Bol Soo Joo'lu bir bölüm oldu ama hayırlısı U.U
Tae Hyung ile birlikte şirkete döndüğümüzde oldukça fazla tepki alacağımızı biliyor olsam da, bu kadarını beklemiyordum.
Dikkatli davranmamız hiçbir işe yaramamıştı, büyük bir sorumsuzluk yapmıştım ve karşılığında gizlice çekilen fotoğraflarımız internete sızdırılmıştı.
Dedikoducu sayfalara göre menajerimle sevgiliydim ve bunu yalanlayabileceğim hiçbir şeyim yoktu. Onların elinde çekilmiş onlarca fotoğrafımız varken, ben tamamen mağluptum.
Sonuç olarak şirket bunu yalanlamama kararı almış olsa da, benim aklıma takılan kısım burası değildi. Tae Hyung'la sevgili olarak bilinmemiz beni rahatsız etmiyordu şimdilik. Asıl korktuğum şey, bunun ardından gelecek olan cezaydı.
Yanılmamıştım da, bana 3 hafta şirkette hapis cezası verilirken, zaten Tae Hyung'tan hoşlanmayan başkan, eline geçen bu fırsattan istifade edip kovmuştu onu.
Kovulmasının ve şirketten gitmesinin üzerinden iki hafta geçmişti ve ben kendime dahi itiraf etmekte zorlanırken, bunu Soo Joo'ya söyleyebilmiştim.
Onu özlüyordum.
En azından hiçbir şey yapmasa dahi yanımda durup bir şeyler için bana bulaşması yeterli olabilirdi, ya da beni 2 haftadır neredeyse hiç çıkamadığım dans odasından bir şekilde çıkarabilirdi....
Bu düşüncelerimin ardından kulaklarımda 'Seni seviyorum.' deyişi çınlamaya başlıyor hep. Bunun hakkında düşünmek istemiyordum, çünkü ne zaman o an aklıma gelse, kalbimin hızlanmasına engel olamıyordum.
O tam bir aptaldı ve beni mutlu ediyordu.
Odamın kapısı açıldığında vicudumu inceleme işlemine son verip, aynadan ayırdım bakışlarımı.
"Selam."
Gülümseyerek karşılık verdim ona. Yanımdaydı, buraya hapsedildiğimden beri yanıma gelmeyi ihmal etmemişti.
"Yine mi pratik?"
"Gelen Menajer Kim de olabilirdi ve beni oturuyorken görürse, cezamı 1 hafta daha uzatır."
"Bu kadar ileri görüşlü olduğunu bilmiyordum."
Gülümsemeye çalışıyordu. Bu ifadeyi çok iyi bilirdim, küçüklüğümüzde annem ne zaman Soo Joo'ya bağırsa, suratında bu ifade oluşurdu. Gözlerindeki yaşlara rağmen suratında belirmeye çalışan gülümseme....
"Yah, iyi misin?"
"Tabiki iyiyim." Boynunda biten kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Belki... Tekrar evimizde kalmaya başlarız, ne dersin?"
Bunun bir teklif mi, öylesine söylediği bir söz mü olduğunu anlamak için suratına baktım bir süre. "Ciddi misin?"
"Neden olmasın ki? Sonuçta bizim evimiz."
Şaşkındım. Evet, duygularımın tam olarak özeti bu olsa gerekti. 2 hafta boyunca yanıma uğramış olması aramızdaki buzları biraz eritmiş olsa da, ikimizi bu şekilde konuşuyorken görmek oldukça tuhaftı.
"Tamam, sormadım varsay."
Bir süre sadece suratıma baktı. Bu garip davranışlarını anlamdıramasam da şikayetçi değildim, en azından beni yalnız bırakmaması şu an için yeterliydi.