Mukarna

111 8 5
                                    

Uykusu çok hafifti. Gözüne kuş tüyü düşse uyanırdı.
Yataktaki yoğun hareketlilikten gözlerini açtı.
Mina nın kolunda uyuyor olması gözlerinin sabah sabah bir insanın görebileceği en güzel manzaraydı onun için.
Gülümsedi.
Yüzüne gelen esmer saçlarını eliyle geriye doğru attı. Kipriklerine dokundu dahaa sonra parmaklarını Mina nın dudaklarında gezdirdi.
Saate baktı.
Bu sabah ders 10.00 da başlayacaktı. Hemen hemen bir saat kadar vakit vardı.
"Hadi Ebru uyan da güzel yüzünü göreyim" diye fısıldadı.
Mina uyumuyordu. Dediğini duydu ama belli etmiyordu. Bunu sık sık yapardı. Uyuyormuş gibi yapar Çağan ın ona uyuduğunu sanıp söylediği güzzel şeyleri dinlerdi.
Kucağına doğru iyice yanaştı Mina.
Çağan "oh" dedi. Derin derin nefes alırken diğer kolunuda Mina nın beline kavradı.
"Kokunda çok güzel Ebru" "sınıfta üzerine atlamamak için zor tutuyorum kendimi." "Ama çok kısa giyiniyorsun Ebru ya. Arada sana sebepsiz vuruşlarım bu yüzden" "sinirimden"
"Geçen şort giymiştin duymadın ama bir dangalak sana laf attı arkandan"
"Tabi bende çocuğu takip edip sıkıştırıp patakladım Ebru" "Rahat ol yani tüm okulu sınıf listelerine göre geziyorum tembihliyorum"
Burnunu çekti. Mina duydukları karşısında daha fazla direnemedi ve gülmemek için kendini tutarken tuhaf bir ses çıkardı.
Çağan kafasını Mina ya çevirip baktı.
Saçlarından öpüp "Kız uyandın mı?" Dedi.
Yeni uyanıyormuş gibi yaptı Mina. İyi bir oyuncuydu zaten. Daha önce devlet tiyatrosunda görev almıştı okul tiyatrosundada bir kaç kez..
Çağan ın tam üzerinde bulunmaktan rahatsız olmuş gibi bir tavır sergiledi. Kendini hemen yataktan attı. Saati göstererek tedirgin bir ses tonuyla:
"Okula geç kalcaz" "ya Çağan kalksana"
Dedi.
Çağan Yataktan doğruldu. Yatağın önünde ayakta duran Minayı belinden kendine doğru çekti. Başını kaldırıp gözlerinin içine baktı.
"Bugün okula gitmek istemiyorum Ebru"
Ellerini belinden itekledi Mina. Aslında evde Çağan ile birlikte kalmak çok istiyordu. İçinde büyük bir arzu vardı. Belki özlemdi bu.
Sadece Çağanla daha uzun bir süre başbaşa olmayı diliyordu. Bu evde ya da başka bir yerde.
Aklına geçen sene birlikte sürekli gittikleri doğal yaşam parkı geldi.
Güneşin tam tepede olduğu saatlerde çimlere oturur birlikte patlamış mısır yerler akşamın geç saatine kadar birbirlerine "bir hayvan olsam ne olurdum?" "En sevdiğin içeceğe bir isim koysan sen ne koyardın?" Gibi saçma sorular sorarlardı.
Aralarında tuhaf bir bağ vardı. Kimsenin çözemediği.
Birbirlerinden nefret ediyor gibi görünselerde birinin birini en çok sevebileceği kadar çok seviyorlardı birbirlerini. Mina nın en kötü gününde Çağan hep yanında olurdu.
Okulda kendi aralarındaki spor müsabakalarında Mina nın kendisini çok yorup bayıldığı zaman Çağan koşarak Minayı kucaklayıp okuldan çıkarıp hastaneye götürendi.
Annesiyle ciddi derecede kavga edip evi terk ettiği günler kapısını çalabildiği tek kişi Çağandı. Gece geç saatte kadar arkadaşlarıyla barda eğlendikten sonra eve gitmek için yine baş vurduğu isim Çağan olurdu. Uykusunu böldüğü kaç gece vardı hesapsız. Bu yüzden dayak yerdi Mina Çağandan tabii.
