Ergen vs Fantastik

60 6 8
                                    

     Matt yapma bunu. Lütfen yapma. Oliver'la yakın olmamız seni rahatsız ediyor olamaz. Hayır, olmamalı. Neden rahatsız etsin ki? Neden kafanın içinde ben varım? Birbirinden harika yetenekler barındıran o beyninde neden ben varım da başka bir şey yok? Sebebini düşünmek bile istemiyorum.  Lütfen yanılıyor olayım. O filmlerdeki iki kardeşin arasını açan aptal kız olamam. Yıllardır izlediğim de hepsine küfrederim. Şimdi onların durumuna düşen ben olmamalıyım. Vay canına. Bu ne özgüven. Oliver'ın senden hoşlanıp hoşlanmadığını zaten bilmiyorsun. Matt'in de trip atmasının farklı sebebleri olabilir.  Hemen iki kardeş senden hoşlanıyor havalarına girdin.  Oh be... Böylesi daha iyi.

    Kafamın içinde salsa yapan saçma düşüncelerden sıyrılıp ne kadar tuhaf bir insan olduğumu düşünmeye başladım. Birkaç ay sonra dünyanın dengesini belirleyecek seçimi yapacaktım. Benimse düşündüğüm şey Wesley kardeşler arasında yapmak zorunda kalabileceğim seçimdi. Her şey çok  saçma geliyordu. Benden bir seçim yapmamı istiyorlardı. Özgür irademle yapacağım seçim zaten çok belliydi. Ama 'adil' bir seçim olsun diye diğerleriyle de görüşme yapmalıydım. Ama onların karşısında irademi kaybedebilirdim. Bunların adalet anlayışları nasıl bir şeydi. İrademi kaybederek yaptığım bir seçim zaten kendi seçimim olmazdı. Burda görmek istedikleri şey kötülüğe karşı güçlü olup olmadığımdı. Şimdi düşündüğümde biraz taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Scalyla'nın seçtiği taraf Scalyla kadar güçlü olabilirdi. Scalyla kötülüğe karşı yenilecek kadar güçsüzse iyi tarafı seçse bile iyi taraf zayıf kalacağından kötülük yine galip gelecekti. Tek çıkar yol Scalyla'nın güçlü olmasıydı. Scalyla da bendim.  Bu ne allasen? Selena mıyım neyim anlamadım. Üç kız çağırınca hemen yanlarına ışınlanayım. Bir de mal Hadesimiz eksik. " Ama Yüce Honos..." dediğimi hayal ederken kendi kendime kısık sesli kahkahalar atıyordum. Arkamdan gelen sesle fena faka bastığımı anladım.

- Biri kafayı yemiş galiba.

Ses Tyler'a aitti. Şimdi ne işi vardı burda. Şu anda Frank buraya gelse amma dramatik bir Türk filmi olurdu. Gerçek hayatta böyle şeyler pek olmasa da kendimi garantiye almalıydım.

- Galiba... En iyisi gidip bir yüzümü yıkayayım.

Tam hareketlenmişken nazikçe kolumu tuttu.

- Dur. Önce sana bir şey sormalıyım.

'Ne sorucan yia'  bakışımı ona gönderdikten sonra tekrar konuştu.

- Frank'i kendimden nasıl uzaklaştırabilirim?

- Ne?! diye öyle bir bağırmıştım ki. Eliyle ağzımı kapatmak zorunda kalmıştı.

- Sakin olursan ağzını açacağım.

Tamam anlamında hızlıca kafamı salladım. Elini çektiğinde konuşmaya başladım.

- Sen ne diyorsun? Ondan hoşlandığını sanıyordum.

- Ama hayır. Hoşlanmıyorum. Ve o. O kadar üstüme geliyor ki kırmamak için zaman geçirmek zorunda kalıyorum. Ve şimdi ona nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Yardım et.

- Ne yapabilirim ben? Kırmamak için yapmış olsan da belli ki ona umut vermişsin. 

- Ama ben böyle olsun istemedim. Normalde biraz ilgilenerek idare ederdim. Ama Frank ilgi delisi. Onunla ilgilenmekten zamanım kalmıyor. Sana söz vermiştim. Savunma çalışmaların için yardım edecektim ama hiç vaktim kalmıyor.

Bunu unutmuştum. Evet, beni çalıştıracaktı.

- Gerçekten o kadar çok mu zamanını alıyor?

Kaşlarını çatmıştı.

- Sadece uyurken yalnız kalıyorum. Şu anda da beni aradığına eminim.

Bu kötüydü. Her an buraya gelebilir. Bizi görebilir. O normal olmayan beyninde tuhaf şeyler kurabilirdi. 

