Bir türlü susmak bilmeyen alarmı elimle vurarak susturdum. Kafam hala yastığın altında uyuma mücadeleme yardım ediyordu. Battaniyemi biraz daha üstüme çektim. Bugünün geleceğini hiç düşünmemiştim ama sonunda geldi çattı.
"Vanessa, meleğim! Uyan hadi! Bugün kesinlikle geç kalmamalısın."
Annemin sesiyle kafamı yastığın altından çıkardım. "Bir dakikaya kalkmış olurum anne!" diye karşılık verdim. Ama bir gram kalkma isteği yoktu içimde. Kafamı tekrar yastığa bastırdım. "Henüz hazır değilim.." diye mırıldandım. "Neden bugün yatakta kalamıyorum. Aa, sanırım karnım ağrıyor."
Başımda vızıldayan Red'le kafamı kaldırdım. Red. Benim tatlı uğur böceğim. Onunla aramızda kimsenin anlayamayacağı bir dil vardı. Tıpkı diğerlerinin yoldaşlarıyla olduğu gibi. Red'de benim yoldaşımdı. Okul bitene kadar benimle olacaktı. Ah, Melekler okulu! Hazır değilim ki ben...
Yinede Red haklıydı. "Haklısın Red. Bahane üretmemeliyim." Hala vızıldamaya devam eden Red'le yataktan kalktım. "Tamam tamam. Kalktım işte!" Yürümek yerine kanatlarımı kullanarak havalandım. En azından onlar hazır gibiydi. Aslında enerjim yerindeydi. Rutin işlerimi çabucak hallettim ve artık hazırdım. Odama şöyle bir göz attım ve bana üzgünce bakan ayıcığımı gördüm. Tamam belkide üzgünce bakmıyordur...
Yanına gittim ve elime aldım. Okula gitmem ve evden ayrılmam tamamen bir trajediydi benim için ve olabildiğince dramatize etmekte üstüme tanımıyordum. Derin bir nefes aldım. "Herkesi özleyeceğim, ama en çok da seni. Biliyorsun artık 16 yıldız yaşındayım. Bu yüzden gitmem gerek." Veda konuşmamı yapmıştım ve işte gidebilirdim. Başka bir zaman olsa halime gülebilirdim ama şimdi bunun için fazla hüzünlüydüm. Aslında çoğu melek bugünü iple çeker. Ama ben...bilemiyorum. Annemi, evimi özleyeceğim. Sonuçta güvenli evimden uzakta hiç bilmediğim bir yere gidiyorum.
Dün annemle birlikte hazırladığımız bavulumu aldım ve hızla aşağıya inerek annemle vedalaştım. Birazda heyecanlıydım. Midem yemek kabul etmiyordu. Biraz mı dedim ben? Sonunda kapıdan çıkıyordum işte. Red'de uçarak yanımdan geliyordu hep. Biraz yürüdükten sonra arkamı döndüm. Ve son kez anneme gülümseyip el salladım. "Hoşçakal anne! Artık kendi başımın çaresine bakabilirim. Beni merak etme."
Annemde gülerek el salladı. Bana güven veren bir gülümsemeydi. Ama yinede arkamı döndüğüm an gülümsemem kaybolmuştu. Dik omuzlarım birden çöküverdi. Neler olacağını merak ediyordum. Melekler şehrini gerçekten çok özleyeceğim.
Kanatlarımla hafif havalanarak öyle ilerlemeye başladım. Işıklara gelmiştik. O sırada yanımdan uçarak ayrılan Red'le hafif bir telaşa kapıldım. Çünkü yoldan Yüce Melekler geçecekti. "Buraya gel Red! Yüce Melekler'e her zaman saygı göstermemiz gerekir."diye Red'e seslendim. Red hemen geldi ve ben de hayranlıkla Yüce Melekler'i izledim. "Gördün mü Red. Bir gün ben de onlar gibi olacağım."
Onların parlayan büyük kanatları vardı ve gerçekten ışık saçıyorlardı. Büyüleyiciydiler.
"Tabi bunun için önce bir seviye atlamalısın."
Duyduğum sesle arkamı döndüm. Elinde bavuluyla Urie'yi görmem beni çok sevindirmişti. Kocaman sarılırken birbirimize şaşkın ve mutlu sesimle konuştum. "Urie, burada ne yapıyorsun? Seninle büyük kapıda buluşmayacak mıydık?"
"Şey evet, ama beraber gidersek daha iyi olur diye düşünmüştüm." dedi. Gülümsedim ve birlikte biraz daha ilerleyip sonunda vardık. Çok kalabalık olmayan bir sıra vardı büyük kapının önünde. Ve birde iri cüsseli bir melek. Gelenlere sırayla kapıyı açıyordu. Beklemeye başladık. Biraz stresliydim ve tedirgin hissediyordum. Derin nefesler alıyordum. Kafamda bir sürü düşünce cirit atıyordu. "Sıradaki gelsin lütfen!"
"Sıradaki sensin Vanessa!" dedi Urie heyecanla. Daldığım düşünce havuzundan çıktım ve hislerimi belli etmemeye çalışarak güldüm. "Diğer tarafta görüşürüz Urie."
"İyi yolculuklar arkadaşım!" Urie güç vermek istercesine elimi sıktı. Evet şimdi daha iyi hissediyordum. Uçarak kapının önüne geldim. İri cüsseli ve yaşlı melek konuşunca birden irkildim. "Hazır mısın, Vanessa?"
"Umarım hazırımdır." dedim. Artık biraz daha iyi gibiydim.
"Oraya ilk kez mi gideceksin?" dedi bilge sesiyle yaşlı melek. Üzgünce kafamı salladım.
"Bu evden ilk uzak kalışın o halde?"
"Evet, öyle." dedim çabucak. Yaşlılar hep aynıydı işte. Bir ton soru. Yinede onlara saygı duyuyordum. "O zaman Yüksek Küreler seni korusun." dedi ve elindeki sarı çanı sallamaya başladı. Red'e baktım. Onun benden daha iyi hissettiği kesindi.
Önümdeki kapının etrafından beyaz ışıklar çıkmaya başladı. "Git şimdi. Ve sakın korkma, tamam mı?" dedi yaşlı adam usulca. Yavaşça gidip kapının koluna dokundum ve ardına kadar hızla açılan kapı vakumlayarak beni içine çekmeye başladı. Öyle hızla savruluyordum ki çığlıklarım yankılanıyordu. Tüm bedenim boşlukta hızla düşüyor gibiydim. Kuvvetli, çok kuvvetli bir hortumun içinde hapsolmuş gibi. Sonunda tekrar beyaz bir parlaklık gördüm ve içinden geçerek normale döndüm. Bulutların arasına çıkmıştım ve dengemi kaybederek savruldum ardından yola doğru yalpaladım. Ayaklarımı yere basarak bir kaç adım attım hızla ve durdum. İyi haber; düşmemiştim.
"Nerede-" diye cümleme başlayacaktım ki karşımdan hızla bana doğru gelmekten olan kamyonu görmemle kitlenmiştim. Düşüncelerimi uygulayamıyordum çünkü şoktan vücudum kitlenmiş gibiydi. Bu olanlara inanamıyordum. O an yapabildiğim tek şey ellerimle gözlerimi kapatıp 'hayır' diye bağırmak oldu. Yine başka bir zaman olsa halime gülebilirdim ama şuan kamyon beni ezecekti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ZİNDANI
FantasyKötü bir şeytan iyi bir meleğe aşık olabilir mi? Ya melek, o da bu şeytanı sevebilir mi? Birbirlerine dokunmaları ve nefret dışında bir his beslemeleri yasakken onlar ya aşık olursa? Bu aşktan beslenen büyük bir düşman ve korunması gereken insan por...