Bir deliyi eğitmek

103 8 2
                                    

Alaric'le konuşmamızın üzerinden tam bir hafta geçmişti. Annem yıkılmıştı. Kocası ve kızı hakkında hiçbir şey bilmediğini farketmişti. Babamı hiçbir zaman zorlamamıştı. Hep ailesiyle büyük bir kavga ettiğini ya da ailesinin ondan nefret ettiğini belki hiç bir ailesi olmadğını sanmıştı. Böylelikle babamın kendini yollara vurup  Avrupa'da yıllar geçirip Türkiye'ye uğradığını sanmıştı. Annesi, büyük annem bazı telekinezik özellikleri yüzünden büyükbabamı öldürmüştü. Koyu Katolik olduğu için hiçbir zaman özelliklerinin eğitilmesine yanaşmadı. Yaşı ilerledikçe yetenekleri artmaya kendini kontrol edememeye başlamıştı. Etrafındaki herkese acıdan başka bir şey vermemişti hayatı boyunca. Ben de öyleydim. Josh ve annem. Bu onlar için çok ağır olmuştu. Josh inanamıyordu ve inanacak gibi de gözükmüyordu. Günlerdir odasından çıkmamış. Günlerdir basketbol bile oynamıyordu. Bu onun tek tutkusuydu. Bugün onunla konuşacaktım. Alaric bana yardım edecek her şey normale dönecekti. Benim yüzümden onların da hayatlarının mahvolmasını istemiyordum. Bu şey tedavi edilemiyor olabilir ama en azından kontrol altına alınabiliyor. Bunu yapmak zorundayım. Sevdiklerim için. İleride gerçek bir yaşamımın olabilmesi için. 

 Yatağımdan kalkıp uyuşmuş olan ayaklarımın normale dönmesi için odada bir tur attım. Pijamalarımı çıkarıp üzerime günlük bir şeyler geçirdim. Saçımı da düzgün bir şekilde topladım. Kendime çeki düzen vermem gerekiyordu. Ben iyiysem onlar da iyi olacaktı çünkü. Odadan çıkıp hemen yan odadaki kapıyı çaldım. Beklediğim gibi içeriden ses gelmedi. Kapıyı direkt açtım. Camın kenarında dizlerini göğsüne yaslamış, oturuyordu. Geldiğimi farketti ama dönüp bakmadı. Gidip yanına oturdum.

- İyi misin?

Yavaşça başını çevirip acıyla gözlerimin içine baktı.

- Asıl sen iyi misin?

Endişeli olmasının sebebi bendim. Benim için üzülüyordu. Ben iyi olursam o da iyi olacaktı.

- Ben iyiyim Josh. Olanlar iyi değil ama ben yine de iyiyim. Bu şey hepimize ağır geldi bilmediğimiz pek çok şey açığa çıktı. Gerçekleri artık biliyoruz ve bundan sonra her şey iyi olacak.

Benim iyi olmam onu biraz olsun teselli etmişti. Hala acı çekiyordum. Ezgi'yi kaybedişim ömrüm boyunca unutabileceğim bir şey değildi. Ama unutmuşum gibi davranmalıydım. Onlara sürekli zarar veren bir yaratık olamazdım. Gülümsedim. Nihayet o da gülümsedi.

-Neydin sen şimdi?

Nihayet eski Josh aramızdaydı.

- Psişik, diyor Alaric. Diğerleri de öyleymiş.

Bir anda yüzü yine düştü.

- Gitmek zorunda mısın?

Gitmek zorundaydım.  Alaric benim gibi diğerlerine de yardım ediyordu. Söylediğine göre kocaman bir aileydiler ve onları çok sevecektim. Ailemden uzaklaşmak en son isteyeceğim şeylerdendi ama onlara zarar vermek daha kötüydü. İyi olduğumu göstermek için yüzüme bir gülücük takınıp konuştum.

- Geri gelip ömrüm boyunca yakandan düşmeyeceğim.

Bu sefer kahkaha attı. Neşesini yerine getirebilmiştim. Onu da alıp annemlerin yanına geçtim. Annem daha iyiydi. Babam annemle konuşmuşa benziyordu. kahvaltı ederken bu konu hakkında tek bir kelime bile etmedik. Her gün gibi normal ailemizin sıradan kahvaltısıydı. Sonra birden, birden yine konuşulanları duymaz oldum. Annemin kalkıp mutfağa geçtiğini gördüm. 5-6 dakika önce ısıtmak için götürdüğü çaydanlığı almak için gidiyordu. "Çay artık ısınmıştır" dedi. Mutfaktan geri dönüğünde elinde çaydanlık vardı. Sonra birden ayağı yemek masasının halısına takıldı. Elindeki çaydanlığı devirip sıcak çayı üzerine boşalttı. Yerimden sıçrayarak geri döndüm. Sanırım herkes durumumu anlamıştı. Annem ayağa kalktı. Tamam adım atacakken onu durdurdum.

- Çaydanlığı mı alacaksın?!

Şaşırmıştı.

- E-evet.

- Anne dur sen gitme ben alırım!

- Otur sen. Ben alıyorum işte.

- Hayır. Ben alacağım.

Babam durumu anlamış olmalı. Anneme oturmasını söyleyen bir işaret yaptı. Annem de farketti ki sesini çıkarmadan yerine oturdu. Gidip çaydanlığı getirdim. Hiçbir sorun olmadı. Şimdi daha iyi hissediyordum. Bu belki, belki bir yetenek olabilirdi. Annemi bir acıdan kurtarmıştım. Bu gördüğüm en net görüntüydü. Ve daha önce hiç ses duymamıştım. Bu bir ilkti. Alaric bu öngörünün bir tür kehanet olduğunu söylemişti. Adı her neyse artık işe yaramıştı. Kahvaltımızı bitirmiş, soframızı topluyorduk. Babam kahvaltı tabaklarını alırken kulağıma fısıldadı.

- Sen çok güçlü bir kızsın.

********************

Artık gitme zamanı gelmişti. Alaric'le birlikte onun öğrencileri için açtığı Indiana eyaletinin küçük bir kasabası olan Cicero''ya gidecektik. Çok uzaktı. Uçaklardan nefret ederdim. Ve bir de Jetlack olacaktım tabii. Ve kim bilir ailemden uzak kalmak canımı ne kadar yakacaktı. Ama onlar için dayanacaktım, dayanmalıydım. Benim gibi bir sürü deliyle yaşamak kim bilir ne kadar zor olacaktı. Okulumdan da ayrılmıştım. Geri döndüğümde kaldığım yerden devam etmem konusunda babam okul müdürüyle bir konuşma yapmıştı. Yokluğumu arayacaklarını pek sanmıyorum çünkü. Bu okulda pek arkadaşım, yoktu. Sağ olsun, Josh yine beni yalnız bırakmadı tabii. Neyse ki Alaric'i seviyordum. Onu yeni yeni tanıyordum ama yıllardan beri tanışıyormuş gibi yakındık. Aslında yıllardır tanışıyorduk sadece ben bunu bilmiyordum.

 Havalimanına bizi geçirmeye gelen Annem, babam ve kardeşim, hepsinde bir burukluk vardı. Hepsi üzgündü. Etrafında gördüğüm turuncumsu renkler üzgün olduklarının işaretiydi. Alaric bunu şimdiden öğretmişti. Bir ara o sert, havalı, melez basketbolcu çocuğun gözlerinde yaşlar biriktiğini gördüm. Bu bir ilkti. Josh küçükken bile ağlamazdı. Vedalardan nefret etmişimdir hep. Hepsine teker teker sarıldım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ben ağlarsam onlar da ağlarlardı. Vedalaşma faslını bitirip, uçağımıza gittik, yerleştik. 12 saat 45 dakikalık eziyet bizi bekliyordu

-------------------

Yeniden merhaba! Hikayeme bugün başladım. Bugün yayınladığım üçüncü bölüm oluyor. Eğer okursanız, yorumlarınıza gerçekten ihtiyacım var. Nasıl oluyor hiçbir fikrim yok. Her türlü eleştiriye açığım. Teşekkür ederim. :)

Aslında Olmayan ŞeylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin