8.BÖLÜM:"PLAN"

23 1 1
                                    


Yumuşak yatağımda oturmuş kucağımdaki orta çaplı defterin kapağını açarken Red kafamda uçuşmaya ve vızırdamaya başlamıştı. Tebessüm ederek karşılık verdim ona. Uçmasını defterimin köşesine konarak sonlandırmıştı.

Mavi kalemi elime alarak yazmaya başladım.


18.08.2016 / Perşembe

Sorunlarım korkunç bir kabusla başladı. Melekler şehri terk edilmişti. Evim terk edilmişti. Bir tek ben kalmıştım. Tamamen yalnızdım. Ama dediğim gibi bu sadece bir kabustu. Asıl kabus daha gerçekleşmemişti. Arkadaşlarımı tanıyorsun zaten. Urie. Gerçek bir doğa koruyucusu. Yanında sürekli olarak başkalarının rüyalarını kaydeden bir kamera taşıyor.

Miki, dönemi tekrar eden bir öğrenci. Ama bu seni yanıltmasın, gerçekten çok akıllı. Birde Sierra var. Çok tatlıdır. Komik biri. Ama gerektiğinde sert olabiliyor.

Birlikte moralimi düzelttiler.

Moralim neden mi iyi olmalıydı?

Her zaman ki gibi, erkekler.

Birinci sorunum koruyucu meleği olduğum ve başı dertte olan arkadaşını umursamayan Andrew idi.

İkinci sorunum Fernando adındaki şeytandı. O da benim gibi bir öğrenci. Ama karşı taraf için çalışıyor. Beni mücadele odasında bir kez yenmişti. Arkadaşlarım olmasa ikinci kez de yenecekti.

Sierra ve Urie sayesinde Fernando'yu yenmiş ve Andrew'in yanına önce gitme hakkı kazanmıştım. Ama işin en zor kısmını tek başıma yapmalıydım...


Günlüğümü de son yaşananlardan haberdar ettiğime göre artık işe koyulmalıydım. Yavaşça defteri kapattım ve yazdığım müddetçe dikkatle beni izleyen Red'e baktım.

"Andrew'e önce ben gideceğime göre çok etkili olmalıyım." dedim inançla. Red'de mutlu bir şekilde uçmaya başlamıştı etrafımda. Kalın mor kapaklı defterimi kapatarak yastığımın altında maneviyatı olan medilimin yanına koydum ve ayağa kalktım. Bir kaç dakika içinde yola koyulmuştuk bile.

Yavaş adımlarla ilerliyordum. Red'de yanımda uçuyordu yine. Sokak bugün fazla kalabalıktı. Bir kaç gündür Fernando'yu görmüyordum. Ve görmek de istemiyordum. Onu maf etmek istiyordum sadece. Daha önce hiç birine karşı nefret beslememiştim. Melekler nefret etmezdi ki. O zaman bu hissettiğim neydi?

Ben bozuk bir melek miydim?

Kafam öne eğik yavaşça yürürken aklımda dolanan düşünceleri sis bulutu gibi dağıtmak istiyordum.

O sırada Red kendi dilinde benimle konuşmaya başlamıştı. Sanırım kafamı dağıtmak istiyordu. Gülümsedim. Akıllı Red. Onu anlıyordum ve bunu seviyordum.

"Evet öyle, Andrew'e, ona ihtiyaç duydukları an da arkadaşlarını terk etmenin kötü bir şey olduğunu göstermem gerekli." Red hoşuma gitmeyecek şeyler vızırdanmaya başlamıştı. Aniden durdum. Haklıydı. Kaşlarımı çatarak konuşmaya başladım. O da tam karşımda havada asılı kalmıştı.

"Biliyorum, haklısın. Bir hata daha yapma lüksüm yok. Hatırlatmayı keser misin?"

Red bana masum bir bakış atarak ileri uçmaya başlayınca kaşlarımı düzelttim.Avuçlarımı birleştirip öne doğru getirdim.

"Ah özür dilerim." Red anlayışla avucuma konduğunda ufak bir öpücük kondurdum. "Fernando sürekli olarak Andrew'i kötü yola çekmeye çalışıyor. Ve onu durdurmakta zorlanıyorum. Bu sinir bozucu. Çok sinir bozucu. " dedim Red'e. Bakışları birden arkaya kayınca usulca bende kafamı çevirdim.

AŞK ZİNDANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin