27.Bölüm

19.9K 807 150
                                    

Yekta karşısında eli kolu bağlı duran adama tiksinerek baktı. Başlarına gelen her şeyin sorumlusuydu. Evladını kaybetmişti, ona sığınan bir kadında çok büyük yaralar açmıştı, yuvası az kalsın yıkılacaktı. Kendi kızına kıymayan adam bunları düşünür mü diye içinden sitem etti.

Dövüldüğü için bir gözü kapanan adam diğer gözünü açabildiği kadar açmış ve karşısında kimin durduğunu görmeye çalışmıştı. Başındaki adamlar onu sırayla dövmüş ve her bayıldığında ayılmasıyla beraber tekrar aynı maratona girmişti. Şimdi ona el sürülmediğine göre bu adamların patronu gelmiş olmalıydı. İlk başta bu kişinin kızının kocası olduğunu düşünse de, Yekta'nın yüzünü görünce eli ayağı buz tutmuştu.

- Sen ne adi bir adamsın ki kızını vurabiliyorsun? Bu nasıl bir kin?

Mehmet hiçbir şey söylememişti. Zaten konuşmaya mecali kalmamıştı. Sadece şuh bir kahkaha atmış ve buz gibi ortamı daha da keskin bir soğuğa bürümüştü.

- Senin yüzünden hepimizin hayatı mahvoldu. Senin yüzünden benim çocuğum öldü! Yaşamana yetecek kadar şerefin kaldı mı senin?

Yekta hırsla karşısındaki adama bir yumruk salladı. Devrilen sandalye hızla eski haline getirilirken Yekta bir sağa, bir sola yürümeye başladı. Düşündü. En mantıklı kararı vermek istedi. Bu adamı öldürmek çare değildi. Belki işi temizlerdi ancak eni sonu ona dokunurdu ve bu sefer kimseye açıklama yapamazdı.

Arada Bukre olmasaydı tereddüt bile etmeden bu adamı vururdu. Ancak olay duyulacağı zaman bu adamı Bukre yüzünden öldürdüğü düşünülecek ve işler yine sarpa saracaktı. O yüzden öldüremezdi.

- Seni öldürmeyeceğim. Seni Suriye'ye göndereceğim. Artık sürgünsün.

Mehmet hala konuşmuyordu. Yekta karşısındaki adam sessiz kaldıkça daha çok sinirleniyordu. Ah bir konuşsaydı! Bir cevap verseydi de şu dağılan yüzünü iyice morartıp ağzındaki dişler tek tek sökebilseydi.

-Bir daha bu topraklara adım atamayacaksın. Gurbet elde öleceksin ki bir daha kimseye zarar vereme!

Adam karşısında ona nefretle bakan adamın gözlerine gözlerini dikip, " O biraz zor." demişti.

- Sen kimsin ki üstümde karar verebileceğini düşünüyorsun?

Yekta asabı bozuk bir şekilde kahkaha atmaya başlamıştı. Yanındaki adamlara dönüp, " Bana ayna getirin!" demişti. Biraz sonra elinde el aynasıyla dönen adam Yekta'ya aynayı verip eski yerine geçmişti.

Genç adam gülerek aynayı yaşlı adamın suratına tuttuktan sonra, " Ben buyum işte." demişti.

- Canım isterse seni bulup, bir depoda bağlayıp adamlarına teker teker dövdürebilen bir adamım. Yeterli bir açıklama oldu mu ?

Mehmet dişlerinin arasından tıslamış ancak cevap vermemişti.

- O yüzden senin kaderini elbette ben belirleyeceğim.

Yekta son sözlerini söyleyip adama iyice yaklaştıktan sonra yüzüne tükürmüş ve depodan çıkmıştı.

Arabaya bindiği esnada Şehnaz aramıştı. Genç adam kısa bir konuşma yaptıktan sonra evin yolunu tutmuştu. Bukre'yi İstanbul'a gönderdikten sonra Şehnaz'ı geri döndürmek için çok diller dökmüştü. En sonunda karısının gönlünü tekrar kazanmıştı. Şimdi tedavi görmek için geçici süreliğine İstanbul'a taşınmışlardı. Karısı denizi çok sevdiği için merkezden uzak ve denize sıfır bir ev almıştı. Açtığı yaralara şifa olmak istiyordu artık. Şehnaz'a hak ettiği güzel hayatı vermeye kararlıydı. Şehnaz zamanında nasıl onun arkasında dimdik durduysa, o da karısının arkasında dimdik duracak ve düzenlerini kimseye bozdurmayacaktı.

Eve girdiği gibi güzel yemek kokuları burnuna dolmuştu. Şehnaz kocasına sorgulayan gözlerle bakarken Yekta karısına minik bir buse kondurmuştu ve tek kelime etmeden banyoya girmiş, kendini sıcak suyun altına bırakmıştı. Kafasının içinde susmayan düşünceler onu çileden çıkarıyordu. Yine bir döngünün içine girmişti. Ama bu sefer hata yapmak gibi bir lüksü yoktu. Genç adam sıcaktan bunalır bunalmaz banyodan çıkmış ve üstünü giyip yemek masasına geçmişti.Şehnaz sessizliğini koruyordu ancak kocasının mahkeme duvarı gibi suratından bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.

- Bir sorun mu var?

Yekta artık Şehnaz'dan bir şey saklamak istemiyordu ancak bazı bilgileri kendinde saklı tutmaya karar vererek konuşmuştu. Bu kadının güveni tekrar sarsılırsa, dönüşünün olmayacağının farkındaydı.

- Sana bazı haberlerim var ancak lafımı kesmeden dinle.

Şehnaz elindeki çatalı masaya bırakıp kocasına beklentiyle bakmaya başladı.

- Hastaneyle anlaşmayı yaptık, kullanılmayan kat tüp merkezi olarak işleve girecek. Hisselerin bir kısmını yarın sana devredeceğim. Bazen iş durumum yüzünden toplantılara katılamazsam senin de katılabilmen için.

Şehnaz heyecanla yerinde kıpırdanmıştı. Artık hayallerini kurduğu gibi ayaklarının üzerinde duracaktı. Nihayet ev işi yapmak dışında başka alanlara yönelebilecek bir hayatı olacaktı.

- Teşekkür ederim.

Yekta derin bir nefes verdikten sonra, " Tadını kaçıracak bazı durumlar var." demişti.

- Biliyorsun ki biz bilerek Egemen Bey'in hastanesini seçtik çünkü alanlarında başarılı doktorlarla çalışan, kaliteli bir hastanenin sahibi.

Şehnaz başıyla onaylayıp çatalını geri eline almış ve bir şeyler atıştırmıştı. Gerginliğini biraz da olsa yatıştırmaya çalışıyordu.

- İmzalar atıldıktan sonra Egemen Bey beni karısıyla tanıştırdı. Hastanenin ortaklarından biri.

Yekta dişlerini sıkmıştı. Tadının kaçmasını istemiyordu. Şehnaz bu durumu problem haline getirebilirdi. Ancak genç adamın artık sorunlarla baş etmeye takati kalmamıştı.

- Evet?

Ne kadar sustuğunu Şehnaz konuşunca idrak etmişti. Saçlarının arasından ellerini geçirip sırtını sandalyeye yaslamıştı. Derin bir nefes verip konuşmuştu.

- Egemen Bey'in karısı Bukre'ymiş.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin