimizde ilk inen ben olmuştum, ciddi manada temiz havaya ihtiyacım olduğunu hissediyordum.
"Joo Hyun."
Şaşkın bakışlarım bana seslenen Sehun'a kayarken, Tae Hyung'un da arabadan çıkıp menajer Kim'le konuştuğunu görmüştüm.
"Beraber çekim yapacağız ama doğru düzgün konuşamadık bile."
"Çekim yapabilmek için konuşmamız gerekiyor mu ki?"
"Hayır, yani... Boşver..."
Sehun önümden ilerlemeye başlarken, söylediğim şeyi aslında yanlış anladığından kalbini kırdığını fark etmiştim. Sadece benimle konuşmaya çalışıyordu, neden onu böyle tersliyordum ki...
"Hayır, Sehun, öyle değil..."
Önümüzdeki koca binaya girerken adımlarımı hızlandırıp onu durdurabilmek için kolunu hafifçe tuttuğumda şaşkın şaşkın bana bakmakla yetinmişti.
Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasında atarken "Yani..." dedim. Elimi kolundan çekmiştim, en azından durmasını sağlayabilmiştim böylelikle. "Öyle söylemek istemedim."
Sehun gülümseyip elini saçlarıma götüreceği sırada, bileğimde hissettiğim sıcaklıkla beraber Sehun görüş alanımdan çıkmıştı.
"Ya, eminim öyle söylemek istememişsindir."
Kolumdan tutup beni çekiştiren elin sahibine baktığımda karşımda tabiki aptal menajerim vardı. Kafasına göre hareket eden kim vardı ki burada ondan başka...
"Tae Hyung..." Derin bir nefes verip kolumu kurtarmaya çalıştığımda beni şaşırtarak kolumu aniden bıraktı.
"Cidden ne yapıyorsun? Orada konuşuyorduk. En azından biraz saygın olsun."
"Buraya iş için geldik, oyalanmaya değil, değil mi?"
Yüzündeki aptal sırıtmayla yürümeye devam ederken, arkasından gelmem için elini kaldırdı.