"Bence senin güzel bir banyoya ihtiyacın var!" dedim sesimi duyması için hafif bağırırken. Dalgaların üzerinde sörf tahtasını ustaca kullanıyordum. Onunda benden aşağı kalır bir yanı yoktu. Kırmızı bayrağa ilk ulaşan ilk hakka sahip olacaktı. Gözlerimi kıstım ve bayrağı hedef aldım.
Yanımda benimle aynı hızda ilerleyen Fernando'da en az benim kadar istiyor gibi duruyordu. Hayır, gözümü korkutmasına izin vermeyecektim.
"Bunu bilerek seçtin. Bu adil değil!" dedi gözleri karşıyı hedef almıştı.Bu lafları söylüyordu ancak sesi keyifli gibiydi. Kendine öylesine güveniyordu ki onu yenecektim ve suratındaki ifadeyi görecektim.
"Mücadele Odası'nda kısıtlama yoktu, hatırlamıyor musun? Bayrağa ilk ulaşan kazanır, sence de yeterince kolay değil mi?" dedim mutlu bir şekilde. Ben de kendime güveniyordum. Görelim bakalım seni kendini beğenmiş şey!
"Bakalım beni geçebilecek misin?"dedim keyifli ses tonumla. Gözlerimi kapattım ve ellerimi çok az iki yanda açarak aklımda kelimeleri yankılandırdım. 'Hızlı kanatlar.' Ardından kanatlarımda hissettiğim büyüme ve parlaklaşma kendime güvenimi arttırırken gözlerimi açtım. Gülümsedim ve kanatlarımı döndürerek hızımı attırdım. Bir pervane görevi görüyorlardı artık.
"Tamam, epey hızlısın ama neler yapabileceğimi henüz göstermedim!" diye bağırdı arkamdan sinirle. Gülümsedim. Boşuna konuşuyordu, ben gerçekten hızlıydım. Ardından arkamda duyduğum büyük bir gürültü sesiyle kaşlarımı çattım. Dalgalar artarken aralarından bana ulaşmaya çalışan dev alevleri gördüğümde gözlerim kocaman açıldı. Suların üzerinden kayarak alevler bana doğru hızla ilerliyordu.
Alevlerinden kaçamadım. Bana çarpıp dengemi bozmamı sağlarlarken son anda sörf tahtamın üzerinde durmayı başarmıştım. Attığım çığlık dalgaların arasında boğuklaşırken kanatlarım eski haline dönmüş, hızım sıfıra düşmüştü. Ayaklarımı sağlam bir şekilde tahtaya bastım ve kafamı kaldırdım. "Biraz ateş beni yenmen için yeterli değil!" dedim gülümseyerek. Hızımı arttırarak yine onu geçmiştim.
Ben son sürat giderken birden Fernando'nun boğuk sesi geldi kulağıma. Aniden durdum.
"Yardım et Vanessa!"
Hızla arkamı döndüm ve gözlerim kocaman açıldı. Fernando sörf tahtasının üzerinde değildi. Denizin içindeydi ve çırpınıyordu! "Fernando!" diye bağırarak hızla ona doğru ilerlemeye başladım. "Dayan, geliyorum!" dedim ardından. Ona olan sinirimi düşünmedim o an biri boğuluyordu ve yardım etmeliydim. Kim olursa olsun. Yanına kadar ulaştım ve sörf tahtamda dizlerimin üzerinde oturdum. Artık Fernando'nun yanındaydım. Elimi uzattım. "Elimi tut." dedim hızlı hızlı nefesler verirken.
Ve herşey o anda oldu. Fernando dudağının bir kenarıyla gülmeye başlarken ben kaşlarımı çattım ve elini elimle buluşturduğunda beyaz bir elektrik çıktı ortaya. Elinden benim elime ulaşıyor ve tüm vücuduma yayılıyordu. Öyle güçlüydü ki ,bu büyük güç dalgası elimi Fernando'nun elinden koparıp çok uzağa fırlatmıştı beni. Tüm bedenim sarsılmıştı ve ani bir acı dalgası yayılmıştı her santimime. Çığlığım her zamankinden daha güçlü çıkmıştı. Suların içine gömülmüştüm, bir kaç saniyenin ardından toparlanıp hızla yüzeye doğru yüzmeye başladım.
Kafamı suyun içerisinden çıkardığımda Fernando sörf tahtasının üzerinden bana gülümsüyordu.
"Kaybettin. İnsan üzerindeki ilk hamleyi ben yapacağım!" Ve ardından hızla ilerlemeye başlamıştı.
"Birde sana yardım etmek istemiştim!" diye bağırsam da o çoktan gözden kaybolmuştu. O gerçekten bir şeytandı. O sıra da elimdeki yanma hissiyle gözlerimi elime çevirdiğim de gözlerim kocaman açıldı. Ona uzattığım ve onun tuttuğu elimde içi boş kırmızı çerçeveli bir yıldız oluşmuştu ve etrafı kızarıktı. Beynime akın eden Profesör Arkan'ın sözleriyle gözlerim kocaman açıldı. Soğuk dalgaların üzerinde öylece kalakalmıştım. Endişeyle alt dudağımı ısırırken mırıldandım.
"V.E.T.O....Dokunmak yasaktı."
○●○
Fernando insan haline dönüşmüştü. Başında siyah şapkası vardı. Siyah pantolonun üzerine dar ve hatlarını belli eden pantolonuyla aynı renk bir t-shirt giymişti. Bu haliyle gerçekten bir insana benziyordu. Sol gözünün etrafındaki yıldız hala yerli yerinde duruyordu. İnsanlar muhtemelen bunun bir dövme olduğunu düşünecekti. Değişik bir dövme... Gerçeği söylemek gerekirse iyi bir vücuda sahipti. Atletik bir vücut...
Ah, her neyse. Asıl düşünmem gereken şey görevdi. İlk hamle hakkı Fernando'daydı. Beni kandırarak elde ettiği hak!
Bense; hala melek halimdeydim. Fernando hızla ilerlerken ona yetişmeye çalışıyordum. Hedef Andrew'in eviydi!
Çok ilerlemeden durdu Fernando bir kapının önünde ve zile bastı. Bir kaç saniyenin ardından kapı hızla açıldı. Ben onlardan biraz uzakta kalmıştım ve hızla onlara doğru ilerliyordum. İşin içine kanatlarımı ekleyince yerden bir kaç santim havalandım ve bu şekilde daha hızlı varmaya çalıştım yanlarına.
"Andrew için bir paket getirdim. O sen misin?" dedi Fernando çatık kaşları ve dudağının bir kenarındaki gülümsemesini hiç eksik etmiyordu. İnsan olduğunda bile!
"Ama ben bir şey sipariş etmedim." dedi Andrew. Fernando'ya yetişeceğim diye efor harcamış ve yorularak hızımı düşürmüştüm. Ancak konuştuklarını duyabiliyordum.
"Parası zaten ödenmişti. Ama madem öyle, yapacak bir şey yok. Geri gönderirim. Çok yazık, yeni çıkan bir oyundu." dedi Fernando artık gülmüyordu ve kaşları daha da çatık duruyordu. Çocuğun kapıyı kapatmasını dilerken beklediğim olmadı. Fernando tam arkasını dönüp gidecekken çocuk kolunu tuttu. Çocuğa dönmeden yüzünden saniyelerle sinsi bir gülümsemenin geçtiğine yemin edebilirdim.
"Bekle, hangi oyundan bahsediyorsun? " dedi çocuk hızla, gözleri parlıyordu. Bu çocuğun oyun bağımlısı olduğuna emindim. Ve Fernando'nun bunu adı kadar iyi bildiğine de.
"Süper Oyun Konsolu için çıkandan." dedi Fernando suratını eski hale getirerek. Çatık kaşlarıyla çocuğa bakıyordu. Gözlerim kocaman açıldı. Hayır hayır hayır!
"Öyle mi, bende Süper oyun Konsolu var." dedi çocuk gülümseyerek. Fernando kaşlarını kaldırdı. "O zaman neden denemiyoruz? İki kişi oynayınca çok keyifli olduğunu duymuştum." dedi çocuğa cazip bir teklif sunarken. Çocuğun kabul edecek gibi olan halini görünce son gücümü harcayarak hızla onların yanına ulaştım. Fernando'nun yanında çocuğun tam karşısında durdum.
"Hayır hayır! Bunu yapamazsın, kız kardeşine bakman gerekiyor." diye bağırdım beni duyamayacağını bilmeme rağmen. Andrew, Fernando'nun elindeki oyunu aldı. "Aynen haklısın, çok teşekkür ederim." dedi gülümseyerek ve içeri doğru yürümeye başladı. Umutsuzca arkasından baktım. Ardından kaşlarımı çatarak Fernando'ya döndüm.
"Aferin sana Fernando! Şimdi bebekle kim ilgilenecek?" dedim sinirle. Fernando her zamanki gülümsemesini yaparak yüzünü bana yaklaştırdı. "Tabiki sen, Bayan Koruyucu Melek." dedi sinir bozucu sesiyle. Ardından ellerini ceplerine yerleştirerek arkasında sinirli bir ben bırakarak içeri doğru yürümeye başladı. Kaşlarımı iyice çattım. Şuanlık eğlenen taraf o olabilirdi ancak bu iş burada bitmeyecekti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ZİNDANI
FantasiaKötü bir şeytan iyi bir meleğe aşık olabilir mi? Ya melek, o da bu şeytanı sevebilir mi? Birbirlerine dokunmaları ve nefret dışında bir his beslemeleri yasakken onlar ya aşık olursa? Bu aşktan beslenen büyük bir düşman ve korunması gereken insan por...