Tepeye doğru adım adım ilerlerken onu gördüm.
Ormanın içinden koşarak çıktı , üstünde her zamanki siyah kapşonlusunun yerine tuhaf , turuncumsu bir ceket vardı. Durup soluklandıktan sonra ceketini çıkardı ve çantasını açtı. Adımlarımı durdurup ne yaptığını izlemeye başladım , zaten beni görebileceği bir yerde değildim ve o yaptığı şeye gerçekten konsantre olmuş gibiydi.
Ceketini çantasına sıkıştırdıktan sonra içinden ilaç kutusu olduğunu tahmin ettiğim kutuyu çıkardı ve ilacı içti. Bunu yaparken maskesini hafifçe sıyırmıştı ama ne yazık ki suratını yine göremedim.
Sonunda her şeyi çantasına koyup yere oturdu. Adımlarımı hızlandırıp yanına gittim.
"Merhaba."
Beni fark edince ayağa kalkıp bana sarıldı.
Açıkçası böyle bir tepki beklemiyordum. Ama hoşuma gitmişti , ona sarılmayı sevmiştim. Her ne kadar bir katil olsa da.
"Merhaba Lee."
Sonunda sarılmayı bırakıp yere oturduk.
Bir süre öylesine konuştuk. En sevdiğim şiiri , yemeği ve kitabı sordu. Bende ona sordum.
En sevdiği kitap Çavdar Tarlasında Çocuklar mış ,yemekten en çok zevk aldığı şey de cheescake. Şiir okumazmış pek , ama Walt Withman'ı severmiş. Tüm bunları konuşurken ona hiç turuncu ceketi ve ilaçları sormadım , eğer bilmemi isteseydi bunu saklamazdı.
5 dakika dolduğunda ayağa kalktı.
"Tim."
"Ne?"
"Adım Tim. En azından bunu bilmeye hakkın var."
"Pekala , sonra görüşürüz Tim."
"Sonra görüşürüz Lee."