Okula gelmediği günler çıkışta hep evinin yolunu tutar annesinden hasta olup olmadığını öğrenirdi. Kimi zamanlar arkadaşlarıyla plan yaptıklarında cüzdanına öğle arasında kimseye farkettirmeden fazladan para bırakırdı.
Çorabına kadar Çağan alırdı. Mina bu konuyu geçen sene çoktan aşmıştı. Bu konuda eskisi gibi itiraz etmiyordu.
Mina nın en yakın arkadaşlarının bile doğum gününü unuttuğu gün kusursuz bir doğum günü partisi hazırlamış Minanın en yakın arkadaşlarına emanet etmişti. Mina en yakın arkadaşlarına gün sonuna kadar bu partiye çok bayıldığını ve çok sevindiğini söyleyip durduğu anda sadece uzaktan mutluluğunu izlemişti.
Birlikte alışveriş yaptıkları gün yüklü miktarda bir para verip kasiyerle anlaşmış ve 1 milyonuncu müşteri numarasıyla tüm istediği şeyi aldırmıştı Minaya. Güzel bir gündü belkide Mina nın hayatındaki en güzel gündü.
Yağmurlu bir günde şemsiyesiz yakalandıkları zaman yürüyerek ıslandıktan sonra kurumak için bir tepede bekleyip ertesi gün ikiside hasta olmuştu. Birlikte tarifi olmayan kafalarına göre yaptıkları bir çok yemek vardı.
Karganın bir parça peynire düşkünlüğü kadar düşkünlerdi birbirlerine. Ne kadar zıt olurlarsa olsunlar ikisininde aldıkları nefeslerin yarısı birbirlerine aitti.
Çağan onu çok seviyordu.
Mina da onu çok seviyordu.
"Tamam o zaman anlaşıldı ben tek gidiyorum" dedi üzülerek.
Kafasını iki yana sallayarak "Hayır Ebru senide göndermiyorum" dedi.
Mina bir süre sessiz kaldı. Yataktan hızla kalkıp üzerini çıkartan Çağan ın vücuduna dalmıştı.
"Hadi ya" dedi alaycı bir şekilde.
"Ebru yorma beni yormadan anlaşalım işte biliyorsun ben istemezsem okula gidemeyeceğini"
Ellerini iki yana açtı aslında Çağanla uğraşmayı seviyordu. Her defasında Çağanı sinir etmeyi de seviyordu. Bu sefer kalbinin sesini dinledi ve pes etti.
"Of tamam" "Ama gitmediğime değecek mi? Ben burada kalıp seninle akşama kadar didişmek istemiyorum"
"Açlıktan ölmek de istemiyorum" dedi miğdesini ovalayarak.
Gülümsedi. Gülümseyince göz kenarlarındaki kırışıklılar çıkardı. Bu da Mina yı çok etkilerdi.
"Atla hadi sırtıma Ebrucum" Sırtına atladı Mina. Ayaklarını iyice doladı. Kalçalarından tuttu Çağanda. Mutfağa kadar  sırtında taşıdı. Çığlık attı Minada sırtındayken.
Mutfakta indirdi sırtından. Buzdolabını açtı. Buzdolabının kenarında bir çok ülker çikolatalı goflet ve negro vardı.
"Bak Ebru eve o kadar uzun süre gelmiyorsun ki çikolataların seni beklemekten bitap düşmüş" dedi.
"O halde sor bakalım çikolatalara diğeriniz neredeymiş diye?"
"Ne? Anlamadım Ebru?"
"En son diyorum yirmi iki diye saymıştım. Şu anda yirmi birler" dedi çikolataları tekrar saymaya başlayarak.
Eve en son gelen kızı düşündü. Evet eve  uzun bir aradan sonra bayağı kız girip çıkmıştı ama kimse buzdolabını açmamıştı.
Henazından o öyle sanıyordu.
Eve En son gelen Munise yi hatırladı. Sabah giderken ağzında bir şeyler vardı evet hayal mayal hatırlıyordu.
"S*ktir" diye mırıldandı.
"Ben yedim Ebrucum" dedi.
Kaşlarını kaldırdı Mina. Tatlıcıya bile gittiklerinde muhallebi yiyen Çağan ın çikolata yiyebileceğine o kadar inanamadı. Ama aklına eve başka biri girme ihtimaline hele de o çikolatayı bir kızın yeme ihtimaline hiç ama hiç inanmak istemiyordu. Bir yerde mızmızlanmayı bırakmaya karar verdi.
"Pekala öyle olsun"
"Öyle zaten Ebru"
Alt dolaptan gümüş tencereyi çıkarttı.
"Hadi bize yemek yap karnımızı doyuralım Ebrucum"
Tencereyi işaret etti gülerek "Bununla mı sabah sabah yemek hazırlayacağız bununla ancak makarna yapılır şapşal" dedi.
İşaret parmağındaki asılı tencereye baktı. Salladıktan sonra bangonun üzerine bırakıp Mina nın yanına yaklaştı. Burun hizasından omuzuna bakıyordu.  Mina kaçmak istiyordu çünkü Çağan ın bakışları sanki onu soymak istermiş gibiydi. Aslında bunu yapmasını isterdi sadece zamanlama kötüydü. Hazır değildi.
"Ne öneriyorsun Ebru?"
"Valla bir an önce kendimizi dışarı atıp kahvaltı yapmayı öneriyorum yoksa burada yenilen ben olacağım"
"Burada yenilen ben olacağım" kısmını biraz daha alçak ve Çağan ın gözlerine bakarak dudak mesfesine yakın bir mesafede söylendi.
Şaşırdı Çağan. Komik geldi ama gülmedi ciddi görünen yüz ifadesini bozmadı. Böylece Mina yla şakalaşırken ciddiye az da olsa alınabilirdi.
"Saçmalama Ebru" dedi.
Saçmalama diyerek yetinebildi sadece. Diyecek o kadar şey varken saçmalama demek canını acıtıyordu. Evet seni istiyorum diyememenin verdiği yük ağırdı. Gözlerini kaçırdı. Kredi kartını ve biraz yüklü bir para aldı yanına. Asılı olan montunuda aldıktan sonra Mina ya baktı kapıyı açmaya çalışıyordu.
"Kapıyı mı kilitledin?"
"Hayır Ebru"
Kapıyı kilitlemişti. Ama kötü bir niyetten değildi. Gerçekten Mina nın gece yarısı dışarı çıkıp başına iş alabileceğindendi.
Ya da başka bir tehlikeden ikisininde korunması içindi. Mina bunu yanlış anlayabilirdi çünkü bunu sıkça beraber kaldıklarında Çağan yapardı.
Kahvaltı yaptıklarında ekmek eksik olduğunda markete giderken kapıyı arkasından kitlerdi Minanın. Bu tamamen kaybetme korkusuydu.
Kilidi hemen açtı ve Mina ya farkettirmeden kapıyı açtı.
"Kol gücün yok Ebrucum bir açamadın kapıyı"
"Birincisi benim kol kaslarım kapı açacak kadar güçlü ikincisi kapında snin kadar inatçı demekki"
Gülümsedi Çağan. Dışarı adımını atınca derin nefes aldı. Güneş vardı ama rüzgar soğuk esiyordu. Nisan aylarının sonları olmasına rağmen hava şu sıralar kötüydü.
"İnatçı sensin Ebru"
"Ben miyim?"
"Aynen öyle sensin"
"Hava soğuk tut şunu giy Ebru" dedi Çağan montunu Minaya giydirmeye çalışırken.
Geri çekildi. "Hayır" dedi.
"Al işte Ebru inatçısın gördün mü?"
"Giymiycem!"
"Ya Ebru! Bana inadından hasta olacaksın" dedi Çağan ısrarla Mina ya montu giydirmeye çalışırken.
"Hayır bana yakışmaz çok kalın."
"Haaaaa hanfendinin süsü bozulcakmış ondan."
"Hayır yinede giymezdim"
Montu burnuna getirip kokladı Çağan.
"Kokuma aşık olmaktan korkuyorsan korkma Ebrucum parfüm kokmuyor"
Yandan yandan Çağana bakarak güldü.
"Ya sen ne konuştun açım diyorum" dedi elindeki montu alıp giyerek.
Kolları bayağı uzun geldi ayrıca bayağı kalın durdu.
Şöyle bir baktı Çağan montun Minadaki büyük duruşuna.
Ona miniğim derdi sürekli. Büyük durması hoşuna gitmişti. Saatlerce onu öyle izleyebilirmiş gibi bakıyor ve arada yürürken sbepsizce gülümsüyordu.
Koluna girdi Mina her ne kadar buna tereddüt etsede. Bir anda gelen heyecan Çağanın sözlerine yansıdı.
"Üşüyor musun?"
"Nasıl üşüyebilirim? Montunu giydim zaten"
"Tamam Ebrucum"
"Gel burada kahvaltı yapalım?"
"Seni mi kırcam yapalım Ebrucum"
İçeri girer giymez garson karşıladı onları. İçerisi kalabalıktı kahvaltı için tercih edilen bir mekan olduğu belliydi.
Bahçeden elektrikli sobaya yakın köşeden bir masayı işaret etti garson.
Oraya doğru yürürken arkasından seslendi Çağan.
"Şu çocuk sana çok dikkatli baktı Ebru tanıdık mı yoksa daliyim mi?"
Masaya oturup montu çıkarırken Çağana sert bakarak birazda gülümseyerek cevap verdi.
"Otur şuraya dayak yersen seni tanımam."
"Buradaki herkes ben tek yinede dayak yemem sen rahat ol Ebrucum"
Derken garson gelip menüyü uzattı. Konuşulanlara kulak misafiri olmuştu. Bunu diyen Çağan a dikkatlice baktı. Evet oldukça kaslı boylu poslu diye düşündü ama o kadarda abartıya gerek yok diye iç geçirdi.
Ama abartı değildi Çağan doğru söylüyordu.
menüyü gezerken serpme kahvaltının 27.90 olduğunu işaret parmağıyla işaret edip
"Ya oha çok pahalı ben bu paraya bir hafta kahvaltı ederim" "kalkalım ya telefon çalıyormuş gibi yap Çağan" dedi.
Kafasını geriye doğru hareket ettirip cevap verdi.
"Güzelim sen mi ödeyeceksin? Fiyatlarına bakmadan ne istiyorsan söyle." Dedi Çağan.
"Emin misin ?"
"Evet"
"Ya bak hesabı ödeyemezsen seni tanımam."
"Buradaki herkesin hesabını bile öderim Ebrucum" dedi Çağan.
"Ooo sende bakıyorum buradaki topluluktan gidiyorsun? " arkasını dönüp bahsettiği topluluğa baktı.
"Güzel bir bayan mı ne biliyim dikkat çekici birileri mi var anlamadım ki" diye ekledi.
"Ebrucum sende beni tanımamaya çok merak sardın ben bir şey demedim."
Gülümsedi garsona işaret parmağıyla istediklerini gösterdi.
"Bundan , bundan, bundan da istiyorum ama içindeki şu beyaz şey olmasın. Bir de yanında portakal suyu istiyorum"
Ağzını eliyle kapattı Çağan
"Oo hepsini yiyemezsin çekeceğin var ama Ebrucum" dedi.
"Doymazsam bak seni yerim" dedi Mina.
Garsonun elindeki adisyonu işaret ederek heyecanla konuştu Çağan
"Ooo hepsini silelim o zaman hanfendi aç kalsın"
Garson Çağan a bakıp gülümsedi. İkisinin arasındaki diyoloğu sabahtan beri anlamamıştı. Başta abi kardeş sandı daha sonra sevgili şimdi arkadaş... bir şey anlamayan gözlerle ama severek onları izlemeye devam ediyordu.
"Siz ne alırsınız?" Dedi Çağana menüyü alırken.
"Ben kahvaltı alırım abi hangisinde çok çeşit varsa bana onu yaz"
Garson başıyla onayladıktan sonra menüleride alıp gitti.
Masalarının yanındaki diğer masada bir aile kahvaltı ediyordu. Küçük bir erkek çocukları da beyaz bebek mama masasında annesinin uzattığı sütü içmeye çalışıyordu.
Mina gözüyle gülerek masayı gösterdi.
"Baksana ne güzel ailecek kahvaltı ediyorlar"
"Bizde seninle evli olsaydık bizde ailecek kahvaltı ediyor olacaktık ne var bunda Ebrucum?"
"Salak ben anne baba çocuk olarak kast ettim" dedi mina.
Evli olsaydık lafı onu çok heyecanlandırmıştı. Bu en çok istediği şeydi. Şu sıralar akşam okul çıkışlarında yıldızlı  akşamlarda gökyüzüne bakıp "inşallah Çağanla evleniriz" derdi. Arkadaşlarının "başka bir şey isteseydin ya tutcakmış" sözünün hemen ardından da bunu sıkça dilerdi.
Eliyle ağzına vurdu Çağan Minanın
"Küfür etme Ebru" dedi kızgınca.
"Ne vuruyorsun" dedi Mina da Çağan ın elinin üzerini cimcirerek.
"Uslu dur Ebrucum biliyorsun sinirlenince hiç çekilmiyorum"
Elini masaaa vurdu şakayla karışık Mina dikkat çekmeden. Böyle bir şey beklemiyordu birden irkildi.
"Sen sinirlensen kaç yazaaar?"
Oturduğu yerden kalktı. O sırada garson servis açmak için gelmişti. Mina nın yanına oturdu.
Belinden gıdıklamaya başladı Minayı arada boynundan öpüyor saçlarını kokluyordu. Yerinde duramayan Mina ortamlarda gülmeyi ve dikkat çekmeyi Çağan gibi sevmezdi. Bu yüzden Çağan a direnmeye çalışıyordu ama bu pek mümkün değildi.
"Ya Çağaan" dedi Çağana bakarak.
Durdu. Elleriyle yanaklarını tuttu gözlerinin içine bakarak.
"Ne var Ebrucum?" Dedi.
"Ya bak bak tavırlara bak uslu dur" dedi garsonu gözleriyle işaret ederek.
"Tamam ebru" diye fısıldadı kulağına.
"Hadi karşıma otur"
"Hayır ya burası daha rahatmış Ebru"
Masaya siparişleri yerleştirdi garson hemen ekmekten bir parça komarıp tavadaki yumurtaya yöneldi Mina.
"Valla ne halin varsa gör seninle uğraşamıycam" dedi.
"Vaaayyy bir kahvaltıya satıldık. Tamam Ebru." Dedi çayından içip ekmekten kopararak.
Bir kaç dakika sessizlik oldu. Çağan arada iştahla kahvaltı yapan Mina yı izliyordu. Doğal yemek yiyişine hiç kibar gibi yemeye çalışmamasına bayılıyordu.
"Ebru dur hepsini sen mi yiyeceksin kahvaltıyı ben söyledim sen patates kızartmanı ye"
Dedi Çağan reçeli bitiren Minaya.
"Ya ben neden patates söyledim ki? Yiyim nolcak ki?" Dedi Çağanın omzuna yatarak. Aşağıdan baktı Minaya.
"Tamam ama bir şartla bana öğle yemeğini sen yaparsın anlaştık mı?"
Öptü yanağından Mina. Göz kapaklarını kapatıp açtı mutluluktan. Mina bugün onun beklemediği şekilde davranıyordu.
"Makarna yaparım olur mu?" Dedi Mina portakal suyundan içerken.
Gözlerini kıstı Çağan.
"Sen makarna yapamıyorsun ki Ebrucum Mukarna oluyor o." Dedi.
Mina birden daldı.
İlk günlerinde Çağana her öğlen ya patlamış mısır yapardı ya ketçaplı sosis pişirirdi ya da makarna yapardı. Bir gün makarna yaptıkları gün birlikte olup acıktıkları gündü.
Mina mutfakta makarna yapıyordu. Üzerinde Çağan ın gömleği vardı.Çağanı çağırdı masayı hazırlayıp. Çağan makarnayı yerken yüzünü buruşturmuştu. Aslında ne olsa Mina nın elinden yerdi ama o gün gülsünler diye böyle bir gıcıklık yapmıştı.
"Bu makarna değil mukarna herhalde Ebrucum." Demişti.
Gecenin geç saatinde ancak bu kadar oluyor demişti Mina. Sabaha kadar mukarna diyip kahkaha atmışlardı.
"Daha çok mukarna yapacaksın bana" demişti Çağan "Yalancı" diye cevap verdiğinde "bak bunu unutma çünkü ben seninle geçirdiğim hiç bir iyi kötü günümü unutmam bu mukarna da bizim şahidimiz olsun" demişti.
"Unutmamış"
Dedi çatalıyla zeytinle oynarken Mina.
Unutmamıştı çünkü Minayla geçirdiği her anlarını kimsenin ulaşamayacağı raflarda saklardı.
Yazardı.
Unutmasına imkan olabilecek gibi değildi çünkü herşeyi Minaya bağlardı hayatındaki herşeyle Minayı anardı.
Her gece yatarken "iyi geceler Ebru" diye fısıldayarak uyurdu.
Hiç bir şeyi unutamazdı çünkü hergün hatırlanan şey asla unutulamazdı.

SIRADIŞI~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin