Bir Yıl Sonra
"Bana öyle bakmayı kes artık. Böyle boş boş bakmayı bırak Altuğ! Hiçbir şey senin suçun değildi. Bilemezdin böyle olacağını. Artık kendine gel. Bir yıldan beri ağzından tek bir kelime dahi dökülmedi.Kimseyle konuşmuyorsun. Kimseyi görmek istemediğin çok belli. Bu hastane odasında bir mahkum gibisin. Tedavine karşı çıkıyorsun! Durumun iyice kötüye gidiyor. Neden böyle yapıyorsun!"
Tuğberk karşımda konuşurken onun artık gülmez yüzüne baktım. Hayattan benim kadar kopmuş bir şekilde o dahi hiçbir şeye gülemiyordu artık. Yaklaşık iki yüz çocuğun ölümüne neden olmuştum. Hepsi benim yüzümden ölmüştü. Beni öldürmek için fabrikayı patlatan insanlar benim haricimde orada olan bütün çocukların ölümüne sebep olmuştu. Nasıl benim hatam olmazdı. Hedef kişi bendim onlar değildi. Gözlerimin önünde ilk önce lisede birisinin öldüğü görmüştüm. Şimdi yaklaşık iki yüz çocuğun... Elimdeki papatya işlemeli mendile şöyle bir göz attım. Küçük kız vermişti bana bu bez parçasını. Mutluluğunu dile getirmişti. Herkes beni suçlamasın diye dedem bir şekilde olayın üstünü örtbas etmişti. Asıl suçlular belliydi ama bunu polislere göstermek o kadar zordu ki sadece kendi içimizde halledebileceğimiz bir davaydı.
O adamların hepsini öldürmeden ölmek istemiyordum ama ben kimseyi öldüremezdim. Yeterince kişiyi öldürmüştüm bence.Neden o masum çocuklar ölmek zorundaydı. Neden! Her gün rüyalarımda o küçük çocuklar beni suçluyordu. Yaşamak bana işkence gibi geliyordu artık. Tedavilerime devam etmek istemiyordum. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Artık kendimi eskisi kadar güçlü hissedemiyordum. Adamlara duyduğum öfke beni körüklemiyor aksine kendimden nefret etme isteği uyandırıyordu. Ölmenin hızlı bir yolu yok muydu? Gözüm yanımdaki komidinin üstündeki vazoya doğru kaydı. Aklımı kaçırmış gibi birden vazoyu elimle kavrayıp alt kısmını duvara vurarak parçalamıştım. Çok acı çekiyordum. Artık bu acıya son vermek istedim bir anda. Kalbime doğru hızla savurduğum kırık keskin vazoyu bir anda Tuğberk benim bileğimden tutarak yaptığım hareketi engellemiş ve bana avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Ne yaptığımın farkında değildim. Kendime durmadan zarar veriyordum. Kollarım kesiklerle doluydu. Bir kere karnıma su bardağını kırıp sapladığımı hatırlıyordum. O günden beri yanımda nöbetleşe olarak bir Tuğberk bir Ramazan kalıyordu.
Tuğberk elimdeki kırık parçayı almaya çalışırken bana yalvarıyordu. Ben bırakmamakta kararlıydım ve onun gözlerinin içine boş boş bakıyordum. Neden bir katilin yanında duruyordu? Neden hala bana yardım etmek için elinden geleni yapıyordu? Gitmeliydi. Benim gibi bir kaçığı bırakıp kendi hayatına bakmalıydı.Hala planın işlemesi için her gün Faruk'un şirketinde çalışmaya devam ediyordu. Daha hırslıydı ve o adamları alaşağı etmek istiyordu piyasada. Önce güçlerini ellerinden almak istiyordu. Yoksa onlara zarar vermek o kadar kolay değildi. Artık hiç bir yaşama arzum kalmamıştı. Tuğberk benim yanımda durdukça asla gülümsemeyecekti. Onun yaşam enerjisini de ben alıp götürüyordum.
"Altuğ yalvarırım bırak şu parçayı..." Tuğberk'in yalvarır sesi fısıltıya dönüşmüştü artık. Avuç içlerim kanlar içindeydi. Bırakamıyordum. Beni engelleyip durmasına sinir oluyordum artık. Ondan kurtulmaya çalışırken aniden Tuğberk'in karnına sapladığım vazo parçasıyla gözlerim korkuyla açıldı.
Ellerim titrerken ağzımdan o zaman korkuyla "Tuğberk..." diye bir fısıltı çıkmıştı. Ona zarar verdim diye o kadar endişelenmiştim ki Tuğberk ise bana gülümseyerek bakmıştı. Soğuk bir gülüştü ama uzun zamandır ilk kez yüzünde ufakta olsa bir gülümseme oluşmuştu.
"Senin ağzından sonunda adımı duyabildim..." derken yüzünü buruşturdu ve hemen hemşire çağırmak için yanımdaki düğmeye bastım. Onun kanayan yarasına bakarken Tuğberk bana seslendi.