17. Bölüm/geri dönüş

136 12 20
                                    

Son kez koymayı Unuttuğum bir şey var mı diye kontrol ettim bavulumun içini. Eksik göremeyince fermuarına uzandı parmaklarım. Bavulu kapatırken bileğim de ki bileklik Çarptı gözüme. Unutmak istediğim anlar tekrar canlandı hafızamda o an.

*7 saat önce*

Araba otelin önünde durduğunda Islak Gözlerimi tekrar ve tekrar silip aşağı inmek için hareketlendim. Benden önce davranıp Justin indiğinde ona bakmamaya çalışarak ayağımın yere bastığından emin olup dışarı çıktım. Hızımı kaybetmeden otele doğru ilerlerken kolumdan hızla tutulup çekildim. "Bir şey söylemeden mi gideceksin?" Şaşkınlığımı gizleme zahmetinde bulunmadan ona baktım. Ciddi miydi bu çocuk? "Küçücük bir olayı büyültüp 'geri dön' emrini veren sendin. Geri döndük ve geldiğim yere dönüyorum. Ne dememi bekliyorsun?" Kolumda ki elini sinirle sıkmaya başladığında dudaklarımı ısırdım. "Küçücük bir olayı mı? Aptalsın! Sahip olduklarının farkında olamayan bir aptal!" Sesi sonlara doğru yükselirken daha fazla dayanamadım ve kolumu ellerinin arasından kurtarmak için hızla çektim ama çok güçlüydü. Halbuki öyle gözükmüyordu ama neyse. "Haklısın sahip olduklarımın farkında değilmişim. İdolümün iyi kalpli, yardımsever, insanların canını yakmayan, hayallerimizin peşinden koşmamızı söylerken bedenen olmasada ruhen elimizden tuttuğuna inanırdım ama yanılmışım. Adi bir piçten farkın yokmuş." Son cümlemi yüzüne tıslayarak söylemiştim. Parmakları gevşerken gözlerini yumup bir müddet bekledi. Bu sırada her ne söylersem söyleyeyim hiçbir zaman doyamayacağım yüzünü inceledim. Hiç kimseyi değişmezdim onun için. Ama biz onu böyle tanımamıştık. Hayallerimdeki kidrauhl bu değildi benim. Bizim. Sol Gözümden akan yaşı baş parmağımla silerek otele doğru adımlamaya başlamıştım ki az öncekinin aksine nazik bir şekilde kolumdan tutularak durduruldum. O kadar nazikti ki karıncayı andırmıştı. Mayışmış gibi hissettim bir kaç saniye. Sanki canımı acıtmak istemezmişçesineydi bu dokunuş. Ona döndüğümde cebinden bir kutu çıkardı. "Sana bunu daha güzel şartlarda vermem gerekiyordu ama gecemiz mahvoldu." Diyerek burukça gülümsedi. Tepki vermedim. Kalbim yeterince varlığını hissettiriyordu zaten kim bilir ağzımı açsam ne söyleyecektim. Kutunun kapağını kaldırdığında iki tane bileklik çarptı gözüme. Biri mavi biri kırmızı idi. Ve ikisinin de üzerinde 'Believe' yazıyordu. Göz yaşlarım hızını arttırırken rüya mı gerçek mi olduğunu ayırt edemiyordum bu yaşadıklarımın. Suçlu ben mişim gibi davranıyordu. Öyle miydi gerçekten? Bütün suçlu ben miydim? Elimde yabancı bir el hissedince kendime geldim. Yabancı diyorum çünkü onu tanıyamıyordum. Böyle olmamalıydı... Kırmızı olanı bileğime taktığında maviyi Alıp bana uzattı. Boş gözlerle ona bakarken "bileğime tak." Dedi. Bilekliği alıp yavaşça ona taktım. Hala ağlıyordum. Ellerimi avuçlarının içine alıp "bunu beni sevdiğin sürece Çıkarma olur mu?" Dedi hipnotize eden sesiyle. Bu nerden çıkmıştı şimdi? Ben cevap vermeyince konuşmaya devam etti. "Çünkü ben seni Sevdiğim sürece çıkarmayacağım." Gözlerine baktım. Ciddi miydi? Beni seviyor muydu? Ama nasıl? O benimle dalga Geçmiyor muydu? Dudaklarımda hissettiğim yumuşak bir baskıyla Gözlerimin önünün karardığını hissettim. Sendelesemde Güçlü kollar tarafından sarmalanmıştım hemencecik. Sıkıca kollarımı ona sardığımda beceriksizce Karşılık vermeye çalışıyordum. Ikimiz de nefessiz kaldığımızda birbirimizden ayrılırken beni bırakmasını istemiyordum. Güzel veya çirkin. Hep onunla olmak istiyordum. Ama çok geç kalmıştım gerçekleri anlamak için. "Hoşçakal Türk kızı." Dudaklarıma son bir buse kondurduktan sonra Arabasına binip, son pişmanlıklarımla baş başa Bıraktı beni.

*şimdi ki zaman*

Her şey benim yüzümdendi. Bunu kabullenmiştim ama birden ortaya bir adet Bieber çıkıp size aşık gibi davransa, hatta Aşkın'ı direk ilan etse inanır mıydınız? Ben inanmadım ve bu hayatımın en büyük hatasını yapmışım gibi hissetmemi sağlıyordu. Zor dindirdiğim yaşlar tekrar birikmeye başladığında Kafamı geriye yatırdım ama bu seferde yanlardan ince bir yol çizdiler kendilerine. İlke hızla yanıma geldi. "Bu kadar üzülme herşeyim." Sesi Çatallı çıkıyordu. Dokunsanız ağlayacak gibiydi. "Kendini bu kadar yıpratma bebeğim." Büşraya baktım. "Hayatımın en büyük hatasını Sevdiğim çocuğa karşı yapmışken bunları söylemeyin bana." Sesim tahmin ettiğimden daha güçsüz çıkmıştı. Ben böyle değildim. Güçsüz olamazdım. Hiçbir zaman boyun eğmezdim ki ben! Hep çabalardım bir Şeyler için. Ağlamamalıydım.

Hızla Gözlerimi sildim ve ayağa kalktım. "Hadi geç kalacağız." Bir anlık değişimimden dolayı afalamışlardı ama bozuntuya vermedim. Ayakkabılarımı giyinirsen kızlar son hazırlıklarını yapıyorlardı. Artık eve dönüş zamanı gelmişti. Normal hayatımıza geri dönecektik. Sırt çantamı yüklendiğim de bavulumu da kapıya doğru sürüklemeye başlamıştım. Diğer kızlarda toparlandığında odaya son bir bakış atıp dışarı çıktık. Anahtarlar Büşranın elindeydi. Görevlilere iade etmesi için ona vermiştik. Merdivenlerden inmeyi nihayetinde başardığımızda Büşra lobiye ilerlerken bizde Bulunduğumuz yerde durup soluklanmaya başladık.

***

Önce ilkeyi Havaalanında yolcu edecektik sonra da Simay, büşra ve beni terminalden yolcu edip evine gidecekti. Böylece kısa maceramız sona ermiş olacaktı(!) taksiden indiğimizde Havaalanı'na giriş yaptık. Hepimiz çok sessizdik. Ayrılıyoruz diye miydi?

***

İlkenin uçağının anonsu yapıldığında hepimiz ayaklandık. "Ayrılamayız ya!" Büşra'nın sesi ağladı ağlayacak gibi çıkmıştı. Hoş! Benim de ondan farkım yoktu ya. Boğazıma koca bir fil oturmuş gibiydi. Yutkunmama rağmen gitmiyordu bit türlü. Hepimize teker teker sarıldığında sıra simaya gelmişti. "Üf be simay. Çok tatlısın." Diyerek ona da sarıldı. Gerçekten de öyleydi. Tonton bir yüzü vardı ve bebek gibiydi teni. Her neyse. "Hoşçakal güzel Bacaklı kız." Dedi simay. Dudağımı ısırdım. "Hey sen nerden biliyorsun?" Simay yan gözle bana bakarken ilke tabi ki sorduğu sorunun cevabını da biliyordu. Gözlerini devirip "neyse. bacaklarımın güzel olduğunu öğrenmen iyi olmuş"  son kez vedalaştıktan sonra biletini kontrol ettirip uçağına ilerledi. Sıra bize gelmişti.

Terminalden içeri girdiğimizde otobüsün kalkmasına 5 dk gibi bir zaman dilimi kalmıştı. Trafik nedeniyle geç kalmıştık. Malum şehrimizden bir adet Bieber geçti. "Olum siz gitmeyin lan." Simaya baktım. "Keşke kanka ama henüz 18 olmadım." Dedim. Büşra iç çekti. "18 olunca ne oluyorsa sanki." Elimi boynuna sardım. "Öyle söyleme Büşra. Hayallerimizi unutma. O sınavı kazanacağız ve Amerika'ya gideceğiz." Gülümsedi. "Üf be! Ne olur Londra'ya gitseniz? Ben gelmem Amerika'ya. Ingiltereye gideceğim." Büşra, "sen oraya git. Biz de Amerika'ya." Simay Gözlerini devirdi. "Ne kadar da zeki bir kız." Saate baktım. "Otobüsü kaçıracağız." Deyip aniden ruh malıma sarıldım. Bir kaç öpücük falan bıraktık birbirimizin yanağına. Ondan ayrıldığımda bu sefer Büşra ile sarıldılar. "Kendine iyi bak simay." Simay da gözleri dolmuş bir şekilde, "sizde öyle." Dedi. O an yaşlar yüzümü ıslatmaya başlamıştı. Bavulları bagaja muavine verdik ve otobüse çıkıp yerimize oturduk. Tabi ki cam kenarı benimdi. Otobüs harekete geçtiğinde simaya sulu gözlerle bakarak el salladım. O da aynı şekilde karışıklık vermişti. Otobana girdiğimizde başımı Büşranın omuzuna koyup, kollarımı beline sardım. Ne yani şimdi bitmiş miydi her şey?

Merhaba. Gece 12 olmadan yayınlayabilmek için kısa tuttum çünkü 10.02.2016 doğum günüm. Yani size doğum günümde yb paylaşıyorum. Bir hafta sonra tekrar paylaşıcam. Bana doğum günü hediyesi verir misiniz lütfen? Çünkü aynen şöyle dolaşıyorum etrafta. 'Okuyucularım bana bahmiyi oy istiyim ver miği' mutlu edin beni yaff üf

🎉 bir belieber'ın hayali ( justin bieber fan fiction) hikayesini okumayı bitirdin 🎉
bir belieber'ın hayali ( justin bieber fan fiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin