Matt'le geçen o konuşmanın ardından çıkıp uyuyabilmiştim. Verdiğim sözü de tutacaktım. Ama... İçimi kemiren bir şey vardı. Oliver'ın havaalanındaki bana bakışları... Beni de diğer kızlar gibi etkisi altına mı sokmaya çalıştı? Belki de başardı. Dürüst olmalıyım, ondan hoşlanmıştım. Turkuaz rengiyle içinde boğulmak isteyebileceğin gözleri, çikolata rengi saçlarıyla doğru orantılı olan parfüm kokusu şüphesiz her kızı etkilemeye yetiyordu. Ama beni en çok etkileyen şey bakışlarıydı. Gözlerimin içinde sanki Oliver'ın en çok ihtiyaç duyduğu şey varmış gibi bakıyordu. İşte! Beni de etkisi altına almıştı. Ama bundan nasıl kurtulacaktım?
Sabah erken bir saatte kalkmış olmama rağmen kızlar uyandığında ben de yeni uyanmış gibi davrandım. Aşağı inmeden üzerime gök mavisi kotumu ve kolsuz lacivert gömleğimi geçirdim. Saçlarımla hiç uğraşmadan salık bıraktım. Aynaya baktığımda her zaman olduğu gibi aynadaki yansımamı seviyordum. Kendimle o kadar barışık bir insandım ki her halimi güzel buluyordum. Makyaj yapmazdım. Tek bir makyaj malzemem bile yok denebilirdi. Benim tarzım doğallıktı. Her şeyimi sevsem de en sevdiğim yanım bal rengi gözlerimle uyumlu bal rengi saçlarımdı. Kendime son bir kez daha baktıkan sonra kızların arkasından aşağı hızlıca inecekken kolumdan birinin tuttuğunu farkettim. Oliver'dı. Şimdi görmek isteyeceğim son kişiydi yani.
- Tekrar görüşemedik. İşlerim vardı. Nasılsın?
İşleri varmış. Ben biliyorum ya o işleri. Ciddi bir şekilde cevap verdim.
- İyiyim ya sen?
Ciddi ses tonumdan konuşmak istemediğimi anlamamıştı.
- Nasıl, alıştın mı bizimkilere?
- Evet, hepsi çok iyi.
Sen hariç pislik!
- Güzel... İnelim o zaman aşağı.
Hala anlamadı mı bilmiyordum. Sesimi çıkarmadım ve aşağı indik. Carol harika bir kahvaltı hazırlamıştı. Kahvaltı boyunca Oliver bana saçma sapan sorular sordu. Havadan, sudan hatta politikadan... İyice saçmalıyordu ve sabrederek her sorusunu yarım ağızla geçiştirerek cavapladım. Bana ne Amerika dış işleri bakanı Hilary Clinton'dan? Kahvaltıyı bitimiştik. Hep beraber sofrayı topladıktan sonra Alaric salonu işaret etti.
- Herkes derse!
Oliver atıldı.
- Bu derse ben de katılacağım Alaric.
Alaric gülümsedi.
- Çok iyi olur, biraz yardım.
Derse girecek olması çok kötüydü. Kaçacak bir yerim yoktu. Salona yerleştiğimiz de Alaric Psikokinezi çalışacağımızı söyledi. Yani empati. Yani Oliver'ın uzmanlık alanı! Alaric konuştu.
- Oliver, sen Sam'e yardımcı ol. O çok yeni.
Belli belirsiz bir sırıtmıştı.
- Tamam.
Yanıma yerleştiğinde yine gözlerimi adeta delip geçen bakışlarını yanında getirdiğini farkettim. Bana eziyet etmek üzere çikolata kokusu da üzerindeydi. Konuştu.
- Eeğ... Zihnini açmazsan duygularını göremem ki.
Zihnim mi?
- Kapalı mı ki?
Gülümsedi.
- Tabii ki kapalı. Sen bir psişiksin. Empatiyle duygularını göstermezsen kimse göremez. Ama ben görebilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aslında Olmayan Şeyler
Genç KurguFarkında olmadan neler yapabilirsin? Samatha Graham kendisiyle yüzleşiyor. Yeni bir dünyanın kapıları onun için açılıyor.