Ben Ege'nin ne demek istediği hakkında düşünürken zil çaldı. Sınıfa doğru yol aldığımızda o anı hatırlamaya çalıştım ama olmadı.
Bir de söylemeyi unuttum. Bizim gurubun on dördü de bu kampta yer alacaklar. Her zaman ki gibi beraberiz yine.
Biraz sonra sınıfa çok sevdiğim resim öğretmenim Aydeniz hoca girdi ve derse başladık. Sağ elim sargıdaydı hala ancak harfler köşeli de olsa sol elimle yazabiliyordum.
Aydeniz hoca hepimizden birer karikatür çizmemizi istedi. Ben de aklıma bir şey gelmeyince düşünmeye başladım. Ege ise çoktan çizmeye başlamıştı.
****
Ders çıkışı kitaplarımızı toplayıp sınıftan çıktık. Aydeniz hoca ödev olarak gerçek bir resme bakarak kara kalem çalışması yapmamızı istemişti. İki hafta kadar süremiz vardı ve Aydeniz hoca da kampta olacaktı zaten verilecek kurslar için.
Topluca evlerimize doğru yola çıktık. Aynı bir sürü gibi. Erkekler kendi aralarında muhabbetteyken biz kızlar oldukça sessizdik. Zaten bir kaç sokak sonra Çiçek ve abisi, Berna ve abisi, Pelin ayrılarak mahallenin biraz daha aşağısındaki apartmanlarına gittiler. Biz de dokuz kişi kaldık. En son Yağmur ve abisi de kendi apartmanlarına ayrılınca yedi kişi cümbür cemaat daldık apartmana.
İkinci kat Güneşlerindi. Üçüncüsü ise Egelerin. Biz de en üst katta işte. Herkes kendi dairelerine ayrılınca biz de abimle sessizce çıkmaya başladık. Çıktık... Çıktık... Çıktık...
Bu merdivenler uzamış mı ne ya. Altı üstü beş kat var. Galiba ben fazla uzattım. Ya da merdivenler uzamış. Ben saçmalamaya başladım iyice. En iyisi susayım.
En sonunda eve geldiğimizde abimin kapıyı açması için geriye çekildim. O kapıyı açınca ikimiz de içeriye girdik. Abim direkt odasına dalarken ben de ona uydum ve kendi odama daldım. Üzerimi değiştirip kulaklığımı taktım ve dışarıyı izlemeye başladım pencereden.
Kara bulutlar mı geliyor? Allah gök gürültüsü. Yıldırım mı düştü? Heeey yağmur yağıyor!
Koşarak kapıya gittim ve pek kalın olmayan ceketimi alıp üzerime geçirdim. Merdivenleri uçarcasına atlayıp apartmandan çıktım ve sahile doğru yürümeye başladım. Sahile gelince önce kollarımı açıp gökyüzüne baktım. Yağmur damlaları yüzüme düşüyordu. Birkaç kez etrafımda döndüm. Biliyorum çılgıncaydı ama ne yapabilirim. Yağmuru seviyordum işte.
Daha sonra gözüme tam denize bakan bir bank kestirdim. Kimse gelmeden oraya oturdum ve yağmurla birlikte denizi izlemeye devam ettim. Biraz sonra uyku gelmeye başlamıştı. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken kendimi banka uzanmış bir şekilde buldum.
****
Neler oluyor ya? Havalandım mı ben? Eyvah kaçırıyorlar mı yoksa beni?
"Çağrı abi?" Gözlerimi açtığımda direkt Çağrı abinin çenesi ve omuzlarıyla karşılaşmıştım.
"Abi ya. Kızım sen ne yapıyorsun burada böyle? Yağmur altında uyunur mu hiç? Ben gelip almasaydım seni kim bilir neler olacaktı? Hırlısı var hırsızı var. Kız başına burada. Yapma şöyle şeyler..." şeklinde bana uzun bir nutuk çekerken sözünü kestim.
"Tamam özür dilerim." dedim. Yalnız ben hala onun kucağındaydım.
"Abi yorulma da indir beni."
"Kızım sırılsıklam olmuşsun bırakayım da rüzgar içine mi işlesin. Zaten kalbinde en büyük yere sahip ama." ona ters bir bakış attım.
"Ha ha ha. O kadar komikti ki gülmeyi unuttum." dediğimde sırıttı.
"Neyse sen keyfine bak. Ben taşırım seni eve kadar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Nefret
Teen FictionBir kız ve abisi arasındaki nefret dolu ilişki... Genç kız, abisine çok bağlıdır, onu kimseyle ve hiçbir şeyle değişmez ve hayatında ona güç veren birkaç insandan biridir ancak 1 Nisan günü yaptığı bir şaka ona pahalıya patlar ve abisinin ondan nefr...