Multimedia: Doğaç
1 Ay Sonra
Kore gezimizin ardından çıkılan Brezilya gezisi bizi epey yormuştu. Geziye gidenler olarak müdürümüze bize izin vermesi için yaktığımız ağıtlar hiçbir işe yaramamış, üzerine aldığımız cevap da cabasıydı.
"Gezerek dinlendiniz zaten. Yeteri kadar tatil yaptık beraber. Yakında sınav yapacağım. Ona çalışın."
Hüzünlü biten konuşma ile odadan tek tek çıkmıştık. Aklımda tek bir şey vardı. Sınav! Aklımızı yurt dışında yitirmiş birisi olarak söylüyorum: Nöronlarım tükendi. Hepsini eğlence için kullanmıştım. Peki bundan pişman mıydım? Ufacık? Minicik? Belki?
Pekala tamam. Yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymamıştım. Tabii Melih abim 'Teyzeme söyleyeceğim. Sana ayar çeksin.' diyerek tehdit etmemiş olsaydı, bu yaptıklarımızdan da pişmanlık duymazdım. Yaklaşık bir haftam Melih abime yalvarmakla geçmiş, yalvarmalarım ise ağıtlara dönüşmüştü.
Her şey, Melih abimin anneme mesaj attığını söylediği an başlamıştı.
***
"Ya, Melih abi! Söz veriyorum! Brezilya'da böyle şeyler yapmayacağım! Bütün nöronlarım adına yemin ederim ki! Vallaha bak! Okulda da uslu durarım. Yeter ki anneme bir şey söyleme." Melih abim bir süre düşünürmüş gibi yaptıktan sonra kabul ettiğini dile getiren bir mırıltı çıkardıktan sonra sevinçle yerimde zıplamış, etrafta koşuşturmuş, önümden geçen tanımadığım çocuğa sarılmış onunla dans etmiş ve abimlerin yanına geri dönmüştüm."Sözünü tutmadığın an her şeyi öterim bak." Bizden daha çocuk olan ve henüz ergenliğinden çıkamadığını düşündüğüm 26 yaşındaki Melih abim kurduğu cümle ile bu düşüncemi tetiklemekten başka hiçbir şey yapmıyordu.
"Ben annen seni nasıl büyüttü onu merak ediyorum abi. Tek çocuk olduğun için mi böylesin?" Eymen hemen yanıbaşımda aklımdan geçenleri yarı yarıya cümleye dökerken, ölüm defterine adının yazıldığından bi' haberdi.
"Abi? Böylesin? Eymen." Melih abim sabırla gözlerini kapatırken Rüzgar abime işaret ediyordu. Bu şu demek oluyordu: Al şu çocuğu yoksa ben gömeceğim o asfalta. Abim çok gecikmeden Eymen'in ensesinden tuttuğu gibi biraz ilerideki markete sürüklemişti.
Bir kaç dakika sonra telefonum ard arda titremeye başlayınca, kısa bir an 'Acaba oturduğum organım mı uyuştu ki?' diye düşünmüş ardından Kumsal'ın 'telefona baksana' dürtüklemesi ile ne olduğunu anlamıştım.
Telefonumu yavaşça çıkardıktan sonra ekranda annemden gelen sanki başıma bir şey gelmişte meraktan ne olduğunu soruyormuşçasına attığı mesajlara göz gezdirdim. 'Heh bu ne şimdi?' bakışlarını attığım telefondan beynimin algılaması yerine yeni yerleşirken gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı.
"Sen hele eve gel!"
"Ne demek Melih abine zorluk çıkartmak!"
"Ayıp değil mi çocuğa?! Hem abilik hem öğretmenlik yapıyor! Saygı az! Terbiyesiz seni!"
"Hep baban yetiştiriyor sizi böyle hep!"
"Söyledim abine! Bir hafta okul temizliği ver dedim."
"Gerekirse okulda yat! Aklın başına gelsin! Zilli!"
Gözlerimden timsah gözyaşları dökülürken yere attım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLYE
Teen FictionO küçük kalbi ile heyecan ve kaybetme korkusu içinde gözü gibi baktığı kolyesini , farkında olmadan düşürdüğü parkta bir daha bulamayan Ecrin... Sabah akşam ağlayarak, yıllarca aradı. Son bir kaç yılda ümidini kaybetmişti ki karşısına çıkan bir o k...