Multimedia: Kore'de kaldıkları odanın manzarası.
Önümde bulunan kapının açılması için beklerken sıkılmıştım artık. Beni görmüyor muydu bu lanet olası kapı? Sağ elimi kaldırarak sensörün beni algılayabileceğini umdum ama yanılmıştım. Oysaki boyum da kısa değildi ki. Yorgundum ve bunun üstüne bir de kalacağımız otelin kapısı açılmıyordu bu soğukta. Sinirle kaşlarım çatılırken olduğum yerde zıplamak için hazırlandım. Valizlerimi kenara bırakmıştım ki kapı açıldı. Kaşlarım havalanırken Melih abim kolunu omzuma atarak büyük olan valizimi aldı.
"Hadi Bücür. Girelim. Kapıyı açma yeteneklerini sergilerken üşüdün burada." gözlerim kısılırken bakışlarımı Melih abiye çevirdim. Pis pis sırıtıyordu birde. Omzumdaki elini tutarak ittirdim sertçe. Yine bozuyordu sinirlerimi.
"Bir benim boyum kısa değil 1.73. İki sinirlerimi bozuyorsun. Bir de abim olacaksın. Üç kapıda bir sorun vardı. Dört beni sinir edeceksen o elini omzuma koyma yoksa daha kötü şeyler olabilir Melih abiciğim." sahte bir gülüş attıktan sonra somurtup kasaya doğru ilerledim. Melih abim arkamdan 'Zafer güzelim.' diye bağırarak kahkaha attı. Hareket çekmek için elimi kaldırmıştım ki Türkiye'de olmadığımız aklıma gelince Türkler terbiyesiz demesinler diye çekmemiştim.
Elimde bulunan diğer valizimi bulunduğum noktada bıraktım. Arkamı dönerek Melih abime valizi gösterdim. 'Bu valiz odama gelecek Melih abi.' dedikten sonra zafer gülüşüm ile resepsiyona ilerledim. Dört farklı çalışan vardı. Her çalışanın üzerinde asılmış olan tabelalarda hangi dil ile konuşulacağı yazıyordu. Sırasıyla İngilizce, Korece, Japonca, Çince yazan tabelalarda Aras İngilizce, Yağız ise Korece yazan kısımdaydı. Hadi Aras tamam da Yağız ne için Korece yazan bölümdeydi ona anlam verememiştim. Hızlı adımlarla Aras'ın yanına doğru ilerledim. Elinde bulunan telefondan bir şeyler okumaya çalışıyordu.
"Annyeonghaseyo! (Merhaba!)" zorla okuduğu kelimeyi duyunca gözlerimi devirdim. Gerçekten bu çocuk tam bir bakar kördü. her zaman şikayetçi olduğum bu huyundan yine şikayetim eksik kalmamıştı. Karşımızdaki kasiyer bir süre baktıktan sonra gülümseyerek hafifçe eğildi.
"Hello sir. How can I help you? (Merhaba nasıl yardımcı olabilirim?)" adam görevi olan dili konuşurken Aras şaşkınlıkla başını kaldırmıştı. Başımı olumsuz anlamda sallarken Aras'ı kolundan tutarak bir kaç adım geri çektim. Elimle yukarıdaki tabelaları işaret ettim. Aras'ın gözleri tabelaları bulurken 'Haa!' diye bir nida çıktı ağzından. Türk olmak bunu gerektiriyordu işte. Tekrar karşımızda bulunan adama baktım.
"Thank you. I know Korean. (Teşekkür ederim. Korece biliyorum.) " diyerek gülümsedim çalışana. O da gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı. Bir kaç dakikadır bizi izleyen Yağız'a dönerek yanına ilerledim. Melih abimde yanımızdaydı. Yağız'ı kenara iterek çalışana döndüm.
"Annyeon- (Merha-)" rezervasyon yaptığımızı söylemek için kuracağım cümlem gereksiz biri tarafından ağzıma geri tıkılmıştı.
"Annyeonghaseyo! (Merhaba!)" Yağız'ın sadece bu kelimeyi söylemek için lafımı bölmesi sinirimi bozmuştu.
"Muol dova tırilggayo? (Nasıl yardımcı olabilirim?)" Melih abim Yağız'ın omzuna dokunarak ona dönmesini sağladı. Cebinde bulunan daha önce rezerve edilmiş olan odaların numarasının yazılı olduğu kağıtları verdi Yağız'a. Yağız kağıtları alarak çalışana döndü tekrar. Bu sefer ben böldüm onu.
"Korece bilmiyorsan çekil de konuşayım işte." kalçamla Yağız'ı itekledim Aras'a doğru. Yağız bir süre yüzüme baktı ve sırıtarak bu sefer o itti beni. 'Ne?' bakışları atarken Yağız konuşmasına devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLYE
Teen FictionO küçük kalbi ile heyecan ve kaybetme korkusu içinde gözü gibi baktığı kolyesini , farkında olmadan düşürdüğü parkta bir daha bulamayan Ecrin... Sabah akşam ağlayarak, yıllarca aradı. Son bir kaç yılda ümidini kaybetmişti ki karşısına çıkan bir o k...