Kalktığımda saat 8 buçuğa geliyordu. Banyoya girerek aynaya baktım. Günlerin yorgunluğu yüzümden anlayışılıyordu. Ruhunu çoktan teslim etmiş fakat bedeni hâla direnen bir genç kızı andırıyordum. Göz çevrem kızarmış, gözlerim kanlanmıştı. Makyaj yapmazdım aslında ama bu gibi durumlarda da imdadıma yetişiyordu. Odama girerek ayda yılda bir kullandığım makyaj malzemelerimin bulunduğu kırmızı kutuyu aldım. Tekrar banyoya geçip göz altlarımı kapatıcıyla kapattım. Yüzüm çok soluk durduğundan bir fondoten ve bir dudak nemlendiri sürdükten sonra daha iyi görünüyordum. Ben işimi bitirdiğim sırada telefonumun çalma sesiyle odama döndüm. Arayan Kaan'dı. Telefonu açıp "Günaydın" dedim. O da "Günaydın prenses" diye yanıt verdi. Sesi fazla heyecanlıydı. "Hadi çabuk hazırlan ve 10 dakikaya aşağıya in" diye devam ettiğinde "Tamam" diyerek telefonu kapattım. Dolabımdan kot pantolon, beyaz siyah çizgili bir tişört alarak giyindim. Her zaman rahatlıktan yanaydım ve sezgilerim bana bugün rahat olmam gerektiğini çünkü çok yer gezebileceğimi söylüyordu. Saçlarımı da dağınıkça topladıktan sonra çilekli parfümümü sıktım ve telefonumu alarak evden çıktım. Kaan arabasında beni bekliyordu. Kapıyı açarak arabaya bindim. Kaan'ın telefondaki heyecanlı sesini de göz önünde bulundurursak baya keyifliydi. Ona gülümseyerek emniyet kemerimi bağladım. Kemeri bağlamamla gaza köklenmesi bir oldu. Birkaç dakika sonra hızını daha da arttırmasıyla yavaş olması konusunda uyardım. Beni dinleyerek hızını azalttı. Arabanın içi fazla sessiz olduğundan müzik açtım. Yarım saat kadar süren yolculuktan sonra yemyeşil bir yerde durduk. Görebildiğim kadarıyla bir nehrin kenarıydı. Arabadan inip etrafı inceledim. Nehrin o duru güzelliğinin yanında etraf yemyeşildi. Rüyalarda olabilecek kadar güzel bir yerdeydik. Bulunduğumuz yerin beş metre ilerisinde kocaman ahşap bir restaurant vardı. Restaurantın aşağısında salıncaklar ve oyun parkı vardı. Restauranttan içeri girdiğimizde yukarıya doğru çıkan merdivenden çıktık. Bu gerçekten muhteşemdi. Masalardan birine geçtiğimizde nehrin görüntüsünden gözümü alamadım. Daha önce hiç böyle bir yere gelmemiştim. Yaşlı bir amca yanımıza geldiğinde Kaan kahvaltılık sipariş ettikten sonra adam başıyla onaylayıp gitti. Kaan "Beğendinmi burayı güzellik? Senin kadar saf ve temiz bir yer. Çok sık geldiğim bir yer." diye sorunca "Muhteşem bir yer ne demek beğendinmi bayıldım" diye yanıtladım. İkimizinde yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı. Şuan gerçekten iyi hissediyordum. Buranın sakinliği ve güzelliği insanı rahatlatıyordu. Kahvaltılıklarımız geldiğinde iştahla yemeye başladık. Gelen her yiyeceğin bile lezzeti başkaydı. Daha önce bu kadar güzel kahvaltı yaptığımı hatırlamıyorum. Sanırım kahvaltı alışkanlığım için burada yaşamam gerekiyor. Karnımızı doyurduktan sonra Kaan "Hadi prenses daha işimiz var" dediğinde restauranttan ayrıldık.
Nehrin ilerisine doğru yürümeye başladık. Sandalların olduğu bölüme geldiğimizde fazla kişi yoktu. Bizim gibi iki üç çift sandala binmiş geziyorlardı. Kaan elimden tutarak beni oraya götürdü. Bizim için bir sandal kiraladıktan sonra sandala bindik. Kaan kürek çekmeye başladığında bende etrafı izliyordum. Düşüncelerim sanki hapsolmuş, beyni dinleniyordu. Bütün bu ağırlık üzerimden kalkmıştı sanki. Kaan'la göz göze geldik. Ben manzaraya bakarken o da beni izliyordu. Yanlız bu olay uzun sürmeden kayalıklara çarptığımızda sandal su almaya başladı. İnsanların olduğu yerden uzaklaşmıştık. Panik olup napacağımızı düşünemeden suyun içini boyladık. Nehir o kadar derin ve akıntılıydı ki direnemiyordum. Yüzmeye çalıştıkça akıntıya kapılıp boğuluyordum. Kısa bir an sonra bilincimi kaybettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Novela JuvenilBaba sevgisi görmemenin eksikliğiyle büyüyen ve erkeklere güveni olmayan bir kızın hikayesi. KUMSAL SOYKAN. Yeni okulundaki sarışın yakışıklıya aşık olup hayal kırıklığına uğrayacağını nerden bilebilirdi ki ? Ve tekrar gizemli bir yakışıklının yaral...