Her zamanki gibi, bu sabah da okul kıyafetlerimi giydim ve odamdan çıkıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Daha mutfaktan içeri ilk adımımı atacaktım ki annemin beni çağıran şefkat dolu sesini duydum. Tabi ben hemen mutfak kapısının önünde olunca biraz daha yüksek gelmişti sesi.
"Neşe! Hadi kahvaltıya!"
"Buradayım anneciğim."
Annem de bunu beklemediği için ben ses verdiğimde yerinden sıçradı.
"Afedersin." deyip yanaklarından öptüm ve sıkıca sarıldım.
Masada oturmuş ve ben gelmeden önce çoktan yemeğe başlamış olan abim Rüzgar'a göz ucuyla bir bakış attıktan sonra abim ve annemle kısa bir selamlaşma faslı gerçekleşti. En son ben de masaya yerleştim ve kahvaltıya başladım.
Masada bir sessizlik vardı her sabahki gibi. Sevgili anneciğim tost makinasında kızarttığı ekmekleri masaya koyarken, bize de üzerine bolca tereyağı sürerek hunharca yemek kalıyordu.
Birkaç dakika sonra, abim doymuş olacak ki son kalan ekmeğini de ağzına tıktıktan sonra "Anne ben kaçtım." deyip alel acele evden ayrıldı. Evet gayet uyuz, gıcık yada sinir bozucu bir abim var ama ben onu yine de çok seviyorum çünkü o benim hayatımdaki tek erkek. O olmasa ne yapardım hiç bilmiyorum.
Ben de karnımı iyice doyurduktan sonra ceketimi aldım ve evden çıktım. Tabi benimle aynı özellikleri taşıyan ve yan binada oturan kankam Yağmur da benimle aynı zamanda çıkarak beni büyük bir yalnızlıktan kurtarmıştı.
O koşarken sırtında onunla bir zıplayan çantasını umursamadan koşarak yanıma geldi. Sanki birbirimizi beş yıl sonra tekrar görmüşüz gibi sarıldıktan sonra onun abisi Bulut da apartmandan çıktı ve böylece sürüyü tamamlamış olduk.
"Günaydın kızlar."
Yağmur bunu diyen abisine gözlerini devirdi.
"Abi ne kızları? Sen az önce evde demedin mi bana günaydın diye? "
"Dedim ama şimdi sadece Neşe dersem basit kalacak ama kızlar deyince daha bir havalı oluyor."
Ben Bulut abinin bu dediğine küçük bir kahkaha atarken Yağmur da bana katılmıştı.
Bulut abi abimin en yakın arkadaşıdır ve ikisi de aynı sınıftılar. Ben ve Yağmur'un da bundan farkı kalır bir yanı yok aslında.
Bulut abi ve Yağmur arasında çok özendiğim bir kardeşlik ilişkisi var. Mesela sürekli beraberlerdir. Arada sıra küçük tartışmaları olsa da öyle büyük bir kavga veya küslük yaşanmaz fakat aynı ben ve abim için de geçerli sayılmaz.
Babamın ölümünden sonra abim bana daha da soğuk davranmaya başladı aslında. O zamanlar ben beş o da sekiz yaşındaydı ve evet birbirimizi pek sevdiğimiz söylenemezdi. Ben abimin merak ettiğim eşyalarını izinsiz alır, oynar ve genelde yanlışlıkla kırardım. O da ya saçımı çeker ya da bana bebek diyerek beni kızdırırdı.
"Neşe dikkat etsene biraz!"
Yağmur'un birden kolumdan çekmesi ile son anda okulun bahçe duvarına yapışmaktan kurtulmuştum.
Biz iki lise birli olarak, utana sıkıla kapıdan girerken, Bulut abi bir lise son sınıf havasıyla kapıdan içeri girip ellerini ceplerine soktu ve sınıfına doğru ilerledi. Biz de ilk katta olan 9-B sınıfımıza ilerledik ve ortalarda bir yerlerde olan sıralarımıza geçip, bir ilk okulu havasıyla ilk dersin kitaplarını açtık ve önümüze koyduk.
Yağmur ve ben hiçbir zaman dersleri boşlayan, uyuyarak geçiren ve önemsemeyen öğrencilerden olmadık. Abilerimiz de öyledir. Hiçbir zaman öğretmenlerimize saygısızlık etmeyiz. Evet arada bizim de gıcık olduğumuz çok katı, sert ve disiplinli öğretmenler olabiliyor ama biz onlara karşı da saygılıyız. Kısacası biz inek lakabının fosilleşmiş hali gibi bir şeyleriz işte.
İlk dersimiz bittikten sonra direkt kantine indik ve Yağmur ikimizin yerine kuyruğa girdi. Ben de muhteşem şanssızlığımla evden çıkarken para almayı unutmuştum ve şimdi eğer abim verirse ondan para istemeye gidecektim.
Usulca abimin ve Bulut abinin de içinde olduğu, hepsi erkeklerden oluşan on ikinci sınıf grubunun yanına geldim. Bulut abi ne oldu dercesine bakarken, ağzımı oynatarak para dedim. O da anlamış olacak ki başını hafifçe salladı.
"Abiciğim," dedim ve koluna girdim. Elleri cebinde olduğu için pek zor olmamıştı ama kendisi bir adım geri atarak kolundan çıkmamı sağladı ve ne var dercesine baktı. Al işte hep aynı şeyi yapıyor ve hep bir soğuk davranıyor. "Ben evden çıkarken para almayı unutmuşum da acaba biraz para verebilir misin bana?" dediğimde acayip ürkütücü gözüküyordu ancak ardından cebinde olan elini çıkardı ve beş lirayı elime tutuşturdu. Tam parmak ucuma yükselip onu öpecektim, iki elini de belime koydu ve beni etrafımda döndürerek Yağmur'un beklediği kuyruğa doğru yönlendirdi.
Önünde sadece iki kişi olan Yağmur'a doğru suratım asık bir şekilde ilerledim ve paramı ona uzattım. Ben gelene kadar kuyruk zaten ilerlemiş ve sıra Yağmur'a gelmişti. İki karışık tost aldıktan sonra bir masaya oturduk.
"Yine aynı şeyi yaptı değil mi?" diye sordu. Hafifçe oynatarak kafamı salladım ve tostumdan büyük bir ısırık aldım.
Biz böyle sessiz sessiz otururken gözlerim kantinin etrafında dolanıyordu ve birden abim ve yanında konuşan kıza gözüm takıldı. Ama o konuştuğu kız dokuzlardan bana gıcık olan ve sürekli arkamdan saçma sapan planlar kuran kızdı. Aynı sınıfta değildik ama birinci dönem resim kulübünde ondan daha yetenekli bir çalışma yapmıştım. Tabi resim öğretmeni de benimkini daha çok beğenince o tabloyu okulun giriş katına tam da gözleri üzerine çeken bir yere asıp altına da benim ismimi ve sınıfımı yazdırıp imzamı da attırmıştı. O günden sonra da benim torpille onu geçtiğimi, hocanın gözünde sevimli kız rolü oynadığımı ya da hocaya rüşvet teklif edip o resmi oraya astırttığımı zırvalayıp bütün okula beni kötülemeye çalıştı, ama sadece çalıştı. Bunu başaramadı çünkü bütün okul ve öğretmenler benim kişiliğimin ve karakterimin nasıl olduğunu gayet iyi biliyordu.
Bu ikisi konuşurlarken arada sırada gülüyorlar ya da çok ciddi oluyorlardı. Bir ara ismi Pelin olan kız bana baktı ve sonra da sinsice sırıttı. Ardından bir iki saniye sonra da abim bana baktı. Mavi gözlerindeki o duyguyu çözmedim bir türlü. Babam öldüğünden beri böyleydi. Duygularını saklamayı çok iyi bilir, kimseye hiçbir şey belli etmezdi.
Biraz sonra ikisi konuşmayı kestiler ve ardından da zil çalınca herkes sınıflarına dağıldı. Matematik olan ikinci dersimizde, bana Fransızca gibi gelen problemlere ve sayılara bakarken hafiften Yağmur'dan yardım dileniyordum. Kız yapıyor abi ya. Cidden, ortaokuldayken Yağmur bir çok yarışmaya katılmış ve çoğunda da derecede bir puan alıp birçok madalya ve ödül kazanmıştı.
****
Günün geri kalanı da klasik bir okul günü gibi geçmişti. Tek fark ise şu Pelin ve arkadaşları teneffüslerde sürekli bana bakıyorlar ve bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Bunlar bir şeyler planlıyorlardı ya. Hadi hayırlısı.
****
En son dersin zili çalınca, oturduğumuz banktan kalktık ve sınıfa doğru adımlamaya başladık. Son dersimiz tarihdi. Kitaplarımı sıranın üzerine koyduktan sonra, babamın doğum günümde hediye ettiği üzerinde tatlı biri baba biri de çocuk, iki ayıcık olan kalemliğimi çıkarmak için çantamı karıştırmaya başladım.
Aman Allah'ım! Ne olmuşp buna böyle? Üzerindeki ayıcıkların suratları bir tahta kalemiyle karalanmış ve bütün parlak renkler koyu renklerle karalanarak ortaya iğrenç bir şey çıkarmışlar.
Sağ tarafımdan bir kıkırtı duyduğumda oraya baktım ve Pelin'in gurubundan olan kızlardan birini gördüm. Bana sırıtarak bakıyordu. Sinirle önüme döndüm ve kalemliğimi açtım. İçindeki küçük bir kâğıtta bir not vardı.
R.Ş.(Rüzgar Şimşek) ve P.A. (Pelin Akarsu) dan sevgilerle...
Basit bir kalemlik olabilirdi. Hatta fazla çocuksu ve eski olabilirdi ama onun manevi değeri çok büyüktü. O kalmelikte babam ve beni temsil eden iki ayıcık vardı ve onlar artık yoktu. Babam bunu almıştı çünkü o iki ayıcık bizdik.
Kağıdı buruşturup sinirle cebime koydum. Çıkışta bunun hesabını abime sorucaktım. O kalemliğin benim için çok değerli olduğunu biliyordu. Tamam beni sevmiyor hatta nefret ediyor olabilirdi ama o benim öz ve öz abimdi ve bana ihanet etmişti.
Öz abim bana ihanet etmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Nefret
Teen FictionBir kız ve abisi arasındaki nefret dolu ilişki... Genç kız, abisine çok bağlıdır, onu kimseyle ve hiçbir şeyle değişmez ve hayatında ona güç veren birkaç insandan biridir ancak 1 Nisan günü yaptığı bir şaka ona pahalıya patlar ve abisinin ondan nefr...