Sabah mükemmel (!) bir güne hazır olduğumu bilerek yataktan kalktım ve okul formamı giydim. Telefonumaysa kızlardan erken çıkmaları ve birkaç yere uğramaları gerektiği konulu birkaç mesaj gelmişti. Bu da demek oluyor ki okula yalnız gideceğim.
Saate baktığımda dersin başlamasına sadece yirmi dakika vardı. Kalcama kadar gelen sarı saçlarımı alel acele yandan bir şekilde toplayıp hiçbir şey yemeden ve odamı da dünkü dağınık halinde bırakıp evden çıktım.
Okula gitmek genelde on beş dakika alırdı ama ben evde de biraz zaman harcamış olduğum için büyük ihtimalle geç kalacaktım.
Uçarak son hızda merdivenleri inerken boş olduğunu bildiğim bir dairenin kapısı açıldı ve bir çocuk dışarıya adım attı.
"Çekil!" diye bağırdım bütün apartmanda yankılanacak şekilde. Tabiki de beni tutup düşmemi falan engellemedi. O içeriye doğru geri bir adım attığında benim sırtım yarı sert yarı yumuşak bir şekilde duvarla buluştu.
Ben sırtımdaki acının şiddetinin ne kadar olduğunu ölçmek yerine cantamda attığım kurabiyeler ezilmiş midir diye düşünüyordum.
"Rapunşel?" dedi karşımdaki çocuk. Şaşkınlıktan gözlerim büyürken ona baktım başımı yerden kaldırıp.
Sadece o bana rapunşel derdi çünkü saçlarım rapunzel gibi uzundu ve o nşe harfleri arasında adım gizliydi.
"Ege?" dediğimde yıllardır görmediğim ve rengi hala aynı olan ela rengi gözlerine baktım. Koyu kumral rengindeki saçlarıysa küçüklüğünden beri aynı saç şekline sahipti.
Mutluluktan dolan gözlerim ona bakarken o bana gülümsüyordu. Gözümden bir damla yaş düştüğünde ona sıkıca sarıldım.
"Nerelerdesin oğlum sen?" dedim yalandan sinirli bir tavırla. Güldü.
"Buradayım işte geldim yanına." dedi o da kollarını sırtıma sararken.
Ege ve ben doduğumuzdan beri arkadaştık. Kendimi bildim bileli onunla beraber bu binada oturuyorduk. Taki dördüncü sınıfın yaz tatilinde onlar taşınana kadar. Ama bir dakika onlar buraya taşındılar da biz nasıl farketmedik?
Ben sinirli bir şekilde eve gelirken iki tır görmüştüm değil mi? Demek ki onlardan biri Egelerinmiş.
Kapı numarasına baktığımda aynı numarayı gördüm. Eski dairelerine geri taşınmışlardı demek ki.
Apartmandan çıkıp yürümeye başladık. Onun da üstünde bizim okul üniformalarından vardı. Aynı okuldaydık yaşasın!
"Hangi sınıftasın?" diye sordum.
"9-B" dediğinde ellerimi çırptım neşeyle. Kendimle yani 😂😂😂. Espri yaptım gülün 😜😜😜.
O bana şaşkın bakışlar atıyordu. "Aynı sınıftayız." dedim. Güldü. Aslında daha samimiydik birbirimize karşı ama araya yıllar girmişti sonuçta.
Onu incelemeye başladığımda boyunun ne kadar da uzamış olduğunu fark ettim.
"Çok uzamışsın." dediğimde çarpık bir şekilde güldü.
"Tabi dördüncü sınıfta benden iki santim daha uzunsun diye ailece bir parti vermiştin ancak tek kişi sendin." deyip kısa bir kahkaha attı. Şimdi de pek kısa sayılmazdım aslında. İki santim daha uzundum omzundan.
Biz sessiz sessiz yolda gidiyorduk. Bir anda hüzünledim.
"Ay Ege ya." deyip ağlamaya başladım. Duygu yoğunluğu olmuştu bir anda. Üzüntüden değil de mutluluktan ağlıyordum. Duygusal bir insandım sonuçta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Nefret
Teen FictionBir kız ve abisi arasındaki nefret dolu ilişki... Genç kız, abisine çok bağlıdır, onu kimseyle ve hiçbir şeyle değişmez ve hayatında ona güç veren birkaç insandan biridir ancak 1 Nisan günü yaptığı bir şaka ona pahalıya patlar ve abisinin ondan nefr...