Fernando içeri girip koltuğa rahat bir şekilde oturduğunda ben kapının önünde duruyordum. Andrew oyunu çoktan takmıştı. Fernando'nun geldiğini gördüğünde gözlerini ekrandan ayırdı ve Fernando'ya çevirdi.
"Kiminle konuşuyordun?"
"Önemli değil, hadi oynayalım." dedi Fernando önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi. Ardından Andrew oyun lafını duyunca pek de önemsemedi zaten . Kaşlarımı çatarak yanaklarımı şişirdim. Daha fazla bu manzaraya seyirci kalamayacaktım. Omuzlarımı düşürdüm, kapıyı kapattım içeri girerek bebek odasını aramaya başladım. İkinci denememde bulmuştum. Pembe bir odada beşiğin içinde saçları iki kuyruk yapılmış tatlı bir bebek duruyordu.
"Başbaşayız bebek." dedim beni duyup göremeyeceğini bildiğim halde. Evet artık biliyordum. O sırada bebek beşiğin içinde hareketlenmişti. Çıkmaya çalışıyordu.
Bebek tırmandı ve kendini beşikten dışarı attı. Hızla ona doğru ilerleyip tutacakken ellerimin arasından geçti. Ağzım kocaman açılırken puf yastıkların üzerine yumuşak bir şekilde düşmesiyle derin bir nefes verdim. Annesi iyi akıl etmiş gerçekten. Bebek ise hala oyun oynadığı sanıyor ve gülüyordu. Bebek dediklerimi anlamazdı, anlasa bile beni duyamazdı. Bunu biliyordum ancak kendime engel olamıyordum. Bazen tıpkı bir aptal gibi davrandığım olabiliyordu. Ama bir gerçek daha varsa Fernando benden daha aptaldı!
Bebek emekleyerek ilerlemeye başladığında kaşlarımı çattım. "Şimdi nereye gidiyorsun?" diye mırıldandım yılgın sesimle. Bebek ütü masasının yanına yaklaştı ve aşağıya doğru sarkan fişe takma kısmını tuttu. " Hayır küçük bebek. Bunu yapmak istemezsin." Gülerek kendine çekiştiriyordu. Hızla ilerleyerek ütüyü kafasına düşmek üzereyken tutmak istedim ancak ütü ellerimin arasından geçip yere düştü. Ellerimde ki ufak dalgalanma hissiyle yere baktım. Ütü bebeğin tam yanına düşmüştü. Kafasına düşmediği için şanslıydım. Kalbim çok hızlı atıyordu.
Benimle aynı duyguları yaşayan ve yanımdan hiç ayrılmayan Red'e döndüm. "Birşeyler yapmam gerektiğini biliyorum, ama ne yapmam gerek?" dedim mutsuzlukla. Bebek çoktan başka bir yerlere gitmeye başlamıştı bile. " Bir fikrin var mı?" diye sordum. Red üzgünce bana bakarken aklıma gelenle gülümsedim. Kanatlarımdan destek alarak daha da yükseldim.
"Red, dönüşümü başlat!" dedim. Red dediğimi anında yerine getirirken üzerime kondu ve dokunmasıyla üzerimden ufak bir ışık süzmesi çıkarken kıyafetlerim dönüşüyordu. Ben dönüşüyordum. Kanatlarım yok olurken ufak bir sızlama hissetsem de umursamadım.
Sonunda üzerimdeki herşey değişti. Tıpkı normal bir insan gibi gözüküyordum. Büyük bir ışık süzmesi daha çıktı son olarak ve bir anda ışık kayboldu.
Gülümsedim. Artık insan formundaydım.
Hızla bebeğin olduğu yere yürümeye başladım. Salladığı sehpanın üzerinden düşmek üzere olan vazoyu öne atılarak tuttum. Ancak bu yere düşmeme sebep oldu ve bebek bu halime bakarak gülmeye başladı.
"Harika." diye mırıldandım. Bu bebekle uğraşmak gerçekten çok zordu. Şimdiden kendimi çok yorulmuş hissediyordum. Bunu sana ödeteceğim Fernando!
Bir kaç zorlu dakikanın ardından sonunda bebeği uyutmayı başarabilmiştim. Yavaşça beşiğine yatırdım. Uyurken ne kadar da zararsız görünüyordu oysa. Gülümsedim. Her şeye rağmen çok tatlı bir bebekti.
Bir kaç adım gerileyip gözlerimi kapattım. Havalandığımı hissediyorum. Üzerimdeki kıyafetler değişirken kanatlarımı serbest bırakıyordum. Yavaşça çıkan kanatlarımla kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım.Melek formuma dönüşüm tamamlandığında çalan zilin sesini işittim. Hızla içeri girdiğimde Fernando koltukta rahat oturmasına devam ediyordu ve hala Andrew'le oynuyorlardı.
"Annem gelmiştir." diyen Andrew yavaşça kalktı ve kapıyı açmak üzere ilerledi. Fernando bana bakıp dudağının bir kenarıyla gülümsedi ve oturduğu yerden kalkıp büyük pencereyi açarak atladı.
Birinci kat olduğu için sorun yaşayacağını zannetmiyordum. Bugün onun yüzünden fazlasıyla yorulmuştum.
Andrew'in annesi eve girdi ve montunu çıkarıp astı. Yavaşça gülümsedim. Bebek uyuyordu ve her şey normaldi.
"Çok güzel." diye mırıldandım ve içim huzurlu bir şekilde oradan ayrıldım.
○●○
"Çok kötü. İnsanların yerine geçemeyeceğini söylemiştim." dedi Profesör Arkan bir elini kaldırmış bana doğru sallarken. Kaşları çatık bir şekilde bana yukarıdan bakıyordu. Kafamı eğmiş söylediklerini dinliyordum. Ancak daha fazla sessiz kalamayacaktım.
"Ama Andrew'in kardeşi ağır yaralanabilirdi." dedim sesim olayın heyecanıyla yükselmişti. Kaşlarım havaya kalkmış gözlerim daha da büyümüştü. Doğru bir şey yaptığımı düşünmüştüm oysa. Profesör Arkan bana doğru bir kaç adım atarak aynı ses düzeyinde konuştu.
"Bu Andrew'in sorumluluğuydu. Bunu anlamasını sağlaman gerekirdi."
"Ama nasıl? Fernando sürekli yanındaydı sırayı bana bırakmadı ki." dedim umutsuzca. Profesör Arkan bana doğru eğildi ve gözlüklerini düzelterek kaşlarını çattı. "Bu kadar yeter! Fernando elbette yapması gerekeni yaptı."
Andrew'in portresindeki masum gülümsemesinin yerini kaşları çatık sinsi gülümsemesi alırken Profesör Arkan konuşmasına devam etti. "Ve mücadeleyi o kazandı." Profesör Arkan arkasını dönüp yürümeye başladığında omuzlarımı düşürdüm. Kafamı öne eğdim ve sarı saçlarım yüzümü örterken Profesör bana bakmadan konuştu.
"Andrew'in iyiliği için bunun ilk ve son olmasını umuyorum. Buradaki işin bitti. Rüya Odası'na git ve iyice düşün." Üzgün bir şekilde Rüya odasına doğru yürümeye başladım. Odaya girdiğim beklenmeyen bir misafirle karşılaştım.
"Vanessa." dedi Urie gülümseyerek. "Nihayet geri döndün, seni yeniden gördüğüme çok sevindim." dedi ve gülümsemesini bozmadan bana sarıldı. Onu gördüğüme her ne kadar sevinsem de Profesör'ün dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Kollarımı kaldıracak gücü dahi kendim de bulamadım. Sanki ruhum hislerini bedenime böyle vuruyordu. Kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum.
"Anlatacak o kadar çok şeyim var ki." dedi Urie geri çekilirken. Ardından suratımı görmesiyle duraksadı. Ellerini omuzlarıma koydu. "Herşey yolunda gitti mi?" dedi endişeli bir şekilde.
Başımı öne eğdim. "Hayır, çok zor bir gündü."
Öne eğik başımla hafifçe gözlerimi yana çevirdim ve Fernando'ya değen elimde oluşan yıldızın artık içinin de tamamen kırmızı olduğunu görmemle elimi yumruk haline getirip sıktım.
○●○
Dev ekranın önüne doğru yürüdü grilere bürünen adam. Ekranda Fernando ve Vanessa'nın ellerinin birbirine değdiği zamanki anlar vardı. Fernando denizin içindeydi ve Vanessa yardım için elini uzatıyordu.
"Görüntüyü dondur. Şimdi." dedi sert kadın sesi. Grilere bürünen adam efendisinin ağzından çıkan kelimeleri yerine getirmek üzere bir kaç adım attı ve ekrana dokundu. Ekrandaki görüntü dururken grili adam ekranı iki elini kullanarak daha da büyüttü ve efendisine sundu.
"Aferin Marlon." dedi memnun olmuş sesiyle kadın. Adam hafifçe öne doğru eğildi." Çok teşekkür ederim Leydim."
Ve kadın hiç olmadığı kadar yakınlaşmıştı hedefine...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ZİNDANI
FantasyKötü bir şeytan iyi bir meleğe aşık olabilir mi? Ya melek, o da bu şeytanı sevebilir mi? Birbirlerine dokunmaları ve nefret dışında bir his beslemeleri yasakken onlar ya aşık olursa? Bu aşktan beslenen büyük bir düşman ve korunması gereken insan por...