Onun ölümünden sonra, hiçbir şey yapamadım. Şirkete gitmedim, Taehyung'u veya menajer Kim'i görmedim, aynı onu göremediğim gibi...
Ona onu sevdiğimi söyleyemedim...
Ağlamaktan kızarıp şişen gözlerim artık tamamen kurumuş, yerini sessiz bir bekleyişe bırakmıştı. Beynim uğulduyordu, etrafımdaki hiçbir şeyi düzgün algılayamıyordum, aklımda net olan tek şey, onun son anki görüntüsü oluyor, ve o aklıma geldikçe sessiz çığlıklarım odada yankılanmaya başlıyordu.
1 hafta geçmişti...
Bu 1 hafta boyunca, önceden Soo Joo ile kaldığımız evden dışarıya adımımı atmamış, doğru düzgün yemek dahi yiyememiştim.
Soo Joo'nun şu an yanımda olmaması, tamamen benim suçumdu... Onu hiçbir zaman anlayamamıştım, o benim hayallerim uğruna kendi hayallerini feda ediyorken, ben saçma düşüncelerim yüzünden onu kendimden uzaklaştırmakla meşguldüm. O beni hiçbir zaman dışlamamıştı ama ben, yaptığım her hareketin sorumluluğunu korkakça ona yüklemekten hiç çekinmemiştim...
Kendimden nefret ediyordum. Kendi benliğimde yaşamayı istemeyecek kadar nefret ediyordum...
Ona onu sevdiğimi söyleyemedim...
"Artık şirkete dönmelisin Joohyun."
Bu ses beynimde mi yankılandı, gerçekten mi duydum bilmiyorum. Etrafıma bakınamayacak kadar yorgun olan bedenim, bu sesin beynimde duyduğum bir ses olduğunu kabul etmekte kararlıydı, yanıma bir beden oturana kadar...
"Joohyun..."
Ona buraya nasıl girdiğini sormadım, bunu yapamayacak kadar yorgundum çünkü. Hiçbir şey söylemesini istemiyordum.
Onu sevdiğimi söyleyemedim...
"Joohyun, bana bak."
"Benim suçum..." Dudaklarım titriyorken, istemsizce çıkmıştı kelimeler ağzımdan. "Onu bir kez olsun anlayamadım..."
"Bilemezdin Joohyun..." suratımı kavrayarak kendi suratının hizasına getirdiğinde, ona bakmamak için gözlerimi kapattım. Yanılıyordu, Soo Joo'yu bu kadar yalnız bırakan, onu asla anlamayan bendim. Onu ölüme yaklaştıran bendim....
"Ona nasıl olduğunu dahi sormadım."
"Özür dilerim, Joohyun..."
'Sen neden özür diliyorsun ki aptal!' diye bağırmak geçse de içimden, yapamadım.
Sadece ona sıkıca sarılmakla yetindim. Birilerinin varlığını hissetmeye o kadar muhtaçtım ki...
"Ben yanındayım Joohyun." Ellerini sırtımda hissettiğimde daha da sıkı sarıldım ona. Bıraksın istemiyordum, ben dahi kendimi o boşluktan atmakta hiç tereddüt göstermezken, o beni bırakmasın istiyordum.
"Dinlenmen gerek."
Başımı göremeyeceğini bildiğim halde iki yana salladığım an yerle olan tüm bağlantımın koptuğunu hissettim. Son 1 haftada gereğinden fazla zayıflamıştım sanırım, aksi halde birinin beni bu denli rahat taşıyabileceğini sanmıyorum.
"Teşekkür ederim Taehyung." O yanıma yatıp beni kendine çektiğinde konuşabilmiştim.
"Uyu, Joohyun."
Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışsam da yapamıyordum. Soo Joo'yu gördüğüm son an ve attığım o çığlık, beynimi kaplayan bir virüs misali ele geçiriyordu tüm düşüncelerimi.