- Eğer şu an seni arıyorsa ve bulursa hiç iyi olmaz. Benim gitmem lazım.

Hızlı adımlarla eve doğru gitmeye başladı. Arkamdan " Ne diyorsun? Anlamadım." dediğini duymama rağmen arkamı dönmedim.  İçeri girdiğimde salondan çıkan Frank'i gördüm. Malum kişi. 

- Hey, Sam. Tyler'ı gördün mü?

- Yoo. Bir şey mi oldu?

- Hayır. Olmadı.

-Neden arıyorsun o zaman?

Göz kırpıp benim girdiğim bahçe kapısından dışarı çıktı. Tyler'ın başı fena halde dertteydi. Ama ona nasıl yardım edebilirdim ki. Gidip " Frank, Tyler'ın peşini bırak çünkü o seni sevmiyooo" mu diyecektim. Bir de ben yani. Birkaç saat önce Frank tarafından sorguya çekilmiştim. Bu durumda Tyler'ın başına açtığı belayı yalnız başına düzeltmesi gerekiyordu. Belki de yardım edecek başka birini bulmalıydı. Belki de Angie. Yani Frank'le o daha samimiydi. Ve ondan şüphelenmezdi. Ama Angie'nin ağzında bakla ıslanmazdı. Ona durumu benim anlattığımı Frank'e yumurtlayabilirdi. Bu yüzden Tyler'ın Angie'yle konuşması daha isabetli olurdu. Tyler'ı eğer bir daha yalnız bulabilirsem, ona bunu anlatacaktım. İyilerin dostu, kötülerin düşmanı ben, Scalyla nelerle uğraşıyordu. Benim şu an tahtımda oturup emirler yağdırıyor olmam lazım eğer bu kadar önemliysem. Gerçekten kafayı yiyordum galiba. Ergen kız ve fantastik kız sentezinin bir örneğiydim. O sırada oturduğum koltuğun kıpırdandığını farkettim. Yanıma biri oturmuştu. Oliver... Ne zaman gelmişti de yanıma yerleşmişti? Konuştu.

- Yarın bakanlıktan biri seni görmeye gelecek.

- Bakanlıktan mı? Kim?

Kafasını kanepenin arkasına yaslamış ve ayaklarını sehpaya uzatmış. Kısmen yatay pozisyonda oturuyordu.

- Bilemiyorum. Klişeler işte seni tanımak isteyecekler.

- Peki gelsinler. Sana söylemem gereken bir şey var.

Kafasını hafif bana döndürerek konuştu.

Dinliyorum.

- Bugün Matt'le konuştum. Anlattı. Tartışmışsınız.

Kafasını kaldırmıştı. Şaşırdığı çok belliydi.

Ne anlattı?

- Oliver, ben biliyorum. Yani yaşadıklarınızı... Bir gece sizi bahçede tartışırken gördüm. Matt de beni gördü. Sonra onunla konuştuk o gece olanları anlattı. Kimseye söylemeyeceğime dair söz vermemi istedi. Eğer tekrarlanırsa kendisi gidip Alaric'e anlatacaktı. Bugün de dün gece eve geç geldiğini söyledi. Alaric'e anlatmayı planlıyordu. Ben de benim yanımda olduğunu söyledim.

Ağzı açık kalmıştı.Devam ettim.

- Ama bilmiyorum. Ben uyanmadan önce de benim yanımda mıydın? İşinize karışmak istemezdim ama koruma içgüdüsüyle söylemek zorunda kaldım.

Benden nefret ediyorsun değil mi?

Nefret mi?

- Hayır.

- O zaman yeterince şey bilmiyorsun demektir.

Omuz silktim.

- Nedenini biliyorum. Ve o yaptığın ya da yapabileceğin her şeyi açıklamaya yetiyor.

Ani bir hareketle kalkıp beni kendine çekti. Güçlü kollarıyla sardığı vücudum donakalmıştı. Hissettiğim tek şey sırtımı yakalamış elleriydi. Yüzünü omzuma yerleştirmişti. Nihayet kendime gelip ben de ona sarıldım. Tişortümün omzu nemlenmişti. Ağlıyor muydu yoksa?

______

Benim çok kıymetli okurlarım,

Bakıyorum diğer yazar sürekli trip atıyor. "Beğenmiyosanız okumayın yia" gibisinden. Evet, onların çok okuru var. Ama mutlu değiller. Ben mutluyum çünkü sizin gibi okurlarım var. 

İrem + Dora = 462895703803960406989408693486908349086 okur benim gözümde, sizi seviyorum.

- Duygusal Yazar

Aslında Olmayan ŞeylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin