Boş zaman. Hayatımızdaki her şeyin arasına sıkıştırdığımız iki sihirli kelime. Bir hobi, hoş zaman. Kendimizi eğlendirmek ve rahatlatmak için yaptığımız bir şeyler. Ya da o an için güzel olan bir oyun.
Boş zamanlarımızda, kendimizi istediğimiz gibi eğlendirebiliriz. Eğer yapamıyorsak da, elimizden gelenin en iyisini yapmak için uğraşırız. Ama ne zaman birileri çok eğleniyorsa, birileri de hiç eğlenmiyor demektir.
Hayatlarından memnun olmayanlar çevrelerindeki her şeyi değiştirmek ve Dünya'yı karmaşaya sürüklemek isterler.
Hiç beklemediğiniz bir an da oyun tehlikeli olabilir.
Dizginlerin sizde olduğunu düşünürken tuzağa düştüğünüzü çok geç fark edebilirsiniz. Ama iş işten geçmiş olabilir...
Urie ve Sierra ile alışveriş merkezi gezmek ne kadar keyifli ise o kadar keyifle etrafta dolanırken Sierra çoktan gözlüklerin olduğu tarafa çekmeye başarmıştı bizi. "Şunlara bakın, muhteşemler." dedi neşeyle. Kaç dakikadır burada olduğumuzu bilmiyordum.
"Hadi, gitmemiz gerekiyor." dedim Sierra'nın omzuna dokunarak. "Bir dakika, bu gözlükler şu ana dek gördüklerimin en iyisi." dedi Sierra ve gözlüklere sarılmak istermiş gibi yaklaştı.
"Evet ama onlara dokunamazsın bile. Sen bir meleksin yoksa unuttun mu?" dedim kaşlarımı hafif çatarak. "Imm, tamam." dedi isteksizce ve yürümeye devam etmeye başladık.
"Sadece vitrinlerden bakabilsem de Dünya'lıların alışveriş merkezlerini gezmek çok eğlenceli. Moda anlayışları inanılmaz. Şu kıyafetlere bak." dedi heyecanla ilerideki bir kaç liseli grubu göstererek.
"Hadi acele et Sierra, Dünyalıları kaçıracağız." dedi Urie. Omzumdaki Red'e döndüm. "Red, Andrew ve Jennifer nerede?" Jennifer, Urie'nin Dünya'lısıydı. Ve Andrew ile takılmaya başlamışlardı. Jennifer dış güzelliğe aldanıp kendini değiştirmek üzereyken Urie olayı düzeltmiş ve Cabiria'yı yenmişti . Sonucunda ise doğal güzelliği sayesinde Andrew onu dışarıya davet etmişti. Şimdiyse biz buradaydık.
Az bir vaktimizi gezmeye harcasak da burada görev için bulunuyorduk. Red uçarak küçük bir ekran yarattı. Jennifer ve Andrew sinemaya giriyorlardı. "İşte oradalar." dedim Urie'ye.
"İkisi arasında gerçekten bir ilişki var." dedi Urie sırıtarak.
"İlişki mi?" diye duyduğumuz kalın kız sesiyle aniden yanımıza bakmamızla az ilerimizde duran Fernando ve Cabiria'yı görmemiz bir olmuştu. "Düşüncesi bile midemi bulandırıyor." diye devam etti Cabiria sözlerine. Uçarak yanlarına vardım ve ayaklarımı sertçe yere bastım.
Günlerdir Fernando'yu görmüyordum ve şimdi işte karşımdaydı. Derin nefes al. Sakin ol. O senin düşmanın. O iğrenç biri. Bana neler oluyordu böyle hadi ama!
Kaşlarımı çatarak konuşmaya başladım. "Burada ne arıyorsunuz?"
"Melekler korur, şeytanlar baştan çıkarır. Bunu hatırlıyorsun değil mi? Andrew benimde dünyalım. Yani o nereye ben oraya. Kendini buna alıştırsan iyi olur." dedi Fernando alayla bakarken. Gözlerinde nefret vardı. Tıpkı ilk günlerdeki gibi alaylıydı. Sinir yoktu. Beni umursamıyordu. Tıpkı benimde yaptığım gibi!
Düşüncelerime ne oluyordu benim böyle! Fernando'ya beslediğim kötü duygular her geçen gün arttığı için bozulmuş olmalıydılar. Bende anlayamıyordum çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ZİNDANI
FantasyKötü bir şeytan iyi bir meleğe aşık olabilir mi? Ya melek, o da bu şeytanı sevebilir mi? Birbirlerine dokunmaları ve nefret dışında bir his beslemeleri yasakken onlar ya aşık olursa? Bu aşktan beslenen büyük bir düşman ve korunması gereken insan por...